İlk baskısını 1986’da yapan Duygusal Adam yazarın üslubunun ilk örneği. Roman, dört kişi arasında yaşananlara dayanırken okura sürprizli bir son vaat ediyor

Kurmacayı bağlayan güçlü düğümler

DENİZ YILMAZ

Tutku hikâyelerinin, aşk üçgenlerinin, hüzünlü ayrılışların ve kırık dökük buluşmaların yazarı Javier Marías; okuru, yarattığı karakterlerin kalbinin derinliklerinde dolaştırırken kendisiyle yüzleşmeye ve geçmişle hesaplaşmaya da çağıran bir isim.

İkiyüzlülükleri edebiyat yoluyla sorgulayan, kimi anlarda vicdanlara seslenen, kişilik çözümlemeleri ve ruhsal analizlere girişen Marías, bu anlamda kendi üslubunu yaratmış bir yazar.

İlk baskısını 1986’da yapan Duygusal Adam yazarın üslubunun ilk örneği. Roman, dört kişi arasında yaşananlara dayanırken okura sürprizli bir son vaat ediyor.

‘MAKYAJLI’ HAYATIN ARDINDAKİLER

Marías’ın anlattığı tutkulu hikâyenin failleri, Venedik’ten Madrid’e gitmek üzere bindikleri trende beraber yolculuk eden dört kişi: Napoli Aslanı olarak nam salan bir opera sanatçısı, banker Hieronimo Manur ile eşi Natalia ve Natalia’nın refakatçisi Dato. Yolculuk boyunca aynı kompartımanda bulunan bu dörtlüden Katalan operacının anlatımıyla dört yıl evvel yaşananları öğreniyor okur.

Dört yıl önce yaşananları ‘düş’ diye niteleyen ve düşüne girenlerle birlikte yolculuğu, mesleğinin inceliklerini ve bir türlü kavuşamadığı evi Madrid’i uzun uzun tasvir eden Napoli Aslanı, ‘makyajlı’ hayatının ardındaki gerçekleri birer birer ortalığa saçıp içini döküyor. Yolculuğun ardından, Dato’nun ‘aileyi’ tarifini hatırlıyor: “Bay Manur çok heybetlidir. Ona karşılık kadın acınası biri. Görünüşü değil elbette, çok çekici ve zariftir ama ziyan olmuş biri, çok bahtsız. Tabii en çok refakat ettiğim o, hem evde, Brüksel’de (bey Belçikalıdır biliyor musunuz? Brüksel’de oturuyoruz) hem de arada bir yaptığımız şimdiki gibi yolculuklarda. Özellikle yolculuklarda. Hanım, biliyor musunuz, kendine bir gelecek görmüyor, içi sıkılıyor. Acılar içinde, asla hoşnut olmuyor, hem kendince nedenleri yok değil. Benim görevim onu oyalamak, elden geldiğince az sıkılıp az acı çekmesini, böylece Bay Manur’a fazla köstek olmamasını, kendini bırakmamasını sağlamak…”

Dato’nun verdiği bilgilerle birlikte, Napoli Aslanı’nın kendisini eşelemesi üzerine kurduğu romanda Marías dörtlünün ilişkisini, operacının kimi anlardaki hezeyanlarını, Natalia’nın karamsarlığı ve Hieronimo’nun gizemli taraflarını hikâyenin ana meseleleri hâline getiriyor.

BİRLİKTELİK VE KOPUŞ

Hikâyenin ileri aşamalarında, Napoli Aslanı’nın çifte dair varsayımlar geliştirdiğini görüyoruz; “birbirini unutmuş bedenler” diyor onlara, ilişkilerinin son derece sıradan olduğunu tahmin ediyor, gerek Natalia’nın gerek Hieronimo’nun rutinleriyle ilgili fikirler yürütürken şöyle düşünüyor: “Natalia Manur, bir zamanlar Manur’a karşı duyduğu arzuyu özlemektedir ve henüz onun yerine o iri kıyım, konuşkan ve nazik tenoru arzuluyor değildir.”

Napoli Aslanı’nın zihninde dolandırdıkları, Manur çiftiyle ilgili planlarının fitilini de ateşliyor ve bu noktadan sonra, âdeta saplantılı bir âşık gibi davranmaya başlıyor. Ardından, kısa sürede Manur çiftinin evliliğinin hangi temeller üzerine kurulduğunu öğreniyor; hem de “kurmacayı ya da var olmayanı bağlayandan daha güçlü bir düğüm yoktur” diyen Hieronimo’dan…

Öğrendiği şaşırtıcı gerçekler, Napoli Aslanı’nın “İnsan neredeyse hiç tanımadığı, hakkında pek az şey bildiği ve ilişkili olmadığı bir adamı nasıl yok edip de yerine geçebilir?” sorusunu ve tasarladıklarını boşa çıkarıyor bir anlamda.

Marías, kaleme aldığı bu birliktelik ve kopuş romanında, kurgunun gerçeklerle yer değiştirdiği bir ilişkiyi kendine göre yorumlarken aklındakilerle hakikatin birçok noktada uyuşmadığını gören ve yaşamındaki çıkmaz sokaklara dalan Napoli Aslanı’nın (ve aslında birçoğumuzun zaman zaman) düştüğü yanılgıları koyuyor ortaya.