Covid-19’un toplumlar üzerinde derin ve uzun süreli etkiler yaratması mümkün; bu krizden gerekli dersleri çıkarırsak adil, dayanıklı ve sürdürülebilir bir geleceği inşa edebiliriz.

Küresel salgından ders çıkarmak mümkün mü?

Prof. Dr. Özlem KAYIM YILDIZ

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük küresel trajediyi yaşıyoruz. Tüm dünyada Covid-19 küresel salgını artarak devam ederken, antikor araştırmalarının sonuçlarının dünya nüfusunun henüz küçük bir yüzdesinin virüsle karşılaşmış olduğunu göstermiş olmasına rağmen, salgının vurucu etkisinin coğrafi, etnik köken ve sosyoekonomik durumla çok yakından ilişkili olduğu aşikâr hale geldi bile. Eşitsizlik sadece küresel düzlemde, ülkeler arasında değil, ülkeler içerisinde de yaygın ve belirgin. Amerika Birleşik Devletleri gibi zengin ülkelerde bile sosyoekonomik düzey, hastalığa yakalanma ve ölüm riski için önemli bir belirleyici.

Üstelik salgın, bu eşitsizlikleri daha da artırıyor. Okulların, üniversitelerin, iş yerlerinin kapanması ve işçilerin işten çıkarılması milyonlarca insanı yoksulluğa sürüklerken rutin aşılamaların sekteye uğraması, hastane başvurularının azalması, diğer hastalıklar için araştırmaların askıya alınması toplum sağlığını olumsuz etkiliyor. Bu eşitsizlik ve küresel sağlık işbirliğinin olmaması, salgının büyük bir halk sağlığı tehdidi halini almamasının en önemli nedenlerinden. Salgını yönetmedeki başarımız sadece hastalık etkeni olan SARS-CoV-2’yi yeryüzünden silmemizle değil, sosyal, ekonomik ve politik olumsuz etkilerini de yönetebilmemizle ölçülebilir.


On yıllardır, dünyanın küresel bir salgına gittikçe daha fazla yaklaşmakta olduğunu bilmemize rağmen hazırlıksız yakalandık. Çok sayıda uyarıcı işaretin varlığında esas sorun ‘’bilmemek’’ değil, kolektif vurdumduymazlıktı. Dünyanın solunum yoluyla bulaşan ölümcül bir küresel salgınla karşılaşmaya hazır olabilmesi için tüm ülkelerin halk sağlığı uygulamalarının toplumun tümünün sağlığını gözetmesi, tüm dünyanın salgını sınırlandırma ortak amacına sahip olması ve küresel işbirliği gerekiyordu. Küreselleşme, bulaşıcı hastalıkların sınırlardan geçişini kolaylaştırdı, bu nedenle yerel yönetimlerin hastalıkları kontrol altına alma şansları azaldı. Öte yandan küreselleşme, tıbbi bilgilerin, teknolojilerin ve uygulamaların tüm dünya ülkeleri ile paylaşılabilmesini kolaylaştırabilirdi. Ne var ki salgın, küresel sağlık politikalarımızın zayıflık ve eksikliklerini açık bir biçimde gözler önüne serdi.

Adil küresel sağlık politikası gereklidir

En donanımlı sağlık sistemlerine sahip olan gelişmiş ülkelerde bile kriz yaratan Covid-19, dezavantajlı ülkeler için büyük bir felaket halini alabilir. Afrika ülkeleri Covid-19 küresel salgınında solunum cihazı ve oksijen yetersizliği ile karşı karşıya. Afrika ülkelerinde yaşayan milyonlarca insan için 2.000’den az sayıda çalışır durumda solunum cihazı varken, bu sayı sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde 170.000. Bu ülkeler solunum cihazına sahip olsalar da eğitimli sağlık personeli ve tıbbi oksijen eksikliği önemli bir sorun olurdu. İleri teknoloji gerektiren tıbbi cihazlar bir yana, Sahra altı Afrika’da yaşayan milyonlarca insanın yalnızca küçük bir kısmının su ve sabuna erişimi var. Bu veriler, sağlıklı olma hakkı açısından adil olmayan bir dünyada yaşadığımızı net bir biçimde gösteriyor. Üstelik Amerika Birleşik Devletleri’nin Dünya Sağlık Örgütü’ne olan desteğini sonlandırmasının, dezavantajlı ülkeler için durumu daha da kötü hale getirmesi mümkün. Salgının kontrol altına alınması, bulaşıcı olmayan hastalıklar söz konusu olduğunda ülkelerin sırtını döndüğü, yeryüzündeki her insanın iyilik halini gözeten adil ve eşit bir küresel sağlık anlayışıyla mümkündü ancak. Hastalığa en duyarlı olanları korumanın her şeyden önce ahlaki bir gereklilik olduğunu bugüne kadar görmezden gelmiştik; salgın, en zayıf halkamız kadar güçlü olduğumuzu ve hepimizin iyilik hali için adil bir küresel sağlık politikası oluşturmaya yönelik etik değerlerin belirlenmesi ve benimsenmesi gerektiğini açık bir biçimde gösterdi.

Covid-19 karşılaştığımız son felaketimiz olmayacak

Covid-19 salgını insanlığın karşılaştığı son küresel felaket olmayacak. SARS, Ebola virüs hastalığı ve Covid-19 gibi hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar, hayvanların doğal yaşam ortamlarını bozan insan aktiviteleri ile doğrudan ilişkili, doğaya zarar verici eylemlerimiz artarak devam ediyor.

Dahası, mevcut küresel salgınla baş etmeye odaklanmış sağlık sistemleri başka mikroorganizmaların neden olduğu vaka kümelenmelerini gözden kaçırabilir. Aşılama programlarının ve bulaşıcı hastalıkların izleminin aksaması yeni salgınların ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. İklim krizi kapımızdayken ve yeni küresel salgınların ortaya çıkması daha olası hale gelmişken, gezegenin ve üzerindeki canlıların iyilik halinin sürdürülebilmesi için küresel işbirliğinin gerekliliği yadsınamaz.

Milyonlarca insanın ölümüne neden olan 1918 İspanyol gribi modern dünyayı şekillendirdi; hükümetler ve bilim insanları yetersiz kalmakla eleştirildi, viral hastalıkları kontrol altına almak için araştırmalar hızlandı, halk sağlığı önemsenmeye başladı ve ‘’sosyal tıp’’ gelişti. Bir insanlık krizi yaratan Covid-19’un da toplumlar üzerinde derin ve uzun süreli etkiler yaratması mümkün; bu krizden gerekli dersleri çıkarırsak adil, dayanıklı ve sürdürülebilir bir geleceği inşa edebiliriz.