“Öncelikli olarak trollemek, ciddi veya ciddi olunması gereken konu, ortam veya platformlarda olayı tamamen ciddiyetsiz veya alaycı bir tavırla şakalaşmak mantığı olarak düşünülebilir. Ancak, burada kırıcı noktaları kullanmamak ve troll olucam derken hassasiyetsiz davranmak konumuz değil.”

Ama, “troll olucam derken hassasiyetsiz davranmak” bizim esas konumuz.

Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji haberlerindeki tasvir ve geniş detay, bizim bu konuda ne olmadığımızı, asıl amacın içinde saklı olarak trollcülük mesleğinin açığa çıkması ile, bize ait deformasyonun bu alanı nasıl manipüle ettiğini çok net açığa koyuyor.

Demokratik kurguların yaşam alanı içerisinde her şekilde kabul edildiği toplumlardaki açıklık, onların doğanın bir parçası olarak, özgür bir şekilde yaşama saygı duymalarını sağlar.

Aşkın bir düşüncenin ve inancın etkisi toplumsal kurguyu bağlamaz.

Ve hiyerarşik yapı saygı esasına dayalı ‘bilgi’ ölçekli bir tasvire sahip olur. Saygı: Demokratik toplumlardaki insanların doğanın sahibi değil, bir parçası olmanın verdiği işbirliğinin içeriğinden oluşur. Bu yaşam kültürü olur.

Bu kurumsallaşan yapı, insan ilişkilerinde, sınırları ve alanları belirleyerek adeta bir kamu görevi görür.

Buralardan trollcülük ile ilgili iş çıkmaz.

Bu mesleğin tüm beklentileri ve oluşum koşulları anti demokratik yaşam kurgusunun egemen olduğu toplumlarda ortaya çıkar.

Çünkü, bu tip toplumlardaki insan profili: Kendisini doğa dahil her şeyin sahibi ve haliyle oluşan sömürü kurgusunu ona ait hizmet olarak algılar. Dayanağı, aşkınlık üzerine inanç ile sömürüdür. Bu da yaşam kültürü olur!
Ve trollcülük mesleği ortaya çıkar.

Bizdeki en yetersiz alan olan spor da bu süreç çok kuvvetlidir!

Kulüp başkanlarının veya süreç içerisinde yönetici olmuş kişilerin ve teknik direktörlerin oluşturduğu bu kendi trollcüleri, sürekli parayı ödeyen kişinin beklentileri üzerine, karşı tarafların gayet normal eleştirel görüş ve önerilerine hakaret içerikli manipülasyon alanı yaratarak kitleleri sindirmeye ve yönlendirmeye çalışırlar.

Buradaki en büyük ve en üzücü tehlike, bu alanda çalıştırılmaya zorlanan üniversite öğrencilerinin sürece dahil edilmesidir.

Kendi paraları veya kurumdan bağlattıkları maaş karşılığı, bu trollcülük mesleğini ortaya çıkartıp sömüren bu yetersiz kişiler, ülkenin geleceğine yön vermeye çalışan gencecik pırıl-pırıl insanları kendi kötü emellerine alet etmeleri onlara yarar sağlayabilir, ama, ülkenin geleceğini yok edecek kadar derin tehlike içeriyor.
Kurumsallaşmanın, kaotik ortamdan yararlanan bu mutlu azınlık için nasıl büyük bir tehlike olduğu sanırım şimdi daha net anlaşılıyor.

Yüz yıldır kurumsallaştırılmayan büyük camialar bu yüzden tek adam ve onun etrafındaki üç-dört yetersiz insan tarafından yönetilir.

Gerekçe çok açıktır: Ortaya çıkan büyük mali açık ve yönetim kaosunu ve başarısızlıkları kapatmak ve her şeyin çok iyiymiş gibi olduğunu göstermek için, bu trollcülerin, birer asker gibi tüm eleştirilere saldırırlar.

En gerçekçi örnek Ali Koç’un Fenerbahçe’ye başkan olması ile yaşanıyor. Ali Koç’un ortaya çıkması ile değişme telaşındaki bu karanlık alan içinde nemalananlar, her türlü saldırıyı trollcülük dahil yapıyorlar. Ali Koç’un pek bilmediği bu alan ile yüzleşmesi, ona zarar verebilecek kurgunun ne olduğunu bilmesi ile çözüm bulabilecektir. Bu korkunun ve tepkinin nedeni, kurumsallaşmanın doğruluğu ile bu karanlık alanın kapatılmasıdır.

Çünkü ülkedeki futbol alt başlıklar ile tartışılma zeminine sahiptir. Birçok yetkisiz ve donanımsız insanın otorite olarak gösterilmesinin nedeni de budur. ‘Bilgi’ yetersizliğinden dolayı oluşan eksikliği, haliyle algı manipülasyonu sayesinde gözden kaçırarak kendi ortamlarını koruyabiliyorlar. Bu oynanan oyun her şeye zarar veriyor. Ve mali açıdan kulüpler ile ülke kaybederken onlar kazanıyor.

Trollcülüğün getirisi, üç beş kişinin çıkarı uğruna bir neslin ve ülkenin geleceğinin kaybına kadar giden bir süreçtir.