7 Haziran akşamı ya da 8 Haziran sabahı 2015 ve sonrasının yeni siyasal düzeni şekil kazanmaya başlarken ilgili kamuoyu tarihe yeni ve farklı bir sayfa açılmışlığıyla başladığını biliyordu.
Bu yeni açılan sayfanın bir yüzü Kürdün ‘Büyük Ortak’ olarak içinde yer aldığı ‘Birliktelik’in artık yüzde 13 ve altı milyonluk bir aktif seçmen desteğiyle bu siyasette ben de varım demesi!
Öte yanıyla da bugüne kadar ‘Kürtsüz’ siyaseti “al gülüm, ver gülüm” muhabbeti şeklinde parlamento oyunu ile sürdüren gelenekçi siyasetin artık rafa kalkmaya aday olduğu gerçekliği!
7 Haziran 2015’ten bu yana yaklaşık üç ay geçti. Sahici bir oyalamayla miadı dolmuş AKP iktidarı uzatmalı hükümetini sürdürdü. Sürdürmekle kalmayıp oyalama taktiği ile ‘ara’ ya da ‘ihtiyaçtan’ seçime adım adım yaklaştı. Kamuoyu da biliyor ki; 1 Kasım 2015 olarak tarih konulan ‘tekrar seçim’in siyaseten ‘adı yok’. Bu seçimlerde beş ay önceki seçimde telaffuz edilen siyasal, ekonomik, kültürel söylemlerin dışında kelam edilecek bir başka artı, eksi yok. Belki iktidarın bu birkaç aylık dönemsel şiddete endeksli politikasının tartışması ek izahat olarak seçim tartışmaları ajandasına kaydolunabilir.
‘Uzatmalı Hükümet’, parlamentoya girme hakkını kazanmış diğer üç partiye, parti kimlikleri üzerinden değil de ‘garip’ bir tercihle ama ‘Darbe Anayasası’na dayandırarak vekillerin bireysel kimliğiyle Bakanlık önerisinde bulundu. MHP ve CHP anında yer almayacaklarını bildirerek parti başkanları üzerinden reddettiler. HDP başından beri ‘yapılan yanlışları teşhir için’ de olsa kabinede yer alacaklarını en üst düzeyde vurguladı. MHP, parti kurucusu ‘merhum büyük lideri’ ve ideoloğunun oğlu üzerinden Tuğrul Türkeş’le firesini verdi. Ve kendileri açısından bundan sonrasının MHP için hiç de politik olarak kolay olamayacağının sorularını zihinlere kazıdı.
Halkların Demokratik Partisi ise sol ittifaktan EMEP kontenjanıyla iki dönemdir vekil olan Levent Tüzel’le beklenmedik bir şekilde fire verdi. Üstelik partinin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Viyana’da “üç arkadaşımızla seçim öncesi kabinede yer alacağız” sözünün üzerinden bir saat geçmeden, Tüzel, Meclis’te basın açıklaması yaparak reddettiğini ifade etti. Bu elbette şık olmadı. HDP’nin günlerdir seçim kabinesinde yer alacağı parti politikası olarak belliydi ve ilgili kamuoyuna da açıklanmıştı. En azından Levent Tüzel ve siyasal geleneği buna muhalif olduklarını ve onaylamadıklarını öncesinden beyan edebilirlerdi. Şık olmadı ve partiyi zora soktu.
Kabinenin onaylanmasından sonra kasım ve sonrası birkaç ay da aynı kabine ile yönetilecek öngörüsü ile geleceğe bakarsak yeni bir döneme girildiğini söylemek mümkün.
Düne kadar (7 Haziran) HDP’nin ‘baraj sorunu’ olabileceği tartışılıyordu. Artık gelecek tasarımında böyle bir şey yok. HDP, trendi yükselen ve yüzde 20’lerle anılan bir parti artık. MHP ise yarın itibariyle artık baraj sorunu olan ya da barajın sınırında olan bir parti. Bu önemli bir belirleme olarak kayıt altına alınmalı.
Bir ikincisi, 1 Kasım 2015 sonrasında üç aşağı beş yukarı 7 Haziran sonuçlarının sandıktan çıkmasıyla AKP istediği kadar “tanımayız, kabullenmeyiz, terör, terörist” söylemi geliştirsin! HDP ile yeni bir hükümete mecbur kalıp ‘müzakere, mütareke, masa başına oturma’nın aktörü olmak durumunda kalabilir. Bunun ipuçları da var, hem de ziyadesiyle.
HDP açısından 7 Haziran öncesinin başat iki sloganı vardı. “Seni Başkan Yaptırmayacağız” ve “AKP ile koalisyon kurmayacağız”. İkisi de tutmuştu. Saraydaki başkan ol(a)madı. Ve HDP, AKP ile koalisyon kurmadı. Ama HDP’yi bu nedenle seçim öncesi vurmaya çalışan kesim gördü ki güvendikleri dağlara kar yağdı, CHP koalisyon kurma gayretine girdi. Üstelik otuz gün oyalanarak!
Şimdi yeni dönem siyaseti yürütülüyor. Saraydakine “Seni Yine Başkan Yaptırmayacağız” diyor HDP. Ama 7 Haziran öncesindeki ikinci sloganı kullanmıyor. Çünkü biliyor ki; partiler siyaset yapmak ve gerektiğinde hükümet ortağı ve dahi iktidar olmak içindir.
Bu vesileyle bu seçim öncesi hükümetinde HDP’nin yer alıyor olması çok anlamlıdır. Ve geleceğin iktidar ortaklığına yakın plan AKP+HDP, uzak plan CHP+HDP birlikteliğine bir ön hazırlıktır.
Hem adına ‘normalleşme’ diyebileceğimiz ‘barış talepkârlığının’ başkaca bir yolu da yoktur.