Angela Merkel'in vaktiyle Alman siyasetinden söküp AB'nin başına attığı Ursula von der Leyen, geçen hafta Ukrayna'nın ağır kayıplarını ulu orta sergiledi. Yayınladığı video ile hesabı, Ukrayna için Batı kamuoyunda 'acındırma' sağlamaktı. Ukrayna güçlerinin dokuz ayda 100 bin asker yitirdiğini söyleyiverdi. Batılı muhalif askeri analistlerin uzun süredir çok daha fazlasına işaret ettiği bu veri 'Ukrayna kazanıyor' anlatısının altını oyuyor. Dolayısıyla derhal video kaldırıldı ve '100 bin' kısmı sansürlenerek yayınlandı. İş işten geçti tabii.

Zelenskiy'nin başkanlık ofisi danışmanı Aleksi Arestoviç, çıkıp kayıplarının '10 bin olduğunu' söyledi. Bir başka danışman Mihail Podolyak, '10-13 bin' dedi. Haziran'da da böyle demişlerdi! Neonazi akılda Göbels'ten bu yana yalanlar bağlamında bir değişiklik olmadığı ancak zeka geriliğinin arttığı anlaşılıyor.

Batılı askeri analistler, (eski CIA'cılar dahil) Ukrayna kayıp oranını 1'e 3 hesaplıyorlar. 100 bin can kaybı varsa, 300 bir yaralı demek. Bu da seferberlikle birlikte 1 milyon civarı anılan Ukrayna ordusunun muhafazakar hesaplamayla 400 binlik bir kısmının ya tümden yahut kısmen saf dışı edildiği anlamına geliyor.

2014'teki ABD destekli darbeyle başlayan Ukrayna iç savaşında BM'nin 2202 sayılı tasarısıyla uluslararası hukuk onaylı Minsk protokollerini ihlal etmenin Ukrayna'ya bedeli ağır.

Rusya Federasyonu'nun Ukrayna iç savaşına askeri düzeyde müdahil olmasıyla başlayan ve 'Amerikan tipi' değil 'Rus tipi' olan sekiz ayda yapmadığını, 10 Ekim itibarıyla yapmaya başladı. Yani Kuzey Akım ve Kırım köprüsü terör saldırılarının ardından. Ukrayna'nın enerji ve enerji iletim altyapısı ile tren yolları gibi stratejik tesisleri hedef gözetilerek vuruluyor. Ukrayna enerjisizleştiriliyor. NATO'nun geçen hafaki Bükreş zirvesi vesilesiyle Rusya'nın bu hamlesi de kınama vesilesi oldu. Rusya'yı 'Ukrayna'yı karanlık ve soğuğa itmekle' suçladılar. Tabii ABD askeri kılavuzunda söz konusu edilen bu hedefler 'çifte kullanımlı' (sivil-askeri) olarak geçiyor. Amerikalılar, Irak'ta, Yugoslavya'da, dünyada nereye müdahale ettilerse ilk günden bu kılavuz uyarınca hareket etmişti.

Vaktiyle Yugoslavya'dan kalan parça temel alınarak yapılan müdahalede gazeteciler 'askeri tesislerin vurulduğundan bahsedildiği fakat ülkenin yüzde 70'inin sadece elektriksiz değil susuz da kaldığı' hatırlatılarak soru yönelttiğinde dönemin NATO Sözcüsü Jamie Shea'nın yanıtı şu olmuştu: "Ne yazık ki, komuta ve kontrol sistemleri de elektriğe bağlı. Miloseviç gerçekten vatandaşlarının su ve elektriğe sahip olmasını istiyorsa tek yapması gereken NATO şartlarını kabul etmesi ve biz de bu operasyonu durduracağız. O bunu yapana kadar ordusuna elektrik sağlayan hedeflere saldırmaya devam edeceğiz."

NATO Yugoslavya'nın son parçalarına el atarak haritayı yeniden çizdiğinde Kosovalı Arnavutları gerekçe gösteriyordu, Rusya ise Kiev'deki neonazileri kabullenmeyen Ukrayna'nın Ruslarını... NATO 78 günde Belgrad'a diz çöktürmüştü. (gerçi 1244 sayılı BM kararı yerinde duruyor) Ancak Zelenskiy yönetiminin mart ayında İstanbul'da sunduğu tavizleri vermesi de (Boris Johnson'ın atlayıp Kiev'e giderek bizzat müzakereyi engellediği) artık kafi gelecek gibi değil. 30 yıllık Ukrayna devletinin Sovyetler Birliği'nden kalma sapasağlam altyapısı yitip gidiyor.

2014'teki ABD darbesiyle başlayan Ukrayna iç savaşında BM'nin 2202 sayılı tasarısıyla uluslararası hukuk onaylı Minsk protokollerini ihlal etmenin Ukrayna'ya bedeli gerçekten ağır.

KARŞI SALDIRI HİKAYEYE DÖNDÜ

Cephede Ukrayna karşı saldırısı hikayeye dönüştü. Rusya'nın düzenli biçimde sivillerle birlikte çekildiği Herson'un kendisi 'tuzağa'... Bu sefer Ukrayna tarafı kalmak isteyen sivilleri büyük ölçüde tahliye etmekte. Donetsk'teki Bakhmut (Artemovsk) cephesinde Ukrayna savunmasının çöküşün eşiğinde olduğu haberleri geliyor. Gürcü birliği kuşatıldı. Neonazi Svoboda birliğinin komutanı Petro Kuzyk'nin cesetlerle dolu siperlerde olduklarını anlatımı hazin. Bölgeye ulaşan İtalyan medyasının aktardıkları da öyle.

Kimi askeri uzmanlar Rusya'nın yerin donmasıyla başlayacak büyük 'kış saldırısını' bekliyor. Kimileri 'yıpratma savaşının' devamını öngörüyor.

Moskova'dan dikkat çekici kulisler aktaran John Helmer, 'Kore savaşının' savaşının dondurulmasını anımsatan ve devasa bir alanı kapsayan bir askersizleştirilmiş bölge (UDZ) karşılığında bir nevi ateşkese gidilmesi iddialarını aktarmış. Yine Almanya'nın Kırım ve Donbass karşılığında Transdinyester'in Moldova'ya devri üzerinden önerileri olduğu iddiaları eksik değil.

Batı medyasına yansıyan haberler dahi Kiev açısından iç açıcı bir görüntü sunmuyor. New York Times, bir NATO kaynağına dayanarak 30 üyeli NATO'nun 20 üyesinin Ukrayna ordusuna daha fazla silah sağlama imkanını yitirdiğini yazdı. Ne ki bu haberde 'imkanı kalanlar' arasında sayılan Almanya ve Fransa'dan da benzer haberler var. Deutche Welle'ye göre, Alman ordusunun cephane stokları endişe ile anılıyor.

Bu koşullarda 'olmayan diplomasi' cephesine yaklaşan 'Ukrayna bozgunu' hissiyatı yansıyor. İki gelişme var. Birisi Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un ABD'de 'devlet davetiyle ağırlanması' vesilesiyle verdiği mesajlar. Diğeri de Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i araması üzerinden gerçekleşen görüşme.

BIDEN-MACRON-SCHOLZ SÖYLEMLERİ

Biden'in Macron'la teması, özellikle ABD'de 400 milyar doları bulan teşvikler içeren enflasyon düşürme yasası yüzünden sanayisizleşmesi pekişecek Avrupa adına hazin görünüyor. Macron'un Avrupa'ya 'insaf edilmesi' talebinin karşılığı anlaşılan yok. Fakat bu ayrı yazının konusu.

Biden, Macron ile ortak basın toplantısında 'Putin'le görüşmeyi planlayıp planlamadığı' sorulduğunda üstenci bir tavırla ilk kez 'bu olasılığı' andı. 'Putin ile ancak savaşı sonlandırma niyetini göstermesi halinde görüşebileceğini' belirtip, "Bu durumda Fransız dostlarımız ve NATO’daki dostlarımızla istişare içinde, aklında neler olduğunu görmek için Putin’le oturup görüşmeye hazırım. Ama henüz böyle bir şey yapmadı” dedi.

Biden taviz bekleyedursun görüntü şu: Rusya ile son iki ayda daha alt düzey tüm temas girişimleri ABD'den geldi. Geçen hafta Kahire'de yapılacak Stratejik Saldırı Silahlarının Yasaklanması Anlaşması (START-3) görüşmelerini Rusya iptal etti. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov açıkça ABD Kiev'e silah tedarik ederken, START-3'ü görüşmeyeceklerini belirtti.

Macron ise ABD ziyaretinin sonunda Fransız TF1 televizyonuna konuştu. Açıkça “Bundan sonra ne yapmaya hazır olduğumuzu, müttefiklerimizi, ittifaka üye ülkeleri nasıl koruyacağımızı ve aynı zamanda müzakere masasına döndüğünde Rusya'ya güvenliği için garantileri nasıl sunacağımızı düşünmemiz gerekiyor” dedi. (ironiktir Rusya geçen sene şu sıralar hem ABD hem NATO'ya güvenlik mimarisi için garanti anlaşmaları sunmuş ve reddedilmişti) Macron alenen Fransa'nın kendi ordusu ve halkının güvenliği hilafına Ukrayna'ya silah sevkiatı yapmayacağını söyledi. Konuşmanın komedisi, 'acilen sivil nükleer tesislerin güvenliğini Putin'le görüşmekten' bahsetmesi oldu. Elbette söyleşiyi yapan gazeteci, 'Rusya enerji altyapısını vururken Kiev kontrolündeki üç enerji santraline hiç dokunmuyor. Kiev ise marttan beri Rusya kontrolündeki Zaporojye nükleer santralini vuruyor. Yanlış kişiyle mi konuşuyorsunuz' diye sormadı.

Macron, yanlış anımsamıyorsam Putin ile en son görüşmesini yaparken, rivayet o ki çaktırmadan Fransız gazetecilere dinletmiş. Dolayısıyla Rusya lideriyle görüşebilir mi, bilinmez. Fakat 'Moskova ve güvenlik mimarisi' söylemleriyle Atlantikçileri kızdırdığı anlaşılıyor.

Almanya Şansölyesi Scholz'a ve Putin'le görüşmesine gelince... Geçen hafta NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'le buluşmasında "Rusya'nın Avrupa'da sınırları değiştirme isteği NATO'nun önemini gösterdi" temalı beyanlarda bulundu. Berlin Konferansında ise adeta Biden ve Macron'u yankıladı. Scholz, 'Putin komşularına saldırganlıktan vazgeçmek niyetindeyse, Avrupa'nın Rusya ile savaş öncesi barış düzenine geri dönüp ortak güvenlikle ilgili tüm sorunları çözebileceğini' söyledi. Güvenlik ayarlamaları yeniden gündeme taşınabilirmiş... Scholz, bu sözleri yüzünden eski bir NATO komutanının Britanya medyasına 'ne içiyor bilmiyorum' ifadelerine yol açtığı için o da Atlantikçilerin tepkisini çekmiş görünüyor.

Velhasıl Almanya lideri, bu psikolojiyle Moskova'yı aramış olsa gerek. Ne ki, görüşmenin Kremlin sunumu bir karşılık barındırmıyor.

Kremlin, görüşmenin Scholz'un talebiyle yapıldığını vurgularken Putin'in tutumunu yansıtmış. Özetle, 'Rusya'nın özel harekatla ilgili ilkesel yaklaşımını tüm detaylarıyla bir kez daha tekrarlamış: 'Batı ve Almanya'nın askeri desteği Kiev'in müzakereyi reddetmesine yol açıyor, aşırı milliyetçileri sivil nüfusa karşı daha fazla suç işlemeye teşvik ediyor. Berlin yaklaşımını değiştirmeli. Rusya uzun süre Ukrayna enerji altyapısını vurmadı, Kırım köprüsüne terör saldırısı sonrası bu zorunlu ve kaçınılmaz bir tepki'. Rus lideri ayrıca tahıl anlaşmasının Rusya'yı içeren bir paket olduğunu anımsatmış. Almanya'nın sivil altyapısı da olan Kuzey Akım 1-2'ye terör saldırılarının Rusya'nın katılımıyla şeffaf soruşturulması gerektiğini de belirtmiş. Bu da oldukça ironik. Malum Batılılar 'soruşturma sonucunu açıklamayacağız' dediler, failleri herkes biliyor. Scholz ise geçen hafta bu tarz enerji ve telekomünikasyon gibi altyapının güvenliğinin NATO şemsiyesinde ortaklaşa sağlanmasını istedi. Böylesine trajik...

'GAZDAN AVRUPA'

Velhasıl askeri ve siyasi bu tablo eşliğinde AB ve G7 Rusya petrolüne 60 dolarlık tavan fiyatta da uzlaştı. Esasen ABD Hazine Bakanı Janet Yellen'in önerisiydi. Selefi Steve Manuchin'in 'aptalca' diye nitelediği bu tavan fiyat, Rusya'nın petrol satışından elde ettiği geliri azaltmak ve AB'nin Rus ham petrolüne uyguladığı ambargonun 5 Aralık'ta yürürlüğe girmesiyle küresel petrol fiyatlarının yükselmesini önlemek olarak sunuluyor.

Enerji uzmanlarından yatırım bankacılarına herkes tavan fiyatın Rusya'nın gelirlerini etkilemeyeceğini belirtiyor. Hatta Moskova'nın yanıt vermesi halinde küresel enerji krizinin kötüleşebileceği söyleniyor.

OPEC+'nın üretim planı kesintisinde değişiklik olmadığı gibi daha da kesintiye gidilebileceği fısıltıları başladı. Rusya Başbakan Yardımcısı Novak petrol üretimini kısmak dahil piyasaya müdahaleyi engelleyecek mekanizma üzerinde çalıştıklarını belirtti. Rusya'nın 100 kadar tanker satın aldığı, Hindistan ve Çin'in zaten kendi tanker filoları olduğu koşullarda tavan fiyatın işe yaramazlığına dikkat çekiliyor. Batı'nın 'pandemi isyanı' çıkarmak çabaları karşılığını bulup 'sıfır Kovid' kısıtlamaları da kaldırılırken, üretim artışı enerji tüketimine de yansıyınca daha da şenlik!

Gaza gelince... Rusya boru hatlarına 'bağımlılıktan kurtulurken' ABD'nin pahalı LNG'sini alan Avrupalılar (özellikle Fransa, Hollanda ve Belçika'dan) Rus LNG'sine de epeyce yüklenmiş. Diğerlerine satıp yüklü karlar elde etmekteler. Bloomberg, Avrupa'nın Rus LNG ithalat maliyetlerinin rekor seviyelere çıktığını keşfetmiş. Geçen yıla oranla yüzde 40'lık artıştan söz ediyor. Bu tablo Bloomberg'i, ''Rusya'nın neredeyse rekor olan LNG sevkiyatı dünyanın bağımlılığı kesmek için nasıl mücadele ettiğini gösteriyor' gibi başlıklara zorluyor. Son Ukraynalıya kadar yolu var...