“Bugün politikacılar, halkın cehalet içinde kalmasıyla ilgileniyorlar, çünkü cahil bir halk, fanatizm ve önyargı ekicilerinin, kapitalizmden çıkarı olanların en iyi müttefiki ve ilerlemenin en büyük düşmanıdır.”

Fidel Castro

İnsanlığın geleceğini tehdit eden, en büyük tehlike küreselleşen cehalettir.

Siyasal cehalet ise gericiliğe davettir. Siyasetin cehaleti, cehaletin ise din sömürüsü üzerinden cehaletin toplumsallaştırılması ise sermayenin güdümünde hortlar.

Ortaçağın uhrevi aklını kullanan, küresel akıl, hedef odaklı ve stratejik düşündüğü için Ortaçağın Rönesans’a karşı “öç” savaşını andırır.

Egemenlikler, zenginliklerini ve iktidarlarını korumak için alttakilerin din silahı ve ideoloji ve kutsal vahiylerle cahilleşmesine çalışırlar. Çünkü cehaletin yığın ve ümmet haline getirilerek, şeyhi, dini ve ideolojik “kutsalları” için kardeş savaşlarına sokabiliyorlar.

Başta ülkemiz ve diğer dünya ülkelerine baktığımızda, cehaletin başta siyaset olmak üzere, tüm dünyayı saran toplumsal bir müptelalık haline geldiğine tanık oluyor. Bu nedenle Avrupa’da sağ, ırkçı, dinci ve göçmen düşmanlarından oluşan cehalet kazanıyor. ABD’de Trump, beslenmiş ve öğretilmiş cehaletin sosyolojik gerçekliğinden dolayı kazanıyor.

Dün akıl, vahiye karşı kazanmıştı
İnsanı ve onun aklını özgürleştirmek için, yüzlerce yıl önce dinsel olanın, iktidardan, devletten, siyasetten ve bilimden uzaklaştırılıp, ait olduğu vicdana, özel alana itilmiş ve aydınlık gelecek için adım atılmıştı.

Oysa bugün din, neoliberal marifetle her daim siyaset, ekonomi ve devletle içi içe getirilmiştir. Yani yaşam tarzlarına, insan ve temel haklara yönelik saldırılar, gericilik ve cehalet en üst düzeyde toplumsallaştırılarak gerçekleşiyor.

Sermayenin bilgi referanslı aklı, devletleri ve siyasetçileri tanrı üzerinden konuşturarak, din okulları açarak, din eğitimlerini zorunu hale getirerek cehaleti ve gericiliği küresel ölçekte örgütlüyor. Cehaletin kuşatması ve kıskancındaki toplumlar, dincilik, ırkçılık ve milliyetçilik üzerinden zehirleniyor ve kutuplaştırılıyor. Bugün Türkiye’de yaşanan tablo bu gelişmelerin eklemli bir parçasıdır.

Bizi kuşatan; dinci gericilik, ırkçılık ve totaliter rejimlerdir! Bu ideolojik üçüz, aynı zihniyet ve ruhtan besleniyorlar.

Çok maskeliler, çok yüzlüler, çok yüzsüzler ve çok yalancılar.

Silahlı dinlerini, siyasetin emrine girmiş uhrevi fetvalarını ve cübbelilerini gizlice, bazen de açıktan mahallelerden şehirlere yayıyorlar. TV programları üzerinden üretilmiş gericilik, cehaletin sesi ve görseli olarak odalarımıza giriyorlar. Uyuşturuyorlar, akıl tarlalarımızı ve ruhlarımızı çoraklaştırıyorlar. Medya ile aptallaşmayı ve cehaleti örgütlüyorlar.

Bazen insanların korkularını, endişelerini, umutsuzluklarını, yoksulluklarını yok edecek kutsal maskeli kurtuluş vaatçilerine dönüşüyorlar.

Cehalet toplumsallaştırıldıkça daha kolay hükmediyorlar.

İnternet ve “sosyal medya” ile sosyal hayatımızdaki dayanışmaları ve el ele, omuz omuza yan yana gelişlerimizi tahrip edip, 7 inçlik hücrelere hapsediyorlar.

Aklının yarısını “akıllı telefona”, diğer yarısını “navigatöre” teslim etmiş, “akılsız nesiller” yetiştiriyorlar. Artık bu nesil için namaz kılmayı öğreten ve hatta Kuran okuyan “akıllı ve konuşan seccadeleri” var.

Akıllarını, ruhlarını ve vicdanları teslim ettikleri, taptıkları, uğruna ölmeyi göze aldıkları yer tanrıları var.

Çapsız ve fikirsiz siyaset
Cehalet din eğitimleriyle beslenerek, küresel ölçekte tek adamlık rejimler destekleniyor. Zira sermaye “karar alma kolaylığı” için tek adamlığın makul olduğunu vaaz ediyor. Çünkü, hukuk, yargı, katılımcılık, demokrasi, laiklik, çoğulculuk, sosyal politikalar, güçler ayrılığı ilkesi, sermayenin serbest, kontrolsüz, denetimsiz dolaşımını, modern kölelik çalışma düzenini, vahşi ve alçakça sömürülerine engel olduğu için yok edilmek isteniyor.

Laikliğe karşı gericilik, akla karşı cehalet
Laik eğitim ve laik kurumlar tek ya da toplu şekilde çökertiliyor. Eğitim programlarının hedefinde gericiliği, cehaleti ve işgücünü “yığın” olarak sermaye lehine örgütlemek var!

Eleştirel düşüncenin, özgür aklın ve laik siyasetin eğitime rehberlik etmesi istenmiyor. Dünyada 30-40 yıldır, Türkiye’de 1947’lerden itibaren gericilik örgütleniyor.
Aklın ve eleştirel düşüncenin sorgulayıcı sesine kulak verilmesini yasaklıyorlar. Aklı ve eleştirel düşünceyi düşmanlaştırıyorlar ve cezaevlerine koyuyorlar. Böylece toplumun, akıl peşinden gitmesine göz dağı veriyorlar. Aklın sorgulayıcı ve hak temelli seslerine kulak tıkamaları öğütlenen halka, devlet hutbelerine, fetvalarına ve dinci propagandistlere, kulaklarını açmaları öğütleniyor.

Neoliberal üst akıl kendi çıkarını ve egemenliği korumak için tanrının kelamıyla aldatmayı tercih ediyor.

Böylece aklını neoliberalce kullananların payına “han hamam”, kullanamayan kulların payına ise “din, iman ve ibadet” kalıyor.

Yer tanrıları, gericilik, ırkçılık ve tiranlık karşısına ancak laiklik, demokrasi, barış, eşit yurttaşlık ve eşit haklar mücadelesiyle çıkabiliriz. Birlikte ve dayanışma içerisinde, kendimizin belirleyeceği laik yaşam, laik düzen ve laik siyaset için, birleşik bir mücadele zeminlerinde, cehaletin iktidarı karşısına çıkabiliriz.