Plaza medyasının en popüler, en Amerikancı, ağzı her daim havyar ve şarap, eli ise para kokan ca’nım yayın yönetmeni! Yıllardır...

Plaza medyasının en popüler, en Amerikancı, ağzı her daim havyar ve şarap, eli ise para kokan ca’nım yayın yönetmeni!
Yıllardır ara ara ‘bizim tayfa’ yazılarını gönderdikçe okurum seni. Pek de haz etmem ne yalan söyleyeyim. E tabi her insan, her insanı ve de yazılarını sevecek değil ya? Geçen hafta coşmuşsun yine. Dönem dönem satır aralarında yazardın Paşa’na hayranlığını, ama bu kadar alenen, bu kadar bodoslama yazacağını tahmin etmezdim inan. 
Ha bir de yazına Bedrettin Cömert adını eklemişsin. Bari bunu yapmasaydın! Bir satıra Ecevit’i, ötekine “Dev Yol’un zırtapoz militanları” diye yazmışsın ‘öz’ünde ve ‘kök’ünde camianın en tanınmış genel yayın yönetmeni!
Lafı Zincirbozanlar’a getirmiş, “Niyetleri bu yaşında hapse attırmak” diye serzenişte bulunmuşsun. Yani anlayacağın, köylü kurnazlığı ile ‘ortada’ bir yazı yazıp, “bakın ben iki tarafın da kayıplar verdiğini ima ediyorum, anlayıverin ey okuyucu” demek istemişsin, ama yemezler! Yani ben yemedim, okuyucu da salak değil hani.
Ölümlerin olduğu her yazı, idamların olduğu her yazı, işkencenin olduğu her yazı, darbelerin olduğu her yazı kanlıdır. Bunlardan bahsetmek de yürek ister. Aferin, sen ucundan da olsa bahsetmişsin! Ama Ece Temelkuran’ın aylar önce dediği gibi Paşa’nın salya sümük sanık sandalyesine çıkacağı günlerin hayalini kuruyoruz biz ‘bugünün gençleri’. Ama olur, ama olmaz; ama fiili’nin faşist diktatörü Pinochet gibi yargılanamadan ölür gider, ama Arjantinli Bignone gibi tutuklanır hapislerde çürür...
Aslında geçen hafta köşende yazdığını yükse sesle Erdal Eren’in annesine de okumalısın sen. Demelisin ki: “Bu cuntacılar 16 yaşındaki oğlunun yaşını büyütüp astılar. Eğer asmasalardı, durmazdı bu kan emin ol...” Yüreğin varsa dene bunu! Ya da, idam edilen ama cenazesi ailesine bile verilmeyen Veysel Güney’in ailesine ne diyebilirsin sen bugün? “Bu yaşlı ihtiyarın kabahati yok, o dönem inanılmaz bir kaostu ve maalesef kayboldu” mu diyeceksin? Kendi çocuğun, sevdiğin iki saat ortadan kaybolsa meraktan boğazında koca bir yumru olur. Bu aile 28 yıldır çocuklarının dirisini bırak, cenazesine bile sahip değiller be adam! Sen de kalkmışsın şu an yaşamanı Paşa’na borçlu olduğunu yazıyorsun. Yaşa! Sen çok yaşa e mi! 
12 Eylül darbesi sonrası işkenceyle, asılarak, vurularak, ‘kuşkulu’ bir şekilde, intihar ederek (!) ya da ‘çatışarak (!)’ öldürülenlerin ise Paşa’dan alacağının kalmadığı aşikâr di mi? Sen Paşa’na borçlusun, borcunu bugün kalemşör olarak ödüyorsun. Onlar ise toprağın altında senin Paşa’nın geleceği günü bekliyorlar bilesin!
Sen de haklısın, ortalığın durulması için verilecek olan bedeller bunlar, öyle ya… Yüzlerce ‘can’!.. Bugün insanın, bir trafik kazasında ölen 3 kişiyi okuduğunda içi burkulurken, sen kalkmışsın neredeyse minnet duymamızı istiyorsun o büyük Paşa’na! Hadi ordan!
Aklınca herkesin bu konudaki muhalif duruşunu görmezden gelip, bunu eleştirerek zor olanı yaptığını mı sanıyorsun? Sen güce sığınıyorsun. Sen insanlara ‘paçanı’ zor kurtardığının imasını vererek, kendince güçlü sandığın yazı dilinle acındırmaya çalışıyorsun. Utanmadan bir de, “Siz 12 Eylül’ü mahkûm edebilirsiniz, ama en azından o dönemi yaşayan insanların, anne ve babaların vicdanında Evren Paşa’yı mahkûm edemezsiniz” diyorsun. Cesaret edebiliyorsan, önce anne ve babalardan başlayarak; Türkiye’nin ‘sence’ en büyük gazetesinde ya da Maliye’nin rekor vergi cezasına çarptırdığı holdinginizin gazetelerinden dilediğin bir tanesinde bir kamuoyu yoklaması yaptır da al ağzının payını! Al da sus! Sus da utan! Utan da arlan!..