KONUK YAZAR: ZEKİ SARIHAN Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 başlangıcı kabul edildiğinden Kurtuluş Savaşı’nın 100. Yılını kutluyoruz.  Bu savaşın aslında Mondros Ateşkes Anlaşması ile başlatmamız yerinde olur. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisine ve savaşa duyulan nefrete rağmen millet gene de boş oturmamıştır. Bölge bölge Müdafaai Hukuk Dernekleri kurmuş, “Millî Kongre” gibi […]

Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandık?

KONUK YAZAR: ZEKİ SARIHAN

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 başlangıcı kabul edildiğinden Kurtuluş Savaşı’nın 100. Yılını kutluyoruz.  Bu savaşın aslında Mondros Ateşkes Anlaşması ile başlatmamız yerinde olur. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisine ve savaşa duyulan nefrete rağmen millet gene de boş oturmamıştır.

Bölge bölge Müdafaai Hukuk Dernekleri kurmuş, “Millî Kongre” gibi bir platformda bunları bir araya toplamıştı. Hele 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali bağımsızlığın ancak silahlı savunma ile kazanılabileceği gerçeğini doğrulamıştı. Stratejik geri çekilme, Stratejik hazırlık ve Stratejik saldırı gibi üç aşamadan geçen Kurtuluş Savaşı yıllarında diplomasi ile silahlı savaş birlikte yürütülmüştür. Anadolu ve Trakya’nın işgalcilerden kurtarılmasına kadar yaklaşık dört yıl süren bu “uzun süreli savaş”ın zaferle sonuçlanmasının temel nedenleri kanımca şunlardır:

DEVRİMLER ÇAĞI İDİ

20. Yüzyıl, Devrimler Çağı idi. Türk Kurtuluş Savaşı, 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde verilmiştir. Dünya fokur fokur kaynıyordu. O yüzyılın ilk büyük devrimi 1905 Rus Burjuva devrimidir. Rusya bu devrimle Meşrutiye yönetimine geçmiştir. Bunu 1907 İran, 1908 Türk (İkinci Meşrutiyet) ve 1911 Çin devrimleri izlemiştir.

Birinci Dünya Savaşı, taşları yerinden iyice oynatmıştır. Rusya’da önce 1917 Şubat devrimiyle Çarlık yıkılmış, bunu bütün dünyayı sarsan Ekim Devrimi izlemiştir. Hindistan, Mısır kaynıyordu. Avusturya ve Macaristan’da, Almanya’da cumhuriyet ilan edilmişti. Türkiye’ye göre daha zayıf devlet gelenekleri bulunan bütün Kafkas milletlerinin bu dönemde bağımsızlıklarını kazandığını hatırlamak bile yeter. Denebilir ki Türkiye dünya devriminin içinde nerdeyse bir ada gibi kalmıştı.

O dönem Türkiye halkının, özellikle aydınlarının bu gerçeği görmedikleri söylenemez. Aksine her şeyden haberdardılar ve bu gelişmeler onlara büyük bir cesaret veriyordu. İzmir’in işgalini protesto etmek için yapılan mitinglerde birçok konuşmacı, milletlerin uyanış ve devlet olma çağında Türkiye’nin köleleştirilemeyeceğini haykırıyorlardı.

TÜRKLER BAĞIMSIZ YAŞAMAYA ALIŞKINDILAR

Kurtuluş Savaşı’nın zaferini kolaylaştıran ikinci etken, Türklerin devletsiz yaşamaya tahammül edemeyeceği idi. Yirminci Yüzyılın başlarına kadar sömürgeciler, Asya, Afrika ve dünyanın başka bazı yerlerinde geniş toprakları sömürgeleştirmişlerdi. Henüz sömürgeleştirilemeyen üç devlet vardı: Çin, İran ve Osmanlı Devleti. Bu ülkelerin devlet gelenekleri güçlüydü. Birçok milleti yönetimi altında tutan Osmanlı Devletinin 600 yıllık bir tarihi vardı. Bu durum millette “Türkler devletsiz yaşayamaz” duygusunu pekiştiriyordu. Mitinglerde en çok vurgulanan ikinci gerçek budur.

TÜRKLER SAVAŞÇI BİR MİLLETTİ

Türk milletinin en önemli özelliklerinden biri, savaşmasını bilmesiydi. Tarihin çeşitli evrelerinde giriştiği savaşlarda yenildiği de olmuştu ama savaşma ve ordu kurma kabiliyeti Türkleri uzun süre tarih sahnesinde etkin bir unsur olarak tuttu. Yöneticilerinin yanlış ata oynayarak ülkeyi soktuğu Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkılması milletin esarete razı olması sonucunu doğuramazdı. Üstelik İttihat ve Terakki yönetimi altında ordu gençleştirilmiş ve savaşlarda ordu mensupları Yakup Kadri’nin daha 1919’da İkdam’da yazdığı gibi kerpiç gibi pişmişti. Bu birikimdir ki, Kurtuluş Savaşı’nda yeni bir ordunun kurulmasını sağladı.

TÜRKİYE BÜYÜK BİR ÜLKEYDİ

Türkiye toprakları, savaş sırasında Arabistan’a doğru uzanan parçası tırpanlanmış da olsa, kalan topraklarıyla gene de geniş bir ülkeydi. Bir küçük ada ülkesi veya son zamanlarındaki Bizans gibi bir şehir devleti olsaydı, çabuk teslim alınabilirdi. Oysa Türkiye Yunan işgali altına alınan Trakya’yı saymasak bile Üsküdar’dan Erzurum’a, Rize’den Muğla’ya, Mardin ve Hakkâri’ye kadar geniş topraklara sahipti. Bu toprakların İstanbul, İzmir, Antalya gibi kıyı kentlerini, Urfa, Maraş, Antep gibi işgal bölgesinin sınırında bulunan kentleri işgal etmek mümkün olabildi ama saldırganlar iç bölgelere giremediler veya Yunanlıların işgallerinde olduğu gibi buralarda tutunamadılar. Bunun nedeni coğrafi yapının buna elverişli olmaması kadar, buradaki halkın Türk Müslüman nüfusu barındırıyor olmasıydı. Kurtuluş orduları buralarda hem mevzilenebilirler hem da halktan yoğun destek alabilirlerdi.  Ankara işgale uğrasaydı başkent Kayseri olacak, gerektiğinde daha da doğuya taşınacak ve kurtuluş mücadelesi devam edecekti.  

TANZİMAT YENİLİKÇİLİĞİNİN ETKİSİ

Türkiye Kurtuluş Savaşında Tanzimat’la girilen modernleşme akımının çok yararını gördü. Yalnız askerî komuta heyeti değil, vali, mutasarrıf gibi sivil yöneticilerin büyük çoğunluğu, gazeteci ve öğretmen gibi aydınlar da modern bir eğitimin ürünüydüler. İdeolojik üstünlük onlardaydı. Bu olgu olmasaydı, işgale karşı gene ayaklanmalar olurdu. Fakat milletin kuvvetlerini nerede, nasıl kullanacağını bilen, doğru stratejik ve taktikler kullanan bu kadrolar, dünya ve ülke koşullarını doğru hesap eden bir birikime sahiptiler. Bu birikim Mısır, Irak, Suriye, hatta Hindistan gibi ülkelerde olmadığı için onların bağımsızlıklarına kavuşmaları daha geç olmuştur.

KARŞI TARAF ARASINDA ÇELİKİLERİN YERİNDE KULLANILMASI

Türkiye Almanya ile birlikte Birinci Dünya Savaşı’na girdiğinde karşısında İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya gibi güçlü bir blok vardı. 1917’deki devrimle Rusya savaştan çekildi. Türkiye yalnız bir düşmandan kurtulmakla kalmadı, güçlü bir dost ve müttefik kazandı. Türkiye sırtını sosyalist dünyaya dayadı. Öteki İtilaf Devletleri arasında da güçlü bir birlik yoktu. Bundan yararlanan Ankara, bu devletlerin birbiriyle geçimsizliğinden yararlandı. Ege’de Yunanlıların rakibi olan İtalyanlar,  Kuvayı Milliye’yi kolladılar. Fransızlar, şehir savaşlarında yorgun düşüp silahlarını da bırakarak ülkeyi 1921 yılı sonunda terk ettiler. Türkiye düşmanını teke indirerek bütün gücüyle onun üstüne yürüdü. Bu düşman İngiltere ve onun desteklediği Yunan Ordusu idi.

Belli başlılarını saydığımız bu etmenlerden ötürü, Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı kazanacağını gözüne kestirdi ve bu mücadeleye atıldı. Bu koşullar bir araya gelmeseydi veya bunların bazıları eksik kalsaydı, örneğin Türkler tarih sahnesine çıkmış yeni bir topluluk olsaydılar, ülke çok geniş olmasaydı, Sovyet Devrimi yapılmamış bulunsaydı, emperyalistler arasında çelişkiler olmasaydı ve bu savaşı yönetenler, modern bir eğitim almamış olsalardı Kurtuluş Savaşı zafere ulaşamaz veya bağımsızlık, belki İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar ertelenirdi.