Bu ülkede Kürt olmak zordur.

Eskiden daha da zordu.

Annenin, babanın Kürt olduğunu, senin de doğal olarak Kürt doğduğunu, her bebek gibi konuşmaya başladığında annenden öğrendiğinin Kürtçe diye bir dil olduğunu, Kürtlerin kendi tarihleri, coğrafyaları, kültürleri olduğunu filan söyleyemezdin.

Ortalık yerde zaten söyleyemezdin, anında alıp götürürlerdi…

En yakın arkadaş çevrende bile söyleyemezdin, şimdilerde hatırlamak ve tekrarlamanın bile hicap verdiği alaylara maruz kalırdın.

Tamam, şimdi artık durum eskisi kadar kötü değil ama bu ülkede Kürt olmak hâlâ zordur.

Kürt doktor olmak ve de hele Kürt coğrafyasında hekimlik yapmak ise ayrıca zordur.

Türk polisinin indinde bütün Kürt doktorlar, Kürt sağlıkçılar potansiyel birer “yardım ve yataklık” suçlusudur.

Bizim polisin gözünde bütün Kürt doktorlar, öyle ihtisas filan yapmalarına gerek yok, tıp fakültesinden genel cerrah olarak mezun olurlar ve akılları fikirleri dağda yaralanan PKK’lileri tedavi etmektir.

Bir de acayip korkarlar doktorlardan…

Gözaltına aldıklarında ilk sözleri…

Çatışmada filan yaralanıp hastanede elinize düşsek kim bilir bize neler yaparsınız?

• • •

Oysa bütün diğerleri gibi Kürt doktorlar da fakülteden mezun olurken…

Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda yaşamımı tüm insanların iyiliğine adıyorum…

İnanç, milliyet, cinsiyet, dil, ırk, parti ya da sosyal sınıf ayrımlarının hastamla görevim arasına girmesine izin vermeyeceğime…

Hipokrat Andı içmişlerdir.

Yani…

Bütün diğerleri gibi Kürt doktorlar da mesleki pratiklerinde etnik olarak kördürler.

Ve fakat Türk polisi böyle numaraları yutmaz, Kürt doktorların potansiyel birer suçlu olduğunu bir dakika bile unutmaz!..

Kaçın kurrasıdır onlar; hemoroidinden terörist olduğu besbelli olan hastayı ihbar etmeyen doktorları az mı görmüşlerdir!..

• • •

Kürt doktor bir de başhekimlik, tabip odası başkanlığı gibi itibarlı bir makam, mevki sahibi ise iki kat tehlikelidir…

İlk fırsatta defterinin dürülmesi gerekir.

Hele de Diyarbakır Tabip Odası Başkanları!..

Melaike olsalar kâr etmez, görev süreleri bitse bile polis peşlerini bırakmaz, bir gün mutlaka başlarına bir bela sarar.

Dr. Seyfettin Kızılkan, mesela.

Polis evinin balkonunda patlayıcı madde bulunca tutuklanmıştı.

Doktor adamın evinde patlayıcı nasıl bulunur, demeyin…

Önceden koyarsanız tabii ki bulunur!..

Dr. M. Emin Değer, mesela.

Kendisi kadın doğum uzmanı olmakla, OHAL bölgesinde jinekolojik muayene yapması sakıncalı bulunup Kütahya’ya sürülmüştü!..

Bundan üç yıl önce yitirdiğimiz Dr. İlhan Diken’i gözaltına almakla da yetinmemişler, o meşhur Beyaz Reno’lardan birine bindirip Bismil yolunda dizüstü çöktürmüşler…

Buraya kadar doktor, son duanı et, artık yaralı teröristleri tedavi edemeyeceksin, diyerek mermiyi namluya sürmüşler…
Sonra da tetiği çekerek…

Bu kadar kolay mı sandın doktor, hele bi dur bakalım, daha zamanı var, diyerek tekrar araca bindirmişler, yıllarca cezaevinde yatırmışlardı.

Yirmi sonra bile kinleri dinmemiş, ciddi sağlık sorunları yaşadığı bir dönemde bu sefer KCK operasyonlarında gözaltına almışlar, ancak yüksek bir kefaletle serbest bırakmışlardı.

• • •

Diyarbakır polisi bu sefer seri üretime geçti...

Üç eski Diyarbakır Tabip Odası Başkanı, Dr. Necdet İpekyüz, Dr. Şemsettin Koç, Dr. Selçuk Mızraklı…

İki eski SES Diyarbakır Şube Başkanı, Hülya Alökmen Uyanık ve Saliha Aydeniz…

DTK Sağlık Kongresi üyeleri ve de eğitimciler…

Aslında birbiriyle ilişkisi olmayan, farklı dosyalardan on beş kişiyi birden gözaltına aldı.

Sağlık sorunları nedeniyle ilk gün serbest bırakılmasa belli ki Necdet’in akibeti de farklı olmayacaktı…

Şemsettin ve Selçuk dahil yedisi tutuklandı.

Eşlerinden, dostlarından, çocuklarından, mesleklerinden, hastalarından koparılıp…

Taş duvar, demir kapı, kör pencere…

Hapislere konuldular.

Eski Türkiye’de, malûm, alavere dalavere, Kürt Memet nöbete, idi.

Yeni Türkiye’de…

Alavere, dalavere, Kürt doktor kodese.

• • •

Bugünler de geçecek dostlar…

Bugünler de geçecek!..

Selam, sevgi ve dostlukla.

İyi bakın kendinize.