Tarih: 19 Eylül 2016.
Yer: New York Manhattan’daki Essex Oteli.
Hikayenin 5 karakteri: Türkiye Cumhuriyeti’nin hala görev başındaki iki bakanı, bir Türk asıllı işadamı, ABD’li eski üst düzey 2 bürokrat.

Konu: ABD’den adam kaçırmak!
Yukarıdaki sinopsis, gerçeküstü bir senaryonun tepesindeki paragraf değil... 3. sınıf bir Hollywood filmi de değil, olası bir Kurtlar Vadisi-Pensilvanya’nın da özeti değil. Dünyanın en saygın basın kuruluşlarından Wall Street Journal’ın (WSJ) bir haberi. Üstelik, “dedi, belirtildi, öne sürüldü” tadında bir havuz haberi hiç değil. Toplantıya katılan eski CIA Direktörü James Woolsey’in ağzından:

“Türkiye adına lobicilik faaliyeti yapan Michael Flynn, Türk bakanlarla buluşup Fethullah Gülen’in ABD’den kaçırılmasını konuştu.”

Haberde adı geçen ‘karakter’leri tek tek tanıyalım. Haberin kaynağını zaten biliyoruz. Gülen’i “gece yarısı ABD’den gizlice kaçırma” planını konuşan iki bakan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Enerji Bakanı Berat Albayrak.

Hani Dışişleri Bakanı’nı anladım da, Enerji Bakanı’nın adam kaçırma meselesinde ne rolü vardı, onu çözemedim. Neye ‘ışık’ tutacaktı, merak etmemek mümkün değil. Neyse bunu bir kenara bırakalım şimdilik.

Michael Flynn kimdi, onu hatırlayalım... Türkiye’nin sadece tek makale yazması için 530 bin dolar ödediği eski asker...

Trump’ın bir ay sürmeden kovmak zorunda kaldığı, eski Ulusal Güvenlik danışmanı. Rusya’ya ajanlıkla suçlanıyor şimdilerde...

Manhattan toplantısındaki 5. kişiyi merak ettiniz değil mi? İşadamı Ekim Alptekin. Türkiye adına Hollanda’daki şirketi üzerinden Flynn’e parayı aktaran işadamı.

Haberin kaynağı olan eski CIA Direktörü, toplantıdaki bu uçuk fikri duyduktan sonra Flynn’in danışmanlığından ayrılmış. Konuşulanları da, Beyaz Saray yönetimine aktarmış.

Bu skandalı yayınlayan WSJ, toplantıdaki Türk bakanların görüşüne başvurmak istemiş. Ama iki bakandan da bir yanıt gelmemiş. Sadece Türk Büyükelçiliği, görüşmeyi doğrulamış, ancak konuşulanlara dair hiçbir yorumda bulunmamış.
ABD yönetimi Gülen’i iade etmeye niyetli görünmeyince, devletimiz okyanus ötesi bir operasyona mı niyetlendi gerçekten? Öcalan’ı paket halinde Türkiye’ye teslim eden, Kuzey Irak’ta Türk askerlerine çuval geçirmiş bir ülkede gerçekten gizli bir operasyon mu düzenleyecektik?

Bakalım bu habere çok güçlü bir yalanlama gelecek mi? Yoksa referandum öncesi “Şanımız yürüsün” tadında örtülü bir sessizlik mi olacak?

***

Önce Kuran, şimdi şehit... Sırada ne var?

kurtlar-vadisi-pensilvanya-264026-1.

Her şeyin suyunu çıkarmak konusunda üstümüze yok... “15 Temmuz” konulu defilenin travması hala tazeyken, şimdi de 15 Temmuz şehitlerini pastaya malzeme yaptılar! Üstelik, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Harbiye Askeri Müzesi’nde!

Neden orada yapıldığı belli olmayan “Çikolata-Şekerleme ve Pasta” festivalinde, alçakların kurşunuyla can veren Ömer Halisdemir’in pastadan heykelini dikmişler. Çikolata soslu tanklar da cabası... “Milli ve yerli” matbuatın zerre kadar tepki göstermediği bu rezilliğe son verecek kimse yok mu? Geçenlerde Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle de Kabe-Kuran pastası kesmişlerdi... Sırada ne var?

***

BND Başkanı da “Kandırıldım” derse?

Alman istihbarat teşkilatı BND’nin başkanı Bruno Kahl, geçenlerde “Darbenin arkasında Gülen'in olduğuna ikna olmadık” dedi. Almanya’da pek adetten olmayan cinsten bir açıklamaydı bu. İstihbarat bürokrasisi kolay kolay özel röportaj vermez bu ülkede. Dolayısıyla Merkel yönetiminden habersiz bir açıklama olmadığı, Bruno’nun Der Spiegel’e Berlin yönetiminin teşvikiyle konuştuğu düşünülüyor.

Bu zamansız açıklama, Erdoğan’ı kızdırdı haliyle. Yaklaşık bir hafta sonra, “Sen kimsin, haddini bil” diye biten tepki geldi:
“Bu olayların arkasında biz bir terör örgütü olarak FETÖ'yü görmedik diyor. Şunlara bak yahu! Sen ne anlarsın FETÖ'nün terör örgütü olup olmadığından...”

İddianamelere göre Türkiye’de doğup, büyüyen, serpilen, polisinden valisine atamalar yapan, milletvekili seçtiren, yargıyı ele geçirerek muvazzaf genelkurmay başkanı dahil yüzlerce subayı tutuklatan, gazetecileri hapse atan bir örgütten söz ediyoruz. 2013 yılına kadar bu “örgütü” görmeyen iktidarın, BND Başkanı’na “Sen ne anlarsın?” diye sorması tuhaf değil mi? Biz 12 yıl uyanamamışız, Alman istihbaratçıya niye kızıyoruz? Ayrıca belki o da “ne istediyse verdikten” sonra “Kandırıldım, Rabbim ve milletim affetsin” diyecek.

***

Tüpçüye serbest, hakeme yasak?

Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Anayasa değişikliğini anlatmak için memleketi dolaşması, iktidar kanadını epey kızdırmıştı. Sivil toplum örgütlerine propaganda yasağıyla Feyzioğlu’nu susturmaya çalışmışlardı. “Anayasa değişirken Kasaplar Odası mı konuşsun?” başlıklı yazıyla vaziyete dikkat çekmeye çalışmıştım. Tabi durumdan vazife çıkaran, tüpçüler odası başkanı, pardon Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören oldu. Erdoğan’ın onur konuğu olduğu “Futbol Zirvesi”ndeki konuşmasını “Daha güçlü bir Türkiye için 17 Nisan sabahı ‘Evet’ diyen bir Türkiye’ye uyanmak” dileğiyle bitirdi. Barış isteyen futbolcuya “siyaset yaptı” diye aylarca ceza veren, tribünlere Rabia yapan futbolcunun sırtını sıvazlayan bir federasyon başkanı, son hamlesiyle de şaşırtmadı elbette. “Evet’le uyanmak” dileğinden sadece 3-5 gün sonra sosyal medyada “Hayır” hakemi açığa aldırdı. Evet demek tüpçüye serbest de, hakemin hayır demesi yasak mı?

***

Sedat Ergin’in dönüşü

kurtlar-vadisi-pensilvanya-264027-1.

“Her şerde bir hayır vardır” söyleminin medyadaki en güzel yansıması, bazı kalemlerin yazılarına yeniden kavuşmak oluyor. Bunun son örneğini Hürriyet’in yayın yönetmeninin değişmesiyle yaşadık. Amiral gemisinin koltuğunu bırakan Sedat Ergin, yazılarıyla aramıza geri döndü. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde dava dosyalarını didik didik eden Ergin, yazılara başlar başlamaz 15 Temmuz soruşturmalarını titizlikle incelemeye başladı. Dün kaleme aldığı BM raporuna ilişkin haber de farklı değildi. Adeta hücrelere ayırdığı raporu tefsir ettikten sonra, yazısını şu cümleyle bitirmiş Ergin: “Rapordan bunu anladım.”
Sedat Ergin’in yazılarının bitiş cümlelerindeki eski performansını unutmadık tabii ki. Balyoz kumpası için yıllar önce yazdığı tefrikada, yanılmıyorsam 18. köşe yazısı şöyle bitiyordu:
“Önümüzdeki günlerde bu konuyu ayrıntılı olarak incelemeye çalışacağız.”
Şaka bir yana, keşke Ankara, Ergin’in o ayrıntılı yazılarını 17 Aralık’tan önce okusaydı... Kumpaslar da, darbeler de engellenseydi...