Küresel finansın garip tarihi
Öğrenci kredileri, konut kredileri, sosyal etki kredileri, biyoçeşitlilik yatırımları… Bunların hepsi, görece güçsüz konumda bulunan kişilerin gelecek kazançlarından rant elde etmek üzerine kurulu.

Philip Roscoe
1783 yılının meşhur Zong davası, finans ve kölecilik arasında kurulan ilişkiyi gözler önüne sermesiyle bilinir. 133 kişi, Zong köle gemisinden denize atılarak katledilmişti, sonrasında ise ‘kargoyu’ sigortalayan şirketten ölen köleler için ödeme talep edilmişti.
Köle ticareti yeni bir finans türü meydana çıkmasına sebep oldu. Bu yeni finans, güçsüzlüklerin bedenleri üzerine kuruluydu. Günümüzde, yüksek finansın gizemli ‘ürünlerinin’ bazıları da benzer şekillerde yoksulları ve savunmasızları kazanç aracı olarak kullanıyor, zenginleri daha da zengin ediyor.
Zong davasında ödeme talebinde bulunan Gregsonlar 18’inci yüzyıl Liverpool’unda yaşayan tüccar prenslerdi. Liverpool kısa sürede dünyanın önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelmişti. İhtişamlı Liverpool Borsası binası 1754 yılında açılmıştı ve ülkenin ticari başarısının sembollerine de gururla yer veriyordu; duvarlar Afrikalı insanların büstleri ile süslenmişti.
Fakat Liverpool’un zenginliğinin diğer bir kaynağı, getirilen finansal yeniliklerdi. Liverpool’un köle tacirleri aynı zamanda bankacılık ve sigortacılık yapıyorlardı. Bugün finansallaşma dediğimiz şeye öncülük ettiler. İnsanların yaşamlarını, kazanç vaat eden fırsatlara dönüştürdüler.
‘İNSAN SATIN ALMAK’
Tüccarların bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, Atlantik ticaretinin yavaş, istikrarsız ve riskli olduğunu söyleyebiliriz. Para akışını hızlandırmak için okyanusu hızlı ve güvenli bir şekilde geçebilen ‘kağıtlar’ icat ettiler.
Köleler Britanya’nın Afrika kolonilerinden alınır ve açık arttırmayla satıldıkları Amerika kıtasına götürülürdü. Tüccarın temsilcisi parayı aldıktan sonra şeker ya da pamuk gibi ticari mallara yatırım yapmak yerine Liverpool’a geri götürürdü. Karşılığında bir tür poliçe alırdı – poliçe tutarında para miktarı ve faizin toplamı yazılırdı ve bu kağıt Atlantik’in diğer ucuna gönderilirdi. Poliçe şehirdeki birçok bankada bozdurulabiliyor, sonrasında ise eşya niyetine insan satın almak için Afrika’ya gönderiliyordu. Kredi akışı hızlı, temiz ve kazançlıydı.
Özel kredilerin evrimi Liverpool’da başlamadı. 15’inci yüzyılda Floransa’da gördüğümüz bankacı hanedanlar, şu an bildiğimiz para anlayışının kökenini oluşturur. Kölecilerin bankacılık sisteminin getirdiği yenilik, finansal değerin insanların bedenleri üzerine inşa edilmesiydi. Aynı uygulamalar plantasyonlarda devam etti. Arazilerini genişletmek isteyen ya da daha fazla köle satın almak isteyen yatırımcılar, bizzat kölelerin bedenini teminat gösterirlerdi. Köleler iki defa sömürülürdü: önce özgürlükleri ve emekleri sömürülürdü, sonra da yenilikçi finansal araçlar sayesinde ‘ekonomik değerleri’ sömürülürdü.
‘WALL STREET’ GERÇEĞİ
Liverpool tüccarları, emtialarının maddi değerini güvenceye almak için sigorta mekanizmasını kullanmaları anlamında da öncüydüler. Köleciler, yolculuklar sırasında ara sıra yaşanan mutlak kayıpları atlatabilmek için bir araya gelip riski paylaşmaları gerektiğini fark etmişlerdi.
Zong gemisinin kaptanı, hasta ve aç köleleri sağ salim karaya ulaştıramayacağını anladığında 133 kölenin denize atılması emrini vermişti. Bu sapkın mantığa göre, eğer gemiyi kurtarmak için kargonun bir bölümü denize atılırsa, sigorta zararı karşılamalıydı. Öncesinde bedenlerin finansal değeri yalnızca spekülatifti. Sigortanın devreye girmesiyle değer gerçek ve güvenilir hale geldi. Bu, 18’inci yüzyılda Liverpool’da da geçerliydi, şu an Wall Street’te de geçerli.
Finansallaşma o günden bu güne birçok farklı şekle büründü ancak temel taşları aynı kaldı. Asimetrik güç ilişkilerinden istifade ederek geleceğin yükümlülükleri esir eden ve satışa açan mekanizmalar yaratıldı. Örneğin, 2008 borç krizi insanların konut kredisi ödemelerini alınıp satılabilen kağıtlara dönüştürmüştü.
Borç kağıtlarını düzleyenler için risk sıfırdı. Riskin büyüğünü sırtlananlar yoksul Amerikalılardı. Bu kişilerin kredi notlarının düşük olması ve finansal okuryazarlıktan yoksun olmaları, onları kredi kuruluşlarına karşı savunmasız hale getiriyordu. Bu insanların çoğunluğu siyah, Latin Amerikalı ya da göçmendi.
SİGORTA SİSTEMİ
Sigorta mekanizmasının da rolü vardı; böylece yatırımların spekülatif değeri ve simsarların kazancı sağlamlaştırıyordu. Balon nihayet patladığında, sistemin devamlılığını sağlamak için devletler devreye girdi. ABD Merkez Bankası, sigorta devi AIG’yi 182 milyar dolar ödeyerek kurtardı. Bu esnada birçok insan evinden oldu.
Borç krizi kurtarma paketi bize bambaşka bir kurtarma paketini anımsatıyor. Kölecilik yasaklandığında Britanya toplumunun öyle kemikleşmiş bir parçasıydı ki devlet köle sahiplerinin kayıplarını telafi etmek zorunda kaldı. Bu zararı karşılamak için alınan devasa kredinin ödemeleri ancak 2015 yılında bitti. Günümüz bankacılarının köle tüccarları olduklarını söylemiyorum. Söylemek istediğim, çağdaş finans pratiklerinin hakimiyet ve sömürüye karışmış olduğu.
‘FİNANSÇI’ PİYASASI
‘Hayırseverlik’ kapitalizmine bir bakalım. Finansçılar, iyilik yaparken yatırımcılarına kazanç getirecek yollar arıyorlar. Çağdaş finans araçları, toplumsal sorunları kazanç elde edilecek fırsatlar olarak görüyor. Bu tip ilişkiler toplumsal problemleri ‘bireysel sorumluğa’ indirgeyerek, arka planda yapan yapısal kusurları görmezden geliyor. Finans iki defa kazanıyor. Problemin meydana gelişi esnasında bir kere kazanç elde ediyor, daha sonra çözümüne destek verdiği için de övgüler topluyor.
Finansçılar ellerinde hediyelerle geliyorsa temkinli olun. Öğrenci kredileri, konut kredileri, sosyal etki krediler, biyoçeşitlilik yatırımları… Bunların hepsi görece güçsüz konumda bulunan kişilerin gelecek kazançlarından rant elde etmek üzerine kurulu. Hepsinin kökeni, Atlantik ticaretine dayanıyor.
Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Conversation