Toplumla ilgili ve en azından bir kısmı zaten iktidarın eseri meselelerden konuşuyor

Toplumla ilgili ve en azından bir kısmı zaten iktidarın eseri meselelerden konuşuyor ve de siyasal ve demokratik çözümleri  düşünüyorsak etkin bir muhalefet ihtiyacından kaçamayız demiştim dünkü yazıda.  Bugün Türkiye’nin en temel meselesi de burada... Temel meselenin burada olduğunu söyleyen çok, fakat bu derde deva öneren pek bulunmuyor... Kolay da görünmüyor.

Örneğin bugünKürt meselesinde, hernekadar siyasal ve demokratik çözümlerden vazgeçilmemiş gibi görünse de, uygulamaların çözümü değil çözümsüzlüğü tırmandıracak yönde olduğu ortada. Bu koşullarda barışçı ve demokratik çözüm istemininin  nasıl güçlendirileceği gibi bir sorunumuz olduğuna kuşku yok.  Çok kişi de bunu istiyor... Ama nasıl?

Örneğin KCK tutuklamaları, Irak operasyonları, BDP’ye ilişkin kayıtsızlık , hatta küçük görmeler devam ederken, bunların Kürt hareketinde bir sindirme sağlamak üzere yapıldığını düşünebiliriz. Umulan olacak mı dersiniz? Yoksa, bunun getirdiği öfke ve intikam duygusuyla, -ne yazık ki desek de- barışın değil terörün ve savaşın, çok daha fazla can kaybını mı beklemeliyiz?

Örneğin bugün bir tarafta, PKK savaştan vazgeçmeyecek, Kürtler ayrılıktan başka bir şeyle tatmin olmayacak diye konuşanların, öteki taraf da, bunca operasyon, bunca tutuklamadan sonra savaştan başka bir yol bırakılmadığını düşünenlerin arttığını söylersek yanlış mı olur? Ne yazık ki, her iki tarafın yaptıkları umuda fazla yer bırakmıyor.

Kuşkusuz bugün de, sorunun çözümü için Hükümet’in hangi yolda ve ne gibi adımlar atması gerektiğini dile getirmekten vazgeçilmiyor. Onları dinlememek olmaz... Siyasal çözüm istenildiğinde, asıl sorumluluğun hükümete düştüğüne de kuşku yok... Ama, sorun da burada...

İktidara bu adımları attıracak, gereken değişimlere gitmesini sağlayacak  bir güç ortada var mı? İşte asıl mesele dediğim bu...

Silahlı gücü saymazsak ve zaten onun devre dışı kalmasını istiyorsak, iktidarın “iyi niyetinden” fazlasına ihtiyacımız var. Bunu da toplumsal ve siyasal muhalefet sağlayabilir. Muhalefet yetersiz kaldıkça, neyin yapılacağı veya yapılmayacağı da, iktidarın insafına veya çıkarına kalmış demektir... Şimdi de bu noktadayız.

Biliyorum, Kürtlerin ve BDP’nin bu toplumun en dinamik güçleri olduğunu görmemek mümkün değil. Öyleler... Fakat bu toplumsal gücün yeterli bir siyasal güç oluşturabilmesi için dışardan desteğe ihtiyaç olduğu da yadsınamaz... Birkaç gün önce Meclis dışı sol partilerin BDP’ye destek sunduklarını okuduk. İyi ve gerekli... Bundan ötesine ihtiyaç olduğuna ise kuşku yok.

Örneğin bu desteği Meclis’e taşımak, Meclis’te var etmek başlı başına önemli. Bu, yalnız Meclis’teki sayısal güç açısından değil, toplumsal güç açısından da önemli ve gerekli... Aslında, Türkiye’nin daha birçok sorunu açısından, iktidarın hem yaptıkları hem yapamadıklarını toplumsallaştırarak güç kazanacak bir muhalefete ihtiyaç var.

Böylesi bir muhalefetin de, bugünkü koşullarda CHP ve BDP güçbirliğinden başka bir yerde bulmak mümkün görünmüyor.  Peki, bu mümkün mü?

Olamaz diyeceklerdir... Bir sürü engel var diyeceklerdir... CHP’nin geçmişi ve bugünüsayılıp dökülecek, aralarında doku uyuşmazlığı var diyeceklerdir... İlkesel olarak da, pratik olarak da işlemez diyeceklerdir... Diyecekler de diyeceklerdir... Biliyorum, haksız da olmayacaklardır...

Peki, bunun yerine AKP Hükümeti bu sorunu çözer mi diyelim? Daha fazla şiddet ve ölümden mi medet umalım? Hem toplum hem Meclis en iktidar bir gün hiayete erer diye mi bekleyelim?

Yoksa şu soruları mı soralım?

Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorunu çözülmeden olmazsa, niye bu mesele CHP’nin birinci meselesi değil ve niye CHP, bu meselenin siyasal yoldan çözülmesi için BDP ile işbirliği ve güçbirliği yapamıyor?

Niye demokratikleşme gibi, hak ve özgürlüklerden yana-sol olsun, olmasın- bir muhalefetin de Kürt’lerin demokratik hak taleplerine destek vermeden olamayacağı kabul edilemiyor?

Niye CHP, gemişin yüklerinden kurtulmak, buna karşın getirdiği kazanımlara sahip çıkmak istiyorsa Kürt sorununda nerede saf tutacağını göremiyor?

Ya da Dersim gibi olaylarda gerçek bir üzüntü duyulduğunu ifade etmek istiyorsa, benzeri bir sorunda haktan ve özgürlüklerden yana olmak gerektiğini anlayamıyor?

CHP gibi, BDP’ye veya Kürt siyasal hareketine de sorulacak sorular var.

Örneğin siyasal platformda kendilerini de, hak taleplerini de güçlendirmek için  ittifaklara ihtiyaçları yok mu?

Sorunlarını Türkiye’nin meseleleriyle bütünleştirmeden çözmeleri mümkün mü?

Meclis’ten çözüm bekliyorlarsa Meclis’te destek aramaları gerekmiyor mu?  

Kısacası CHP-BDP işbirliği neden olmaz derseniz birçok şey sayılabilir.

Ama hem Kürt hem Türk tarafı, daha doğrusu bu toplum için, “neden olmalı” sorusu daha doğru bir soru olsa gerek.