Ankara'nın Suriye’de bir milyon kişiyi iskan etme girişimi, başka bir ülkede yapıldığı için hukuki-siyasi sorunların ötesinde sosyolojik olarak da bir çok gerilimler içeriyor.

Dünyanın ulus devletler arasında paylaştırıldığı zamanlarda her devlet için korunaklı sınırlar içinde egemenliğini tesis etmek bir ulusal görev ve hatta bir ulusal namus olarak görülüyordu. Her devletin sınırları içine kimlerin gelebileceği ve çıkabileceği ayrıntılı olarak belirlenmişti. Bugün o zamanlardan çok farklı bir noktadayız.

Geçtiğimiz aylarda Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı yerlerinden edilen veya edilme tehditi altında bulunan (sığınan ve iltica eden) nüfusa dair verileri içeren detaylı bir rapor yayınladı. Rapor 2021 sonu itibarıyla bu kategoride toplam 97 milyon kişi bulunduğuna işaret ediyor. Bu nüfusun yüzde 22’si yani 21 milyonu mültecilerden oluşuyor.Yüzde 7’si başka ülkeye geçebilmiş ama geri gönderilenlerden oluşuyor ki sayıları 7.3 milyon kişidir. Yüzde 5’i sığınmacı statüsünde ve 4.4 milyon kişiden oluşuyor. Yüzde 5 i de 4.4 milyon devletsiz kişilerden oluşuyor. Yine yüzde 7 si benzer endişeler veya tehditler içinde yasayan kişilerden oluşuyor. Ayrıca BM Mülteci Ajansı tarafından desteklenen nüfus miktarı % 50’dir ki bunlar da 49 milyon kişi dolayındadır.

***

Yurdunu terk etmiş veya tehdit altındaki bu nüfus, rapora göre tüm kıtalara dağılmış görünüyor. Bununla birlikte istatistiklere göre dünyada en fazla mülteci 6.956.151 kişi ile Avrupa’da bulunuyor. En fazla sığınmacı ise 2.788.922 kişi ile Amerika’da bulunuyor. Ajans tarafından desteklenen nüfusun dağılımı ise Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden çıkanlar basta olmak üzere inişli çıkışlı bir dağılım gösteriyor.

Bu istatistikler pek çok bağlamda değerlendirilebilir ama en basta başka sınırların ötesine sürüklenme hadisesinin tam manasıyla küresel ve olağan bir durum olduğuna işaret ediyor. Küresel dünyada ulus devletler arasındaki sınırların giderek esnediğine ve modern dünyada ulusal namus olarak algılanan sınır tahayyüllerinin zayıfladığını gösteriyor. Nitekim devletler, kendi sınırını koruyabilmek adına sıra dışı araçlar geliştirmeye ve fiziki duvarlar inşa etmeye çalışıyor. Her devlet bu süreçten daha az etkilenmek için olağanüstü çaba harcıyor.

Dünyada durum böyle iken Türkiye’de de kısa bir sure önce bu istatistikler yönünden resmi bir açıklama yayınladı. İçişleri Bakanlığı açıklamasına göre Türkiye’de toplam 4.082.693 sığınmacı bulunuyor. Bu grup içinde geçici koruma altındaki Suriyelilerin sayısı ise 3.762.686 kişidir. Ülkede otuz Geri Gönderme Merkezi’nde şu an seksen farklı ülkeden 12.000 yabancı uyruklu bulunuyor. Bunlardan 7 bini Afganistanlı, 1500’ü Suriyeli, 1.000’i ise Pakistanlıdır.

***

Bu veriler Türkiye’de sığınmacı sayısının, genele göre yüksek olduğunu gösteriyor. Bu da ülkenin sınırlarını korumada başarılı olamadığını gösteriyor. Dahası, Türkiye böyle kritik bir süreçte bir milyon Suriyeli sığınmacıyı geri gönderme kararı da almış bulunuyor. Bunun için Suriyelilerin dönmesi öngörülen bölgelerde ulaştırma ve altyapı çalışmaları yürütülüyor; su, elektrik, telefon, internet ile temizlik, alt yapı geliştirme hizmetleri veriliyor. İskan işlemleri için bugüne kadar 51.860 sosyal konut inşa edilip, 44.853 aile yerleştirilirken; 63.167 konutun inşası devam ediyor. Üstelik bütün bunlar Suriye’nin resmi sınırları içinde ama onunla resmi ilişki olmadan yapılıyor. Bu girişim, Türkiye’nin, sınırları dışında gerçekleştirdiği ilk iskan olarak da dikkat çekiyor.

Türkiye’nin Suriye’de bir milyon kişiyi iskan etme girişimi, başka bir ülkede yapıldığı için hukuki-siyasi sorunların ötesinde sosyolojik olarak da bir çok gerilimler içeriyor. Açık ya da örtük olarak bu girişim bölgenin demografik yapısını değiştirme, yeni nüfus üzerinden ülke için belki de daha güvenli bir bölge yaratma gibi amaçlar da taşıyor, görünüyor.

Ne var ki modern zamanlarda da arzu edilen neticeyi getirememiş nüfus mühendisliği/iskan politikaları ile toplumsal hayatı dizayn etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Unutmamak gerekir ki toplulukların yaşam mekanları iktisadi imkanlarına, kültürel kökleri, gelenekleri ve dayanışma ilişkilerine bağlı olarak oluşur ve bu dinamiklere göre de değişir. Devletlerin nüfus mühendisliği kararlarına göre değil. Zira sosyoloji, mühendislik sınırlarına sığmayacak kadar kendine özgü dinamikleri olan bir alandır. Dolayısıyla bugün bir milyon Suriyeli göçmeni yerleştirdiğiniz yerlerde, birkaç yıl sonra onların çoğunu görememe ihtimaliniz çok yüksek.