BÜLENT UĞUR BAL – Siyaset Bilimci/Editör Yeni Zelanda’da 49 kişinin ölümüyle sonuçlanan Cami Katliamı, failinin özel olarak tasarladığı acımasız sosyal medya temsiliyle geniş bir infial uyandırırken, dünya genelinde yükselişte olan aşırı sağın yeni bir yansıması olarak gösterildi. Yeni Zelanda Cami Katliamı ile ilgili gözden kaçırılmaması gereken iki önemli nokta mevcut. Birincisi, Cami Katliamı failinin eylem […]

Küreselleşme sönümlenirken aşırı sağ

BÜLENT UĞUR BAL – Siyaset Bilimci/Editör

Yeni Zelanda’da 49 kişinin ölümüyle sonuçlanan Cami Katliamı, failinin özel olarak tasarladığı acımasız sosyal medya temsiliyle geniş bir infial uyandırırken, dünya genelinde yükselişte olan aşırı sağın yeni bir yansıması olarak gösterildi. Yeni Zelanda Cami Katliamı ile ilgili gözden kaçırılmaması gereken iki önemli nokta mevcut.

Birincisi, Cami Katliamı failinin eylem tarzının 2011 yılında Norveç’te Sosyal Demokrat gençleri hedef alan Breivik saldırıları ile benzerliği düşünüldüğünde, her iki katliamın Batı Dünyası’nda çok kültürlülüğün ve göçmen entegrasyonunun en fazla kabul gördüğü iki ülkede gerçekleşmiş olması. İkincisi ise, Soğuk Savaş’ın bitimi ardından hız kazanan Neo-liberal küreselleşme sürecinin sönümlenmeye başlamasıyla birlikte aşırı sağın gerek kitlesel hareketlerle gerekse bireysel şiddet eylemleriyle kendisini iyiden iyiye hissettirmesi

Çok Kültürlülüğün Örnek Ülkelerinde Bireysel Aşırı Sağ Terör Eylemleri

Norveç ve Yeni Zelanda, Batı Dünyası’nda çok kültürlülüğün ve entegrasyonun kamu otoritesi nezdinde kabul gördüğü ve toplumun farklı katmanlarında göçmen entegrasyonunun önemli ölçüde başarılı olduğu ülkeler olarak biliniyor. Günümüz Avrupası’nda Polonya ve Ukrayna gibi ülkelerde kitlesel faşist hareketleri yönlendiren din ve milliyetçilik sentezi aşırı sağ, Norveç ve Yeni Zelanda örneklerinde ise “ kültürel çoğulculuğun” destekçisi solcular ile Müslümanları hedef alan bireysel terör eylemlerine dönüşüyor. Norveç ve Yeni Zelanda Saldırıları, acımasızlık boyutu ve şiddetin görsel temsiliyle de IŞİD’ın Avrupa’da gerçekleştirdiği terör saldırılarıyla önemli benzerlikler taşıyor. Faillerin saldırı öncesinde sosyal medya üzerinden yayınladığı metinlerde Haçlı Seferleri’ne ve Avrupa Medeniyeti’nin “saflığının” tehdit altında olduğuna vurgu yapması, tüm dünyada yükselişte olan aşırı sağın tüm sorunların kaynağı olarak “ötekiyi” (Müslüman, Hristiyan, Göçmen, Eşcinsel vb.) gören bir nefret ikliminden beslendiğini gösteriyor.

Neo-liberal Küreselleşme Süreci Sönümlenirken…

Soğuk Savaş’ın bitimi ardından zafer ilan eden Neo-liberalizm, küreselleşme süreciyle birlikte sermayenin serbest dolaşımıyla ekonomik zenginliğin yan sıra ulus devletlerin sınırlarını önemsiz kılacak şekilde kültürel çeşitliliğin de artacağını vaaz ediyordu. Neo-liberalizmin 2000’lerde tüm dünyada kendisini hissettiren yoğun sermaye hareketli, beyin göçünü teşvik eden ucuz uçak biletli, sosyal medya etkileşimli “parlak yıllarının” ardından günümüzde yeni bir küresel ekonomik düzenin emareleri kendisini gösteriyor. Küresel ekonomideki daralmaya paralel olarak ticaret savaşları, yükselen gümrük duvarları, internetin bireysel mahremiyeti yok eden bir gözetim aracına dönüşmesi, silahlanma yarışı ve jeopolitiğin yeniden ön plana çıkması bu yeni dönemin ilk işaretleri olarak gösteriliyor. Neo-liberal küreselleşme süreciyle birlikte önemli ölçüde artış gösteren uluslararası ve toplumsal eşitsizlik, bu yeni dönemde kitleler nezdinde belirsizlikleri ve endişeleri körüklüyor. Belirsizlik ve endişe, tarihte her zaman olduğu gibi tepkisel aşırı sağın kitlesel ve bireysel ölçekte yükselişine zemin hazırlıyor. Ana akım siyasetin (ekonomik ve siyasal Neo-liberalizm) insanların gündelik yaşamına dair çözüm üretememesi ve meşruiyetini kaybetmesi, bazı bireylerin aşırı sağın kolaycı, tepkisel imgelem dünyası üzerinden hayata bakmalarına kapı aralıyor. Bu vasatta, tüm sorunların kaynağı olarak “ötekinin”, “azınlığın” gösterilmesi (Norveç’te, Yeni Zelanda’da göçmen, Polonya’da Yahudi vb.) kolaycı, bir o kadar da tehlikeli bir yolun başında olduğumuzu gösteriyor. Norveç ve Yeni Zelanda gibi çoğulculuğun ve entegrasyonun önemli ölçüde başarılı olduğu toplumlarda bile bireysel olsa dahi bu tarz terör saldırılarının görülmesi aşırı sağın tepkisel ve akıldışı duygusallığının günümüz dünyasında ne denli yaygınlaştığını gözler önüne seriyor.

İnsani Değerlere ve Çoğulculuğa Sol Sahip Çıkmalı

Tüm dünyada dincilik ve milletçilik karışımı yeni bir aşırı sağ dalganın yükselişe geçtiği bu yeni dönem, solu her anlamda göreve çağırıyor. Günümüzdeki ekonomik sorunların ve sosyo-ekonomik eşitsizliklerin kaynağının Neo-liberalizm olduğu ve bu durumun aşılması için dinsel ve etnik aidiyetlerinin ötesinde insan merkezli bir toplumsal düzlemin savunulması aşırı sağ ile mücadelede kılavuz olması gerekiyor.

Bu anlamda, Yeni Zelanda’daki saldırı sonrasında aşırı sağcı Avustralyalı senatöre yönelik simgesel yumurta saldırısını gerçekleştiren Eggboy’un Avustralya Komünist Partisi Üyesi, 17 yaşında bir genç olması tesadüf olmasa gerek.