Bugünün hırçın siyasetini ve zalim, acımasız siyasal okumalarını yaparken ne hikmetse zaman zaman ilk gençlik yıllarıma giderim. Babam şehrin en eski çarşısı ‘Çarşîya Şewitî’de esnaftı. Çarşîya Şewitî’nin hikâyesini ‘ŞehrAmed’ kitabımda uzun uzadıya yazdığımdan burada ayrıca yazmayacağım.

Babamın esnaf olması nedeniyle batı yakadan tayin(atama) ya da halk arasında bilinen tabiriyle ‘Şark-Doğu Hizmeti’ne kente gelenlerin görüntüleri de, yaşam biçimleri de bizlerden hayli ‘farklı’ çok insan görürdük her yıl temmuz ve ağustos aylarında. Tayini çıkıp da gidenler gider, yerlerine yenileri gelirdi. Gidenler yeni gelenlere tanıdığı, dost olduklarını tavsiye ederdi. Gelenler de referansla gelir hatta çoğu kez kendilerinden önce eşyaları, denkleri gelir kiralık evlerine yerleştirilirdi.

Babamın işyerinden alışveriş edenler bir süre sonra dost olurlardı. Çok ender birkaçı hariç bu dostluklar ‘geçici’ dostluklardı. Şehirden ayrıldıktan sonra birçoğuyla ilişki biterdi. Kimileri-ki bir açı geçmez- aradan kırk yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ arayıp sorarlar, görüşürüz.
Kimileriyle ailece de görüşürdük. Önceleri önyargı ile gelenler zaman geçtikçe önyargılarından ya utanır içlerine gömer ya da önyargılarından hepten vazgeçerlerdi. “Biz böyle bilmezdik Kürtleri!” muhabbeti başlardı. Sonra espriler alıp başını giderdi. “Kürdün Kuyruğu-Kuyruklu Kürtler” muhabbeti ve daha niceleri…

Nöbete kalan, göreve gidip de birkaç gün gelmeyenler eşini, çoluk çocuğunu biz komşuları, yani Kürtlere ‘emanet’ eder giderlerdi. Onların zeytinyağlı, bol otlu mutfakları bize çeşit olsun kabilinden yansısa da, bizim her halükârda et kültürümüz baskın çıkar, galebe çalardı. Giderken Kürt mutfağından öğrendiklerini de beraberlerinde götürürlerdi.
Giderken hüzünle giderlerdi. Artlarında hüzünkâr gözyaşları ve dökülen bir tas su bırakır öylece giderlerdi.

Bütün bu hikâyeyi neden özet geçtim?
Birkaç gündür Cumhurbaşkanı tutturmuş; “Güney (siz Suriye anlayın) komşumuzda Kürt Devletine asla izin vermeyeceğiz” diyor. Kürde güvenmiyormuş zatı muhterem...
Ne değişti ki!

Yıllarca ‘Şark Hizmeti’ne yolladığın askerin, polisin, kamu görevlin bir denk yatak, üç beş parça kap-kacak’la geldiği ‘Doğu’dan dünyalığını sağlayarak ‘Batı’ yakaya avdet etti. Yıllarca Kürtle komşu yaşadı. O yıllarda doğru düzgün lojman da yoktu. Hem o lojmanlarda yaşayanlar bile kapılarını Kürde açıyor, dostluklarını esirgemiyor; malını, canını, ırzını, namusunu Kürt dostlarına komşularına ‘emanet’ ediyordu. Kürt ise asla Emanet’e hıyanet etmiyordu. Tarih boyunca da ihanet etmemişti zaten.

Şimdi neyin peşinde azınlıktaki iktidar! Kendi ülke coğrafyasındaki Kürde düşmanlık yetmezmiş gibi, suni sınırlarla yüz yıl evvel öte yakaya düşmüş Kürde de düşmanlık ediyor.
Ayıp olmasa dünyanın neresinde bir Kürt varsa o ülkenin yönetiminin Kürde dair alacağı her ‘olumlu’ karara “Ben muhalifim benim onayım olmadan asla karar vermeyin” diyecek.
Sana bir şey diyeyim mi ey nakavt olmuş siyasi boksör ve onun azınlık iktidarı! Kaybettin / Kaybettiniz! Bunu kabul edin!

21. yüzyılın siyasal, toplumsal tarihini Ortadoğu’da Kürtler yazacak. İsteseniz de istemeseniz de, güvenseniz de güvenmeseniz de bu böyle. İyisi mi bu sözüm sana ey Erdoğan, Kürde güven, ömrünün kalan demini huzurla geçir, benden size naçizane tavsiyem! Önünüzdeki yıllar artık Kürdün siyasetinin hükmünün geçtiği yıllar olacak.

*5 Temmuz 2015 Pazar günü Münih’te ‘Koçgiri ve Sivas’dan Roboski’ye Kürt Katliamları’nı konuşacak ve kitaplarımı imzalayacağım. Yer: EineWeltHaus Schwantaler str.80 80336 München Saat: 15.30