“İnsanlar hep böyleydi bence. Başka bir deyişle yüzyıllardır çekirdek çitliyorlar…” diyen Toptaş, kendine has masalsı kurgusu ve şiirsel diliyle kaleme aldığı son romanı ‘Beni Kör Kuyularda’da kapkara bir düzenin ‘suç ortakları’nı işliyor.

Kurbanlar değişse de 'kara düzen' baki kalıyor

MEHMET EMİN KURNAZ

Edebiyatımızın usta kalemlerinden Hasan Ali Toptaş ile Everest Yayınları’ndan çıkan son romanı ‘Beni Kör Kuyularda’yı konuştuk. Fantazyanın sınırlarından gerçekliğe selam çakan ince kurgusu ve zengin betimlemelerle var ettiği büyülü evrende, karanlık dehlizlerden topluma ayna tutuyor düzyazının şairi... Güldiyar’ın gözlerinden dökülen taşları seyir merakına kapılmışların ‘Kara Düzen’deki ‘suç ortaklığı’nı sorduk Toptaş’a… Şöyle dedi: “İnsanlar hep böyleydi bence. Başka bir deyişle yüzyıllardır çekirdek çitliyorlar. Seyir merakının da ötesinde başkalarının mahremiyetini didiklemekle de meşguller, insanın doğasında var bu. Disiplin altına alınmadığında korkunç sonuçları doğuruyor.”

Bir bakıma kötülüğün iktidarı ile onu yeniden üreten ‘izleyici’lerin ahlaki ilişkisini sorgulayan Toptaş, Halil’i çağırıyor yitirilen değerleri hatırlatmak adına... Toptaş’ın bıraktığı yerden konuşuyor Halil: “Ben kötülük edenle kötülüğe maruz kalana aynı yüz ifadesiyle bakamam, her ikisine de gülümseyemem diyorum size. Bunu yaparsam o zaman da kendi yüzüme bakamam diyorum. Hepsi bu kadar, başka bir şey dediğim yok. Sizin mideniz kaldırıyorsa, kötülük edene de kötülüğe maruz kalana da aynı şekilde gülümsemeye devam edebilirsiniz, işin o yanı beni ilgilendirmiyor.”


Romancının türküden öğrenecekleri var

► Kitabın isminden başlayalım. ‘Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın’ şarkısı romana ismini veren unsurlardan biri gibi. Kuşlar Yasına Gider’in arka fonunda da türkü tınıları duyduk. Eserlerinizin ritminde türkülerin yeri nedir?
Romanın adı Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinden geliyor. Bu şiir Münir Nurettin Selçuk tarafından bestelenmiştir, biliyorsunuz. Bir önceki romanım Kuşlar Yasına Gider’de, metnin gerisinde hep türküler vardır, evet. Her romanımda türküler yer almıyor tabii. Fakat ben türkülere epeyce yakınım, severim. Onlar benim için sözlü kültürümüzün derin gülleridir, arada bir dönüp bakmak, koklamak gerekir. Şairlerin, öykücülerin, romancıların türkülerden öğreneceği çok şey olduğuna inanıyorum. Bir türkü zamanın derinliklerinden bize doğru gelirken onun üzerinde binlerce editör çalışmıştır çünkü, biri bir hece çıkarmış, biri bir kelime eklemiş, biri dolgu dizesi koymuş, biri göze batan bir bölümünü atmış ya da buna benzer başka başka değişiklikler yapılmıştır. Geleneğin tezgâhında dokunan türküler kıymetlidir bu yüzden. Sadece söz söyleme tekniği açısından değil, her açıdan kıymetlidir.

kurbanlar-degisse-de-kara-duzen-baki-kaliyor-653160-1.

► Edebiyatımızda birçokları şehirli, orta sınıfın varoluş hikayesini anlattı. Tanpınar’dan Yusuf Atılgan’a, Oğuz Atay’dan Pamuk’a... Sizin taşranın varoluş hikayesini anlattığınız söyleniyor. Taşra sizin için ne ifade ediyor?
Aslında taşrayı seçmiş değilim, öyle bir şey yok. Romanın duygusu geliyor önce, ardından bu duygunun nasıl inşa edileceği, neler olup biteceği, akışı, gelişimi, dili, nasıl biteceği, vs. Şimdi ben taşrada geçen bir roman yazayım, şimdi ben merkezde geçen bir roman yazayım diye hayatımda bir kere bile düşünmüş değilim. Artık her yer taşra zaten, her yer merkez.

kurbanlar-degisse-de-kara-duzen-baki-kaliyor-653175-1.

► Ankara’da yaşayan yazar olarak, şehirlerin edebiyat üzerinde bir etkisi olduğuna inanıyor musunuz?
Ben İstanbul’da ya da İzmir’de ya da Mersin’de yaşıyor olsam yine aynı Bin Hüzünlü Haz’ı, yine aynı Beni Kör Kuyularda’yı yazardım. Bir şey değişmezdi. Şehirlerin edebiyat üzerinde nasıl etkisi olur bilmiyorum, dolaylı olarak varsa bile bunun kayda değer bir şey olduğunu sanmıyorum.

► Romanı biraz daha açalım. Güldiyar’ın taşa dönüşen gözyaşını görmek için gelen adeta zombiye dönmüş kalabalıkların karşısına çıkan Halil, bir nevi değerler yitiminin aynası değil mi?
Evet, Halil’in romandaki varlığı biraz da bunun için. Seyir merakına kapılmış insanları silkelemek, yitip giden değerleri hatırlatmak için. Bunun dışında Halil’in varlığının başka sebepleri, başka işlevleri de var tabii. Bu kadar söylüyorum, romanla okur arasına girmek istemiyorum çünkü.

Karanlık çark dönmeye devam edecek

► Karanlık adamların kurduğu düzen, yalnızca kendi kötülükleriyle mi ilintili sizce? Toplum da ‘kötülüğü’ arzulamıyor mu... Güldiyar’ın ardından Muzafferi izleyen kalabalıklar, nihayetinde Marquez’in Kırmızı Pazartesi›ndeki gibi bir suça ortak değiller mi?
Elbette. Sadece kızla babasının başına çöken adamlar değil, o evin avlusunu dolduran kalabalık da suça ortak. Hep birlikte seyrediyorlar çünkü. Çark da bu seyir sayesinde, seyrin enerjisiyle dönüyor. Seyredilenin posası çıkınca bir kenara atılıyor ve yeni kurban yerini alıyor. Belki onun (Muzaffer’in) posası çıkınca bu kez de Dursun onun yerini alacak. Dursun’un posası çıkınca da bir başkası… Böylece o karanlık çark dönmeye devam edecek.

► Avluda çekirdek çitleyen insanlara bakınca, bugün yaşanan gerçeklik olgusunun kitleler nezdinde bir çeşit simülasyon algısı yarattığını, bu karmaşa içinde insanların mesela olaylar karşısında sosyal medya tepkisine bağlı kalarak pasifize olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet, oradan bir cümle yazınca hayata ve dünyaya karşı bir görevi, bir sorumluluğu yerine getirmiş olmanın tatmini yaşanıyordur herhalde. Tam olarak bilmiyorum. Benim her anlamda uzak olduğum bir mecra sosyal medya. İnsanlar hep böyleydi bence. Başka bir deyişle yüzyıllardır çekirdek çitliyorlar. Seyir merakının da ötesinde başkalarının mahremiyetini didiklemekle de meşguller, insanın doğasında var bu. Disiplin altına alınmadığında korkunç sonuçları oluyor.

kurbanlar-degisse-de-kara-duzen-baki-kaliyor-653158-1.



Hikayeyi okuyucu tamamlayacaktır

► Yan hikâyeler de ana hikâyeye ulanıyor romanda ama daha önce de sizden bildiğimiz müphemiyetle kapanıyor kitap. Karakterlerinizin içinde birini ötekinden kayırdığınızı hissettiğiniz oldu mu?
Romanı yazarken, karakterlerin hepsine aynı mesafedeydim. Halil’e bir yakınlık hissettim ama bu yakınlığın sıcaklığını metne düşürmedim. Ötekilere hangi mesafedeysem, Halil’e de aynı mesafedeydim. Öyle olması gerektiğine inanıyorum. Cabir Dayı ateşin başında kendi hikâyesini anlatamadığı için, saygı gösterip onun hikâyesini ben de anlatmadım. Romanın orasına burasına saçılan ilmekleri bir bir zihninde toplayıp bu hikâyeyi okuyanlar tamamlayacaktır bence. Keza Halil’in hikâyesi de öyle. Bu yan hikâyeler okuyanın zihninde tamamlandığında hiç kuşkusuz ana hikâyenin rengi ve boyutları değişecektir.

kurbanlar-degisse-de-kara-duzen-baki-kaliyor-653159-1.► Öykülere gelelim, Ölü Zaman Geziginleri’ni okuren büyük keyif almıştım. Öyküye daha fazla yönelecek misiniz?
Bunu hiç bilemiyorum. Öyküden epey uzak kaldım, habire roman sanatıyla haşır neşirim. Bundan sonra heves edip birkaç öykü daha yazar mıyım bilmiyorum. Aslında enerjimi ve vaktimi roman sanatına harcamayı düşünüyorum sadece.

► Eserleriniz birçok dile çevriliyor. Türkçenin sınırlarını zorlayan betimlemlerin çevirisi zor olmalı. Size yurtdışından gelen tepkiler ne yönde?
Çeviri her hâlükârda bir kumaşın ters yüzüdür, diye bir söz vardı; nerede okumuştum bilmiyorum. Bir metnin, yazıldığı dildeki müziği başka dile çevrildiğinde de taşıması zor tabii. Fakat ben romanlarımın çevirisinde neler kayboluyor neler kaybolmuyor, tam olarak bilmiyorum. Türkçeden başka dil bilmediğim için karşılaştırma imkânım yok.

► Son olarak bugün Hasan Ali Toptaş hangi yazarları takip ediyor?
Yerli ve yabancı diye ayırmıyorum tabii, hepsi benim komşum, hepsi akrabam. Bazıları birkaç sokak ötemde oturuyor, bazıları benimle aynı sokakta. Hepsini takip etmek mümkün değil haliyle. Elimden geldiğince okumaya çalışıyorum.

cukurda-defineci-avi-540867-1.