Kuruluş amaçlarından biri afet sonrası iyileştirme çalışmalarının yönetim ve koordinasyonu olan bir kurumundan şapkadan tavşan çıkarmasını beklemiyor kimse ama en azından risk analizi yapabilecek kapasitede olmasını ümit ediyor.

Kurtulanı da afetle sınayan zihniyet
Fotoğraf: AA

Cevahir Efe AKÇELİK - TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi

"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın."
Albert Camus

1939 Erzincan (7,9), 1942 Niksar-Erbaa (7,0), 1943 Tosya-Lâdik (7,2), 1944 Bolu-Gerede (7,2), 1976 Van-Muradiye (7,5), 1999 Gölcük (7,4), 1999 Düzce (7,2), 2011 Van (7,2), 2020 Elazığ (6,8), 2020 İzmir(6,8) depremleri başta olmak üzere ortalama beş yılda bir, geniş çapta can ve mal kaybına neden olan depremler; Türkiye’nin en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer aldığını ve depremlere ne kadar hazırlıksız olduğumuzu bize tekrar tekrar hatırlatmaktadır. Depremler gibi sürekli unuttuğumuz ama artık neredeyse her yıl kendini hatırlatan sellerde; plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı, yanlış ıslah projeleri yüzünden afete dönüşerek yine her yıl onlarca insanımızın ölümüne yol açmaktadır.


Türkiye’de afet gerçeği maalesef planlamada ve uygulamada yok sayılmakta, bu gerçek ancak yeni bir afet meydana geldiğinde veya yıldönümlerinde hatırlanmaktadır. Afetlerin yarattığı travmatik atmosfer sonuç alıcı adımların atılmasını sağlamak yerine, kaderci yaklaşım sonucu gerçeklerin ve idarenin sorumluluğunun üzeri örtülmektedir.

Bilinen ancak yok sayılan pek çok sorunla karşı karşıya olduğumuz aşikâr. Oy kaygısıyla çıkartılan imar afları, heyelan bölgeleri, dere yataklarını ve taşkın alanlarını yerleşime açan imar uygulamaları, rant getirisi yüksek bölgelerden başlanılan kentsel dönüşüm politikaları, yapı denetim sistemindeki ihmaller, eksik zemin etütleri, denetimsizlik, yapı stokunun belirsizliği, toplumu değil sermayeyi önceleyen, bilim ve tekniği kader ve fıtrata indirgeyerek kendi sorumluluklarını gizlemeye çalışan sistem yüzünden doğa olayları Türkiye’de birer afete dönüşmektedir.

1999 depreminden 24 sene sonra meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde daha da büyük bir yıkımla karşı karşıya gelmemiz hiçbir afetten ders alınmadığımızın ve sorunların varlığını korumaya devam ettiğinin en büyük göstergesidir.

6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen, 10 ili ve 14 milyon insanı etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremler sonucu resmî rakamlara göre 48.448 kişinin hayatını kaybettiği açıklanmış, 279.000 binanın ise acil yıkılacak, ağır hasarlı, yıkık veya orta hasarlı olduğu tespit edilmiştir. Yine resmî rakamlara göre depremzedelerin geçici barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla 332 çadır kent ve 209 konteynır kent kurulduğu, bu bölgelerde 370.482 çadır ve 11.832 adet konteyner yerleştirilerek kurulan geçici barınma alanlarında 1.915.598 depremzedenin barınma ihtiyacının karşılandığı ifade edilmiştir.

Yaşanan depremler sonrası evlerini kaybeden depremzedelerin, kalıcı konutlar inşa edilene kadar ikamet edecekleri geçici barınma alanlarının yer seçimi, planlaması ve tasarımına dair AFAD tarafından yayınlanmış “Geçici Barınma Merkezlerinin Kurulması, Yönetilmesi ve İşletilmesi Hakkında Yönerge” başta olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası standart bulunmaktadır.

İklimsel, morfolojik ve hidrografik özellikler, toprak özelliği, bitki örtüsü ile çevre yapılara yakınlığı gibi yer seçimi kriterleri ile yangın kaçış yolları, arayol ve anayol genişlikleri, çadır ya da konteynerler için kişi başına düşen kapalı alanlar, okul, kreş, sağlık merkezleri vb tesislerin konumlandırması gibi birçok kriteri barındıran bu standartlara uyulması; depremzedelerin günlük ihtiyaçlarının karşılanabilmesi ve risk yönetimi açısından en önemli konuların başında gelmektedir.

Barınma ihtiyacının acil karşılanmasının gerekliliği bu standartlara uyum konusunda bir engel ve bahane değildir. Geçici barınma alanı yer seçimi öncesi mutlaka risk ve zarar görebilirlik analizleri yapılmalı; tsunami, heyelan, sel ya da şiddetli rüzgâr gibi riskler belirlenerek konum tercihlerinde bulunulmalıdır. Çadır veya konteyner kentler sel veya taşkın gibi afetlere neden olabilecek dere yatağı veya nehirlere yakın alanlara, tsunamiden etkilenebilecek bölge sınırları içerisine kesinlikle kurulmamalıdır. Ayrıca mevsimsel yağışlar da göz önüne alınarak geçici barınma alanları etrafında yeterli düzeyde su drenajı sağlanmalı, hâkim rüzgâr yönü dikkate alınarak yerleşim planı yapılmalıdır.

Geçici barınma alanlarına ilişkin sosyal medyaya yansıyan görüntülere baktığımız zaman AFAD’ın kendi yayınladığı standart ve tasarım kriterlerine dahi uymadığı görülmektedir. Dicle Nehri kıyısına kurulan ve sonra tahliyesine karar verilen, taşkın ve sel riski altındaki çadır alanı ile tsunami uyarısıyla gündeme gelen Samandağ’da deniz kenarına kurulan çadır alanı kamuoyunda çok tartışılmıştır. Adıyaman ve Şanlıurfa’da 15 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen sel felaketi sonrası ise çadır-kentleri su basmasıyla geçici barınma alanlarının yer seçimi konusunda yetkili kurumların hiçbir standardı dikkate almadığı ortaya çıkmıştır.

Kuruluş amaçlarından biri afet sonrası iyileştirme çalışmalarının yönetim ve koordinasyonu olan bir kurumundan şapkadan tavşan çıkarmasını beklemiyor kimse ama en azından risk analizi yapabilecek kapasitede olmasını ümit ediyor insan. Veya en temel kurallardan olan depremzedelerin ikinci bir afet riskinden uzak tutulmasını becerebilmesini bekleyebiliyor.

Bu süreçte tartışılması gereken bir diğer bir önemli konu ise yerleşme ve yapılaşma hususunda bazı tedbirlerin alınması amacıyla çıkartılan Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Kararnamedir.

Bu kararname ile planlama süreçleri tamamen devre dışı bırakılmış ve vaziyet planları üzerinden yerleşim alanlarının belirlenmesine karar verilmiştir. Ayrıca plan ve parselasyon süreçlerinde askı, ilan, itirazlara ilişkin hükümleri kaldırarak kurumların ve halkın itiraz hakkı elinden alınmıştır. Orman ve mera alanlarında da yapılaşmanın önünü açan kararname ile sel, kuraklık, su krizi gibi yeni felaketlere zemin hazırlanmıştır.

Çadır-kent kurulumunda bile bilimsel standartları göz ardı eden, meteoroloji tarafından sel uyarıları yapılmasına rağmen önlem almayarak depremden kurtulanı sel ile sınayan zihniyet görüldüğü üzere bilimi de göz ardı ederek hiçbir afetten ders almamakta ısrarcıdır.