Prof. Aziz Konukman 2020 bütçesinin dayanaklarının şimdiden çöktüğünü ve Meclis’e tarihi bir görev düştüğünü vurguluyor. Konukman’a göre neoliberalizmin tahrip ettiği bütçe hakkına ve giderlerin önceliği ilkesine sahip çıkmak bir zorunluluğa dönüşmüş durumda. Meclis ise acilen halkın bütçesini hazırlamak için toplanmalı

Kuruluşunun yüzüncü yılında Meclis’e çağrı: ‘2020 bütçesi geçerliliğini yitirdi, ek bütçe çıkarın’

OZAN GÜNDOĞDU

Türkiye’de koronavirüs salgınının yarattığı ekonomik tahribat gün geçtikçe daha yakıcı hale geliyor. Zaten bir darboğazdan geçen Türkiye ekonomisi, salgınla beraber geniş halk kesimlerini yoksulluğa mahkûm edebilecek bir krizin eşiğine geldi. Buna karşın ülke, Meclis yetkilerinin tasfiye edilmesinin sancısını da eş anlı yaşıyor. Meclis kısır siyasi tartışmalarla oyalanırken yeni bütçe yapma yetkisini kullanamıyor.

Konuya ilişkin kamu maliyesi uzmanı ve gazetemiz yazarlarından Prof. Aziz Konukman, Kuruluşunun yüzüncü yılında Meclis’e çağrı yaptı. 2020 bütçe büyüklüklerinin dayandığı 2020-2022 dönemini kapsayan Yeni Ekonomi Programı’nın tüm dayanaklarının daha şimdiden çöktüğünün altını çizen Konukman’ın görüşlerini 2 bölüm halinde yayımlıyoruz.

2020 BÜTÇESİNİN DAYANAKLARI ÇÖKMÜŞTÜR

2020 bütçesinin dayanaklarının çöktüğünden bahsediyorsunuz, bunu neye göre söylüyorsunuz?

Koronavirüs salgınından kaynaklanan bir ekonomik ve toplumsal krizin içinde yaşıyoruz. Böyle bir ortamda bütçe gelirleri azalırken giderlerinde büyük sıçramalar ortaya çıkması kaçınılmazdır. Çünkü 2020 bütçe büyüklüklerinin dayandığı 2020-2022 dönemini kapsayan Yeni Ekonomi Programı (YEP) şimdiden geçerliliğini yitirmiştir. 2020 yılında OECD’ye göre büyümenin yüzde 2,7 olacağı tahmin ediliyor. Dünya Bankası tahmininde ise bu oran yüzde 0,5, IMF tahmininde ise yüzde 5’lik bir küçülme öngörülüyor. TCMB 2020 yılı Nisan ayı Beklenti Anketi’nde de yüzde 0,6’lık küçülme bekleniyor. Dolayısıyla YEP’in yüzde 5’lik öngörüsünün geçerli olamayacağı çok açıktır.

Türkiye ekonomisi hızla istihdamın ve talebin çöktüğü, işsizliğin arttığı bir döneme doğru sürükleniyor. Yüzde 5’lik küçülme öngörüsünün gerçekleşmesi durumunda çöküntünün boyutları daha da artacaktır. Kaldı ki, çift hanelere varan küçülme tahminleri de gündemdedir. Koronavirüsün ekonomiye etkileriyle ilgili TEPAV çalışmasında virüs salgının 6 ay sürmesi halinde küçülmenin yüzde 20’yi bir yıl sürmesi halinde de yüzde 38’e varabileceği bekleniyor.

SALGIN ŞARTLARINI GÖZETEN HALKIN BÜTÇESİ HAZIRLANMALI

Bu durumda bütçe açığının artması normal değil mi? Yeni bütçe neleri içermeli?

Böyle bir ortamda hiç kuşkusuz büyümenin YEP’te öngörülenden ne kadar saptığına bağlı olarak 2020 bütçesinde öngörülen bütçe gelirlerinde ciddi kayıplar oluşacaktır. Öte yandan, aynı süreçte salgının ekonomide kurulusunun-yuzuncu-yilinda-meclis-e-cagri-2020-butcesi-gecerliligini-yitirdi-ek-butce-cikarin-721053-1.yaratacağı olası olumsuz etkileri önlemeye yönelik paket ve torba yasanın bütçeyle ilişkilendirilebilecek düzenlemeleri nedeniyle bütçe giderlerinde olağandışı artışlar olacaktır. (Ancak hemen belirtelim, 100 milyar TL’lik paketin önemli bölümleri kamu bankalarına yıkılan kredi taleplerinden oluşuyor ve bu nedenle doğrudan bütçe maliyeti bu toplamın çok altında kalacaktır). Böylece başlangıçta öngörülen bütçe açığının çok ötesine gidilecektir. Olması gereken de budur ve bundan endişe duymamak gerekiyor. Bütçe açığı artacak kaygısı, salgın sürdükçe geçerli olamaz. Halkın ihtiyaçlarını karşılamaya dönük önlemler ne kadar harcama gerektiriyorsa o harcamalar derhal yapılmalıdır. Mevcut paket ve son çıkarılan torba yasa kifayetsizse –ki öyledir, örneğin açıklanan pakette doğrudan emekçileri gözeten kalemlerin ek maliyeti (emeklilerin en düşük aylığının 1500 TL’ye çıkarılması ve ihtiyaç sahibi ailelere yapılan yardımlara 2 milyar TL’lik ek kaynak ayrılması) toplam paketin yüzde 3-4’ünü aşamıyor- açıklanacak yeni bir paketle bu eksiklik giderilerek yeni toplumsal talepler karşılanabilir. Yeni paket, sadece sağlık harcamalarından ve salgın ortamında sade yurttaşlara, emekçilere dönük doğrudan ayni ve nakdi desteklerden oluşmalıdır.

UNUTTURULAN BÜTÇE HAKKI YENİDEN GÜNDEME GETİRİLMELİ

Neden Meclis? Yasama organı yerine yürütme organı eliyle çeşitli düzenlemeler yapılamaz mı?

“İhtiyaç duyulacak ek ödenek nereye tahsis edilecek ve kaynağı kimlerden nasıl alınacak?” soruları haklı sorular olup mutlaka gündeme taşınmalı ve yanıtı alınmalıdır. Bu tür bir müdahale ve sorgulama bütçe hakkını sahiplenmek anlamına geliyor. Bilindiği üzere, kamu gider ve gelirlerinin belirlenmesinde halkın söz sahibi olmasına Bütçe Hakkı deniliyor. Bu hak, halkın yüzyıllar süren demokrasi mücadelesinin aşama aşama kaydettiği kazanımlarının ürünüdür

Salgına karşı nerelere ne kadar harcanacağı, kaynağın kimlerden alınacağı, kaynak yetmediğinde ortaya çıkacak bütçe açığının nasıl finanse edileceği, kamuoyunun önünde tartışılıp kararlaştırılmalı ve mutlaka bütçeye bağlanmalıdır. Bütçeye bağlama sürecinde kesinlikle harcama öğeleri için bütçe hakkından ödün verilmemelidir. Zira kamu bütçeleri bütçe hakkının olmazsa olmaz koşulu olan ‘giderlerin önceliği’ ilkesine dayanmaktadır.

GİDERLERİN ÖNCELİĞİ İLKESİNE SAHİP ÇIKMAK GEREKİYOR

Bugün halkın en meşru taleplerine dahi “hazinede para kalmadı” argümanı sunuluyor. Önce giderlerin belirlenmesi ilkesi neden tahrip edildi?

Bu ilkeye göre; önce toplumsal tercihlere göre harcama tutarı ve kalemleri saptanmakta, ardından bu harcamaların gerektirdiği kamusal gelir sağlanmaktadır. Bu ilke, kamu bütçesini özel bütçeden -özel sektörün yaptığı bütçeden- ayıran temel bir özelliktir. Bu ilkenin temel mantığı, gelir sağlama konusunda devletin egemenlik hakkının önemli bir güç kaynağı olduğudur. Devletin bu gücü bireylerin üzerinde bir güçtür. Devlet bu gücü toplum / kamu yararına kullanmak durumundadır. Ama maalesef Türkiye’de bu bütçe ilkesi, hem demokratik işleyişin geriliği, hem de IMF–DB dayatmasıyla bütçe yapma alışkanlığı nedeniyle ters yüz edilerek, bütçeler özel sektör mantığıyla hazırlanır hale gelmiştir. Ayağa göre yorgan dikmekle görevli devlet bu görevini IMF–DB’nin meşhur faiz dışı fazla( FDF) dayatması nedeniyle savsaklayarak ayağını yorganına göre uzat felsefesine sarılmıştır. Kaldı ki, IMF–DB temelli bütçe anlayışında bile bütçenin açık vermesi kabul görmüştür. Burada mali disiplin sağlanması açısından titizlenilen nokta, açığın mutlak büyüklüğünden ziyade ekonomideki göreli boyutudur. Örneğin bu anlayışın hâkim olduğu Maastricht Kriterlerinde bütçe açığının -genel devlet açığı kastediliyor- milli gelire oranı yüzde 3 ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca bu kritere uyulmaması Mali Anlaşma adı verilen bir sözleşme ile ciddi yaptırımlara bağlanmıştır. AKP bu felsefeyi önceleri IMF–DB ikilisinin dayatmasıyla uygulamış, sonrasında ise kendi iradesiyle sürdürmeye devam etmiştir. Salgının derinleştirdiği bu kriz ortamında bugüne kadar dayatılmış olan gelirlere öncelik tanıyan neoliberal ezberin terkedilerek giderlerin önceliği ilkesini yeniden sahiplenmek gerekiyor.

CUMHURBAŞKANI VE TBMM GÖREVE…

Hiç geciktirilmeksizin Ek Bütçe Teklifi’nin Cumhurbaşkanı tarafından TBMM’ye sunulması gerekiyor. TBMM ise gerçek anlamda bütçe hakkına sahip çıkmak istiyorsa, Ek Bütçe Teklifi’nin bir an evvel TBMM’ye gelmesi yönünde ısrarcı olmalıdır.

Prof. Konukman’la gerçekleştirilen söyleşinin “ek bütçenin yarattığı olanaklar ve “bütçenin nasıl finanse edilebileceği” konularını içeren bölümü yarınki BirGün’de…