Bugün Kuzey Irak'ta "Bağımsız Kürdistan" oylanacak. İçte ve dışta meydana gelen yoğun tepki ve eleştirilere rağmen Kürdistan'ın sandıkta büyük bir oy desteğiyle onaylanacağına pek kuşku yok. Böylece Kürtler, "yüzyıllık rüyalarına" kavuşma yönünde büyük bir adım daha atacak.

Ancak ilginç bir tablo ile karşı karşıyayız. Kürdistan'ın ilânına en büyük itiraz yine Kürtlerden geliyor. Kimisi zamanlama, kimi bölge devletlerinin tepkisi, kimi Barzani'nin partisel planları, kimi BM, ABD, AB ve Rusya'nın açıklamaları, kimi de başka nedenleri ileri sürerek referandumun iptalini istediler. Perde arkasında Barzani'yi cesaretlendiren, Suriye'nin Kürt bölgesi Rojava'yı "mini Amerikan üssü"ne çeviren ABD, Kürtlere desteğini her fırsatta açıklayan Rusya, AB ülkeleri de referanduma açıktan destek vermekten uzak durdular.

Barzani, siyasi ve biyolojik ömrünün belki de son hamlesi olan referandumla yine dünyanın gündemine oturmayı başardı. Son yüzyıldır Irak Kürtleri içinde en etkili olan Barzani ailesinin günümüzdeki temsilcisi, yıllardır dünyanın gözü önünde imzaladığı anlaşmalarla AKP'ye hukuka aykırı olarak petrol satan Barzani, bir anda Türkiye'de toplanan MGK bildirisinin hedefi haline geldi. Ordu Habur'da yoğunluğu her an artan askeri tatbikatta. MHP ve CHP'nin de desteğiyle Irak ve Suriye'ye dönük savaş tezkeresi TBMM'den hemen çıktı. Barzani'yi ve Irak Kürtlerini tehdit etmek, aşağılamak, hakaret etmek, özellikle medyada yeniden moda oldu. Barzani ailesinin "tarihsel işbirlikçiliği", "CIA ajanlığı" yeniden gazetelerde yazı dizilerine konu oldu.

Kürtler söz konusu olduğunda, "ilkellik", "feodalizm", "aşiretçilik", "kabilecilik" sözlerini ağzından düşürmeyen, "Kürtlerin devlet kurmaya ehil olmadıklarını" ilân eden, hatta işi "Kürt diye bir halkın olmadığını" savunmaya kadar götürenler, oysa şu son bir kaç yılda Irak ve Suriye'de IŞİD'in ilân ettiği "İslam Devleti"ni ayakta tutmak için her yöntemi denediler.

Dünyanın yüzden fazla ülkesinden çıkıp Ortadoğu'ya gelen canavarlara pasaport, hotel, ev, hastane, tedavi, mühimmat yardımı dâhil her tür desteği verdiler. Suriye ve Irak'ta asla hiçbir hak iddiası olamayacak ruh hastası ve sapık sürüsünü "Sünni Devrimi" adı altında göklere çıkardılar. Musul, Tıkrit ve Bağdat kapılarına dayandığı günlerde IŞİD sürülerine o zaman Erdoğan'ın danışmanlığını da yapan bir "gazeteci", "Bu IŞİD meselesi değil, bu bir Sünni Devrimidir" diyerek güzellemeler yapıyordu.

Sabık Başbakan Davutoğlu ise, "Bunlar öfkeli çocuklardır", havalarındaydı.

Suriye'ye yönelik tüm plan Esad'ı devirmek ve Müslüman Kardeşler'i iktidara getirmekti, Irak'ta ise Maliki bir Şii idi ve ona karşı savaşan IŞİD elbette "dost" idi. IŞİD, sahada en "gözükara savaşan" gruptu ve IŞİD'e oynamakta hiç bir sakınca yoktu. Yol kestiği mazlum Türk kamyon şoförlerini, "namaz rekatlarını yanlış sayıyor" diye doğrayan, kendisinden olmayan kadın çocuk yaşlı demeden sivilleri en vahşi yöntemlerle katleden, şehirleri, kasabaları, tarihi eserleri, mezarları havaya uçuran IŞİD'in "devlet kurma hakkı" vardı, ama yüzyıllardır o topraklarda yaşayan Kürtlerin devlet kurma hakkı yoktu. Tablo buydu.

Referandum ilanına gelince. Irak Kürtleri açısından sorun şudur ki; bu referandumun dünyadaki tek açık destekçisi İsrail'dir.

Daha dün Suriye'de Hizbullah'a ait bir depoyu füze ile vuran İsrail'in desteklediği bir referandum en baştan güç kaybetmiştir.

Öte yandan Demirtaş'tan PKK'ye, Kürt partisi Gorani'den Talabani'ye referandumun epeyce eleştiricisi de ortadadır. Yüzyıldan uzun ve büyük bir rüya, "iç"te ancak bu kadar desteksiz olabilirdi.

Kuşkusuz, kendi kaderlerine İran, Irak, Türkiye ya da ABD'den evvel Kürtler karar verirler. Bir pasaportu, statüsü, uluslararası ilişkilerde varlığı olmayan ve ama on milyonlarca üyesi olan yitik bir halkın devlet kurma hakkı tartışmasız vardır. Bunu desteklemek veya eleştirmek -diğer pek çok şeyin yanı sıra-, elbette kurulacak devletin siyasal ve sosyal niteliğiyle yakından bağlantılı olacaktır.

Ne yazık ki Kürdistan, Barzani liderliğinde, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan çizgisinde, bölgedeki anti-emperyalist direniş çizgisine karşı bir mevzide adım adım inşa edilmektedir. Tüm belirtiler, referandum ve bağımsız devlet ilanı sonrası, bu siyasi çizginin daha da yoğunlaşacağını göstermektedir.

Yıllardır kendi parlamentosunu bile toplayamayan, Erdoğan'a sattığı petrol ile ayakta durmaya çalışan, AKP'nin Türkiye Kürtlerinin gözünü boyamasında gönüllü roller üstlenen, ilerici, demokratik nitelikleri pek zayıf Barzani ve IKBY'nin devlet ilânına, askeri zor ve tehdit ile cevap verenleri eleştiren bizlerin görevi, bu yeni devletin karakterini ortaya koymak ve Ortadoğu genelinde halkların siyasi çıkarlarını ve Kürtlerin asıl çıkarlarını anlatmaya devam etmektir.