İş yerlerinden başlayarak birleşik emek meclislerinin inşası, birleşik emek mücadelesinin oluşturulması sınıfın politik unsurlarının ertelenemez görevlerinden biridir.

Küreselleşen sermaye ve emek

DSD Türkiye Yürütmesi

AKP iktidarı, kamunun özelleştirmeler yoluyla tasfiyesi, kuralsız çalışma rejiminin hayata geçirilmesi, dinselleştirme yoluyla laikliğin tüm kırıntılarının yok edilmesi, neoliberal ekonomik programın uygulanması konusunda, 12 Eylül döneminin hedeflerini hayata geçiren en önemli siyasal figür olarak tarihteki yerini almıştır. AKP’nin siyasal ve iktisadi yönelimleri konusunda bu kadar cüretkâr davranmasının kaynağı, muhalefet güçlerinin ve emek hareketinin mevcut durumunda yani örgütsüz olmasında saklıdır.


İdeolojik karmaşaya karşı yeniden inşa…

Emek rejiminin parçalandığı, istihdamın esnekleştiği ve güvencesizleştiği, gelişmeler karşısında sınıfı ve sınıfın devrimci teorisini reddeden, mücadeleyi kültür-kimlik gibi soyut bir demokrasi paradigması ile açıklamaya çalışan ideolojilerin de gelinen noktada çok büyük payı mevcuttur. Postmodern kavrayış neoliberalizmi ‘büyük anlatıların, kolektif kimliklerin parçalanması’ ile ‘öznenin geri dönüşü’ olarak değerlendirip, siyaseti sonsuz kimlik çeşitliliği ve onların günlük hayatın demokratikleşmesine yönelik mücadelesi olarak görse de bunun temelinde ulus devlet yapılarının esnetilmesi, sermayenin akışkanlığını verimli kılacak, doğrudan müdahale alanları açma politikası yatmaktadır.

Emek mücadelesini demokrasi mücadelesini de içeren bir biçimde tarifleyen kamu emekçileri hareketinde, ülkenin zaman içerisinde kimlik/kültür alanında yaşanacak “özgürlükler” yoluyla, demokratikleşeceği yaklaşımı hâkim bir anlayışa dönüşmüştür. Demokrasinin inşasının bu sınırlıkla atılan adımlarla sağlanabileceği yanılgısı, sınıf gerçekliği ve perspektifine uzak politikalar üretilmesine, emekçilerin sendikal süreçten uzaklaşmasına ve kopuşuna neden olmuştur. Postmodern aklın sınıf içerisindeki tezahürü olarak değerlendirebileceğimiz bu yaklaşım tarihsel bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir.

Perspektifi olmayanın mücadele programı olmaz

Rejim krizinin tüm toplumsal kesimleri etkisi altına alması, yoksullaşmaya, açlığa mahkûm etmesi, izlenilen ekonomik politikalar, tüm toplumsal zenginliğimizin sermayeye peşkeş çekilmesi, tek adam rejiminin daha da derinleştirdiği tahribattır. Emek örgütlerinin, bu toplumsal krize, emekten yana politikalar ile cevap verememesi, bütünlüklü bir mücadele programından yoksun olmaları ise kabul edilemez. Mevcut emek örgütleri düzen muhalefetinin bekle gör, sandığa havale et yaklaşımının etkisi altında değilse, kendi örgütlerini bile harekete geçiremeyen, inandırıcılığını kaybeden yasak savma tarzındaki eylemlerle oyalayan bu halden çıkmalıdır.

Bütçe görüşmeleri sırasında ve asgari ücret görüşmeleri yaklaşırken, 14 Kasım 2021 tarihinde Ankara’da Anıt Park’ta ‘Halk için Bütçe’ şiarı ile başvurusu yapılan ‘Açık Hava Toplantısı’ bu konuda iyi bir örnektir. ‘Açık Hava Toplantısı’ biçimiyle, böylesi hayati bir konuda 3-4 gün önce aceleyle karar alınması ile yasak savmaya dönüşen eylemi örgütleme tarzı, kendi örgütlerini bile harekete geçiremeyen yapısıyla mücadele geleneğimizle bağdaşmamaktadır. Ayrıca 21 Kasım’da KESK tarafından düzenlenen “Emekten ve Halktan Yana Bir Bütçe” konulu panele milyonlarca emekçinin insanlık dışı koşullarda ve ücretlerle çalışmasının sorumlularından ve deyim yerindeyse AKP iktidarının sınıfın içindeki Truva atı rolüne sahip olan işçi konfederasyonunun genel sekreterinin konuşmacı olarak çağrılması KESK’in mücadele anlayışı, pratiği ve ideolojisiyle bağdaşmamaktadır.

Aralık ayı içerisinde emek örgütlerinin dağınık bir şekilde sokağa çıkmasının, ‘her bir sendikamızın kendi gücüyle sokağa çıkması önemlidir’ yaklaşımıyla meşrulaştırılması ise durumun vahametini ortaya sermektedir. Yangın yerine dönmüş bir ülkede örgütlerin kendine yeten eylem takvimiyle emekçiler ve yoksul halk kesimleri lehine bir sonuç çıkarması mümkün değildir. Geçmişinden deneyim aktaramayan mevcut emek örgütleri, bu sürecin tarihi sorumluluğunu yerine getirmekten uzak politikalarıyla, emekçiler nezdinde yargılanacaktır. Bu sürecin bu noktaya sürüklenmesinde sorumluluğu olan sendikal anlayışların şapkalarını önüne koyup gereğini düşünmesi değil, yapması gerekir.

Kamu emekçileri hareketinin ön alıcı önderlik vasfını hayata geçirmekten uzak bir noktaya savrulmasında rol alanların, sendikal yaklaşım, emek ve demokrasi mücadelesi, emek hareketinin sınıfsal niteliğinin tarihsel önemi ve itici gücü konularını tekrar okumaları ve yazdıklarını gözden geçirmeleri gerektiği gün gibi aşikârdır.

Emekçilerin ve sınıf mücadelesinin güncel görevi

Bugün temel görev inşa edilen neoliberal düzenin ve tek adam rejiminin tasfiyesini hedefleyen sistem dışı yeni bir kurucu sürecin inşasıdır. Bu sürecin nasıl hayata geçirileceğiyle ilgili mevcut kafa karışıklığını gidermek emek hareketlerinin de gündeme alması gereken bir durumdur. Kurulu rejimle hesaplaşmayan sendikal politik bir hat ülkenin güncel gerçekliğinden, sınıfın güncel görevlerinden uzaklaşmayla karşı karşıyadır. Bu durum, emek örgütlerini bu bağlam içerisinde yeniden konumlandırmayı, emek ve demokrasi mücadelesinin diyalektik bağını doğru bir hat üzerinden yeniden kurmayı gerekli kılmaktadır.

Emek mücadelesinin birleştirici hattının TEKEL direnişinde nasıl açığa çıktığını hatırda tutarak, tarihi deneyimleri hayata geçirmiş kamu emekçileri hareketinin yol göstericiliği bugün yaşadığımız krizi aşacak birikime ve ferasete sahiptir. Son yıllarda açığa çıkan sınıf dışı her türlü liberal yaklaşıma karşı sınıf perspektifinden bakan sendikal tutumların iradesini açığa çıkarmak tarihsel bir sorumluluktur. Bir taraftan emek hareketinin krizi ve özelde örgütlü olduğumuz kamu emekçileri hareketinde yaşanan krizi sendikal hareketin yönelimi üzerinden güncel görevleri tartışarak açığa çıkarırken, diğer taraftan dönemin ihtiyacına cevap veren mücadele araçlarını inşa etmek gibi ikili bir görevi yerine getirme sorumluluğumuzun farkında olarak bu tartışmaları sürdürmeye, derinleştirmeye devam edeceğiz.

İş yerlerinden başlayarak birleşik emek meclislerinin inşası, birleşik emek mücadelesinin oluşturulması sınıfın politik unsurlarının ertelenemez görevlerinden biridir. Bu amaçla işyerlerinde yürütülecek olan çalışmaların emekçilerin işten atmalar, iş cinayetleri, mobbing, taciz, cinsiyet ayrımcılığını da içeren tüm sorunlarında ortak davranış ve dayanışmanın, işyeri meclisleri üzerinden örgütlenmesi önemli bir aşamadır.

Bugün en temel sorun, emeğin hak ve taleplerini öne alan, laiklik ve kamuculuk eksenleri üzerine yükselecek bir demokrasi mücadelesinin parçası olarak yürütülecek sınıf ve kitle sendikacılığının etkisizleştirilmesi, yerine -siyaset merkezli- bir postmodern anlayışın ikame edilmesidir. Bu anlamda emek hareketinin ve özelinde de kamu emekçileri hareketinin bu mevcut durumunun sürdürülmesi ya da düzeltilmesi ekseninde sıkışan bir mücadelenin yaşanan krize bir çözüm sunmayacağı açıktır. Bu anlamda, önümüzdeki dönemin mücadelesi emek hareketinin ve özelinde kamu emekçileri hareketinin yeniden inşa edilmesidir. Başka bir ifadeyle söylersek önümüzdeki sorumluluk KESK’i aşacak bir örgütsel ve politik birikimi açığa çıkaracak bir mücadeleyi örgütlemektir.
Yazı https://sendikalmucadele.org adresinden kısaltılarak alınmıştır.