AKP ile MHP yerel seçim için anlaştı. Sürpriz mi, değil elbette. Ancak 24 Haziran öncesinden bu yana muhalif medyada kimi muhabir ve yorumcular AKP ile MHP arasındaki irili ufaklı çıkar çatışmalarını iktidar blokunun krizi olarak görmekte ısrarcı. O nedenle yerel seçim hesapları yapılırken hala iki parti arasındaki ortaklığı pamuk ipliğine bağlı görüyorlar.

Halbuki bu ortaklık devlet içindeki rol paylaşımının ötesinde yeni rejimin yerleşikleşmesi için yapılmış bir ittifak ve tarafların şu anda birbirlerinden başka seçeneği yok. Hatta bir adım daha ileri gidelim “iki devlet” AKP-MHP ittifakıyla bütünleşiyor; bir yanda 15 Temmuz sonrasının resmi İslamcılığı diğer yanda sosyal demokrat ve Kemalistlerden arındırılmış haliyle “eski devlet geleneği”. Sermaye ve yüksek komuta kademesi de bu bütünleşmeden “istikrar” umuyor.

24 Haziran öncesinde AKP-MHP cephesine dair kimi haberlerin hem “millet ittifakını” hem de kamuoyunu istemeden yanlış yönlendirdiğini itiraf etmek gerekiyor. AKP’nin seçmen desteğindeki azalma isabetli bir biçimde tespit edilse de MHP’nin eridiğine dair iddialar doğru çıkmadı. MHP’den istifalar, İyi Parti’ye transferler derken kimileri MHP oylarını %3-4’e kadar indirmişti. Muhalefet bloku da tüm ilgisini AKP - Erdoğan hattına harcayarak MHP’nin oyları üzerinden yapılan operasyona bir türlü odaklan(a)madı. Seçim sonrasında da Doğu ve Güneydoğu’da MHP’nin hanesine yazılan oyların peşine düşmedi.

Yerel seçim tartışmalarında muhalefetin aynı hataya düşme riski var. Bahçeli İstanbul’da aday göstermeyeceklerini açıklayarak “ön aldı”. AKP’yi tıpkı daha önce olduğu gibi arkasına takılmak zorunda bıraktı. Muhalefetin AKP’yi zorlama ihtimalinin olduğu belediyelerde de Bahçeli Erdoğan’a “jest yapmaya” hazır. Karşılığında ise Adana, Mersin, Manisa gibi halihazırda sahip olduğu belediyelerle yetineceğini düşünmemizi istiyorlar. Fakat pazarlığın bu kadar basit olmama ihtimali çok yüksek. MHP çeşitli formüllerle şu anda AKP’nin elinde tuttuğu belediyelerin bir kısmına da talip olabilir.

Muhalefet dikkatli olmazsa AKP’den belediye koparacağım derken MHP’ye eldekileri teslim edebilir.

AKP 2002’den bu yana ilk kez ekonomik krizde seçime giriyor. Sosyal yardımların budandığı, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü bir ortamda seçim kazanmak kolay değil. Üstelik AKP’li belediyeler kibir ve yolsuzluk batağında. Erdoğan bir yandan partisinin oylarının daha erimesine engel olmak isterken diğer yandan MHP’nin isteklerini karşılamak mecburiyetinde. MHP ise seçmene “kazanan biziz” sinyali göndererek tüm sağ seçmenden oy devşirme derdinde. Kürt şehirlerinde aşiretlerle açık ittifakı öneren Bahçeli ülkenin bir bölümünde zaten olağanlaştırılmış kayyım rejimi talep ediyor. Bu denklemde iktidar blokunun bulduğu geçici çözümleri ancak muhalefetin ilerici unsurlarının doğru bir strateji kurması geçersiz kılabilir.

Doğru strateji nedir öyleyse? 24 Haziran öncesindeki ittifak kombinasyonunu tekrarlamak mı? Tabanda birleşme diyerek her ilde Mansur Yavaş’lar bulmak mı? Elbette değil. Yerel seçim için isim pazarlığı yaparak acil gündemi es geçen muhalefetin kendine bir çıkış yolu bulması imkansız.

CHP başta olmak üzere muhalefetin ilk yapılması gereken taklitten ve siyasetsizlikten kaçınmak. 24 Haziran, yönetim felsefesi olarak iktidara meydan okumak yerine onun yerini alma taktiğinin politik başarı getirmediğini gösterdi. Dolayısıyla “flaş isimler” ile değil gerçekten toplumcu bir siyaset anlayışıyla kitlelerin önüne çıkmak gerekli. Muhalefet, belediyeleri Saray’ın ofisleri olarak tasarlayan, belediye başkanlarını ‘yerelin reisi’ haline dönüştüren siyasete her düzeyde meydan okumalı. “Başkan ve adamları” yerine mümkün olan her yerde yerelin kendi mücadele dinamiklerinden gelen temsil gücü yüksek bir heyetle yola çıkmalı.

Tabandan yukarıya yerelde siyaseti örme fikriyatı partili ya da örgütlü bileşenlerin dışındaki unsurları da politikleştirebilecek bir biçimde yeni mecralar yaratmalı. İmece usulü sorun çözme pratiği yalnızca bir direnme biçimine değil inşa etme iradesine dönüşmeli.

Krizin ağırlaşan etkileriyle başa çıkmada belediyelerin imkânları çok kritik. Muhalefetin ekonomik krize karşı geliştireceği politikalar muhakkak yerel yönetimleri içeren bir perspektifi öncelemeli ve büyütmeli. Bu konudaki kararlılık şimdiden bir manifesto ile halka duyurulmalı.

Kurtuluş iktidar blokunun tavanda değil tabanda çökmesinden geçiyor. Ancak bu uzaktan izleyerek, birbirlerine düşmelerini bekleyerek gerçekleşebilecek bir şey değil. Düzen içi ve düzen dışı muhalefetin yereldeki mevcut politik imkanı siyasi bir alternatife dönüştürmek için el ele vermesi gerekiyor.