Yetersiz beslenen insan sayısı 2014’te 607 milyonken günümüzde 800 milyonu aştı. 2021’de dünya çapında 193 milyon insan açlık sınırındaydı ki bu 2020’deki rakamlara 40 milyon kişi daha eklenmiş demek oluyor.

Küreselleşen sömürü ve açlık
Dünyada açlık azalmak yerine çoğalıyor. (Fotoğraf:AA)

İlkay ÖZ

Geçen yıl dünya mal ihracatı, 21,3 trilyon dolarla küresel ticarette şimdiye kadarki en yüksek değere ulaştı. 90’lı yıllarda DTÖ’nün kurulması ve tarım ürünlerinin uluslararası ticaretinin serbest bırakılmasıyla tarım ve gıda alanındaki çokuluslu şirketlerin git gide satış hacimleri ve kazançlarını katladığına tanık oluyoruz. Örneğin küresel gıda pazarının yüzde 87’sini elinde tutan dört şirketten biri olan Cargill 2021’de 5 milyar dolar ile tarihinin en yüksek kârını açıkladı. Şirketin 8 aile üyesi milyarderken salgın sonrası bu sayı 12’ye yükseldi. Keza küresel tohum ve pestisit piyasaları da Bayer, Monsanto, Syngenta gibi birkaç çokuluslu şirketin (ÇUŞ) tekelinde. Görüleceği gibi uluslararası tarım ticaretinin serbestleşmesi, yani tarımdaki küreselleşme şirketlerin lehine işliyor.

Metaların uluslararası serbest dolaşımı ve sermayenin yeryüzünün her noktasına nüfuz etmesinin hukuki/siyasi/toplumsal altyapısının oluşturulması şeklinde özetleyebileceğimiz küreselleşme, geri bıraktırılmış ülkeler için, dünyaya pazarlandığı büyülü sözcüklerle “kalkınma”, “refah”, “özgürlük” getirmedi. Küreselleşme ÇUŞ’ların hâkimiyetine katkı sunacak şekilde, zorunlu göçleri, yerli halkların mülksüzleştirilmesini, toprakların, suların, ormanların çitlenerek doğanın tahrip edilmesini, yerel üreticinin tarımdan koparılışını beraberinde getirdi. Kapitalizme içkin eşitsiz gelişmeyle küreselleşme milyonlarca insan için daha fazla sömürü, açlık ve yoksulluk oldu.

2015’teki BM Genel Kurulu’nda 2030 hedeflerini içeren Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ilan edilmişti. Bu amaçlardan ikincisi “2030 yılına kadar açlık ve yetersiz beslenmenin her biçimini sona erdirmek”ti. 2022 ise bu amaçların ilan edildiği 2015 ile amaçlara ulaşılmış olması planlanan 2030 yıllarının tam ortası. Oysa açlık, hedeflenenin tersine azalmak yerine çoğaldı. Yetersiz beslenen insan sayısı 2014’te 607 milyonken günümüzde 800 milyonu aştı. 2021’de dünya çapında 193 milyon insan açlık sınırındaydı ki bu 2020’deki rakamlara 40 milyon kişi daha eklenmiş demek oluyor. Bu yıl Covid-19 pandemisi, Ukrayna-Rusya Savaşı, Afrika’daki çatışmalar ve iklim krizi nedeniyle bu sayılar daha da artacak. Demek ki gelişmiş ülke liderlerinin yaptığı o şaşalı toplantılar PR çalışmasından öteye gitmiyor; gelişmemiş/az gelişmiş ülkelerdeki insanların sefaletine hiçbir çare olmuyor, olamaz da. Merkez ülkeler ve işbirliği içinde oldukları kurumlar bu ülkelere yaptıkları gıda yardımlarıyla açlık ve yoksulluğu ortadan kaldırmak değil sadece yönetmek istiyorlar. Doğasında eşitsiz gelişme ve sömürü olan kapitalizme savaş açılmadan yoksulluk ve açlıkla mücadele edilemez. Çevre ve yarı çevre ülkelerin zenginliklerini çalan, yeni çitlemelerle halklarını topraklarından eden, plantasyonlar kurarak ucuz emekten faydalanan, yerel çiftçileri üretimden el çektirip tarım ve gıdayı ÇUŞ’ların hâkimiyetine bırakmak için ellerinden geleni yapan kapitalist-emperyalist ülkeler yoksulluk ve açlığı ancak daha da körükler.

Dünyadaki tüm insanları doyurmak için yılda yaklaşık 3,5 milyar ton besin üretimine ihtiyaç varken üretilen besin miktarı 4 milyar tondur. Yani yeryüzünde herkese yetecek besin var.1 Peki mesele ne? Mesele Küresel Kuzey’in, merkez ülkelerin, emperyalistlerin ve ÇUŞ’ların, artık bunlara neyi demeyi uygun görürsek, çevre ve yarı-çevre ülkeleri kendilerine bağımlı kılan, eşitsiz gelişmeye dayalı bir kapitalist sömürü ağı kurmasıdır.

Tarım ve gıdadaki küreselleşme şirketlerin bu alanda hegemonyalarını kurdukları 3. Gıda rejimine karşılık gelmektedir. Bu rejimin ilk aşamasında uluslararası tarım ticareti serbestleştirilmiş; IMF ve Dünya Bankası’nın çevre ve yarı-çevre ülkelere dayattığı yapısal uyum programları bu ülkelerde sübvansiyon ve fiyat desteklerini işlevsiz kılarak çiftçileri zora sokmuş; ÇUŞ’ların dumping stratejisiyle (yurtdışına çok düşük fiyata satma) başa çıkamayan çevre ülke çiftçileri bir bir üretimden koparılmış, bu ülkeler temel tarım ürünlerinde ithalata bağımlı kılınmıştır. 3. Gıda rejiminin şu anda içinde olduğumuz ikinci aşamasında ise ÇUŞ’lar tarım ve sınai piyasasını ele geçirip esnek ve güvencesiz bir küresel işgücü piyasası yaratmış olduklarından işgücünün beslenmesi için düşük fiyatlı ürün politikası sürdürmelerine gerek kalmamış ve spekülasyonlarla yüksek kârlar elde etmişlerdir. 2000’lerin başından beri küresel gıda fiyatlarındaki artışın temel gerekçesi budur. Milyonların açlıkla boğuştuğu küresel gıda krizi de kapitalizmin bu eşitsiz gelişime ve emperyalizme dayalı yapısından kaynaklanır.

BM’nin sitesinde yayımlanmış “Dünya Açlığının Faydaları” adlı satirik yazıda, dünya ekonomisinin işleyişi için açlığın esas olduğu, aç insanların özellikle beden emeğine ihtiyaç duyulan yerlerde en üretken insanlar olduğu söylenmektedir. Buna göre açlık tehdidi olmasaydı bu insanlar düşük ücretlerle çalışmazlardı. Yazarın da iddia ettiği gibi Küresel Kuzey için açlık bir sorun değil, bir değerdir.2 Tepki çektiği için kaldırılan yazı aslında gerçeğin en yalın hali. Ne 2000 yılında ilan edilip 2015’te ulaşılmış olması gereken BM Binyıl Kalkınma Hedefleri ne de 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri yoksulluk ve açlığı ortadan kaldırmadı. Zaten emperyalist devletler ve ÇUŞ’lar için açlık ortadan kaldırılması gereken bir olgu değil, yönetilebilir ve “sürdürülebilir” bir durumdur.

WWF’nin geçen aylarda açıkladığı rapora göre, AB, dünyanın en büyük tarım ve gıda ürünleri ihracatçısı ancak protein ve kalori bakımından kendi payına düşenden fazlasını da tüketiyor (Küresel Kuzey’in gıda israfı da tek başına bir yazı olabilecek kadar büyük bir mesele). AB’nin tarım-gıda ticareti, kakao, meyve ve soya fasulyesi gibi düşük fiyatlı ham maddeleri ithal edip şarap ve çikolata gibi yüksek fiyatlı olanları ihraç etmek üzerine kurulu.3 Buradan yola çıkarak tarım ve gıda alanında gelişmiş ülkelerle az gelişmiş/gelişmemiş ülkelere ayrı görevler biçen mevcut uluslararası işbölümünden bahsedelim. İnsanların temel tüketim maddeleri olan mısır, buğday, pamuk, ayçiçeği gibi üretimi büyük ölçekli, ileri teknolojiyle gerçekleşen katma değeri yüksek ürünler, yani sermaye yoğunluklu tarımsal ürünler gelişmiş ülkelerdeki ÇUŞ’lar tarafından üretiliyor. Bu ürünlerin temel besin maddesi olması ve uzun süreli stok imkânı fiyat spekülasyonunu kolaylaştırıp ÇUS’ların kârlarını artırıyor. Mesela dünya tahıl ihracatının yüzde 75-90’ı dört ÇUŞ tarafından yürütülüyor. Az gelişmiş/gelişmemiş ülkelere uluslararası işbölümünde biçilen rol ise sebze, meyve, süs bitkisi gibi emek yoğun ve görece dayanaksız tarımsal ürünleri üretmek. Ancak küresel gıda zincir marketleri üzerinden piyasayı elinde tutan ÇUŞ’lar alım fiyatlarını düşük tutarak küçük üreticiyi yine köşeye sıkıştırabiliyor. Tohum ve gübredeki tekelleriyle de çiftçiyi kendilerine bağımlı kılıyorlar.

Fakat küresel sermaye dünyanın bütün kılcal damarlarına nüfuz etmeye çalışsa da bugün hâlâ tarımsal üretimin yüzde 80-85’i uluslararası ticaretin dışında; bu üretimi gerçekleştiren 600 milyondan fazla aile çiftliği dünyanın doyurulması için ÇUŞ’lara ihtiyaç duyulmadığının canlı kanıtı. Ukrayna-Rusya çatışması, Covid-19 pandemisiyle küresel tedarik zincirinde yaşanan aksamalar ülkelerin özellikle gıda ve tarımda dış pazarlara bağımlılığının yol açabileceği sıkıntıları bir kez daha gözler önüne serdi. Tarımda spekülasyonlarla dolu küresel pazara bağımlı olmaktansa küçük aile çiftçiliğinin başını çektiği yerinde üretim ve yerinde tüketim politikası hem böylesi kriz durumlarına hem de uzun mesafeli taşımacılığın neden olduğu karbon salınımını azaltmaya çare olabilir.

1 Adam Majendie, Without Clearing Any New Farmland, We Could Feed Two Earths’ Worth of People, https://www.bloomberg.com/news/features/2020-12-15/no-more-hunger-how-to-feed-everyone-on-earth-with-just-the-land-we-have

2George Kent, The Benefits of World Hunger https://www.un.org/en/chronicle/article/benefits-world-hunger

3WWF, Europe eats the World, https://www.wwf.eu/?uNewsID=6642391