Kurşunun kamerayla imtihanı

Direniş kültürünün Latin Amerika’dan dünyaya yayılan güzel simgesi ‘Yeni Şarkı’ (Nueva Cancion) hareketinin öncüsü Uruguaylı Daniel Viglietti, 1968’de Me matan si no trabajo y si trabajo me matan (Çalışmazsam öldürüyorlar, çalışırsam da öldürüyorlar beni) adlı müthiş bir şarkı yaptı; tek başına, tüm dünyanın dramını özetleyen bir şarkı: “Çalışmazsam öldürüyorlar / Çalışırsam da öldürüyorlar beni / Beni hep öldürüyorlar / Öldürüyorlar oy! / Dün, gündoğumunu izleyen bir adam gördüm. /Adam çok ciddiydi / Çünkü göremiyordu adam. / Gözleri görmeden yaşıyor oy! / Güneş yükselirken.”

Arjantinli genç yönetmen Raymundo Gleyzer, 1974 yılında metal işçilerinin direnişiyle ilgili yaptığı belgeselde bu şarkının bir versiyonunu kullandı, filme de aynı ismi verdi. Filmde, metal işçilerinin sadece patron ve iktidar zulmüyle değil, çok ciddi hastalıklara neden olan ‘kurşun zehirlenmesi’yle de boğuşmak zorunda kalışı anlatılıyordu.


İşçileri öldüren sadece fabrikadaki kurşun değildi, bir de şarjörlerdeki kurşunlar vardı.

***

Bu yılın en ilginç, anlattığı hikâyeye yaklaşımındaki soğukkanlılıkla da en ürkütücü filmlerinden birini İsviçreli genç yönetmen Andreas Fontana yaptı. Azor adlı bu filmde, 1980 yılında Buenos Aires’e giden bankacı Yvan ile karısı Ines’in Arjantin burjuvazisi ve cuntacılarla görüşmelerini izleriz.

Kayıtdışı uluslararası para akışını sağlayan, bunun için el altından İsviçre büyükelçiliğinin diplomatik kurye hizmetini kullanan bankanın Arjantin işlerinden Rene Keys sorumludur aslında, ama Keys hiç iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur. Sonradan, cuntacılara “Hepiniz katilsiniz!” dediğini öğreniriz; ‘Kirli Savaş’ta kaybedilmek için fazlasıyla yeterli bir çıkış…

1976’da ülkenin yönetimini ele geçiren General Jorge Videla ve ekibinin 1983’e kadar süren zulmüne bugün kısaca ‘Kirli Savaş’ deniyor. Ama cuntacılar bunu ‘Arındırma’ (Purificarse) olarak anıyordu. Cuntanın değişik kademelerinde görev almış General Iberico Saint Jean şöyle demişti: “Önce tüm yıkıcı unsurları öldürmeliyiz, sonra onların sempatizanlarını… Daha sonra, bunlara kayıtsız kalanları ve nihayet tüm korkakları öldürmeliyiz.” Ülkede ne kadar solcu varsa hepsini öldürmeye yemin etmiş bu faşistlerin elinde 30 bin kişi işkencelerden geçirilerek öldürüldü, kaybedildi.

İşte böyle bir ortamda Yvan ve Ines’in derdi Keys’i bulmak değil, onun ‘bozduğu’ ilişkileri yeniden kurmaktır. Keys’in listesindeki isimleri ziyaret ederek iş ortaklıklarının devam ettiği konusunda garanti alırlar. Bu sırada Arjantin’in zengin ailelerini ve diktatörlükle ilişkilerini de görürüz. Zenginlerden birinin kızı, solcu olduğu için ‘kaybedilmiştir’. Başta babası olmak üzere herkes ne olduğunu bilmektedir ama kapital uğruna susmayı tercih ederler. Bir sahnede, Keys’in listesindeki yatırımcılardan biri, cuntanın din ve para işlerinden sorumlu olan Arjantin Başpiskoposu Monsenyör Tatoski, Yvan’a şöyle der: “Bu şehir kaos içindeydi dostum. O zamandan beri bir temizlik süreci hüküm sürüyor. Şimdi tüm gençliği yeniden eğitmemiz gerek. Ama maalesef bazı kurtarılamaz unsurlar var. Tüm parazitlerin yok edilmesi lazım. Bu parazitler en iyi ailelerde olsa bile…”

Keys’in listesindeki son isim, Lazaro’dur. Sonunda bunun bir kişi değil, askerlerin kontrolünde bir ada olduğunu öğrenen Yvan, özel izinle Lazaro’ya gider. Yvan’ın cuntayla son sınavına gireceği bu ada, kaybedilen insanların üstünden ve evlerinden çalınan eşyaların -arabadan çakmağa, saatten buzdolabına, televizyonlardan antikalara kadar ne varsa…- toplanıp listelendiği bir tür depodur. Yvan listelere bakıp fiyat biçer, bu ‘mal’ların ülke dışına çıkarılması konusunda katillerle anlaşır. Adadan dönerken, Keys’in bozduğu ilişkileri yeniden kurmayı başarmış olmanın gururuyla gülümsemektedir.

***

Çalışmazsam Öldürüyorlar, Çalışırsam da Öldürüyorlar Beni adlı belgeselin yönetmeni Raymundo Gleyzer, 1976 yılında cuntacılar tarafından ‘kaybedildi’. Azor’un Lazaro sahnesinde, eşya listeleri okunurken ürpererek ‘kamera’ denmesini bekledim. Okunanlar arasında geçmedi, ama o sessizlikte, Raymundo’nun kamerasının çalışırken çıkardığı ses bile duyulabiliyordu. Kurşun sesi kadar yüksek değil, ama ondan daha güçlü.