Kuş Uçuşu’nda Nejat İşler’in tanrısal anlatıcı konumundaki sesi, her bölümün başında Lale’nin dünyasını aslanlar, Aslı’nın dünyasını ise kuşlar üzerinden metaforik biçimde anlatıyor. ‘Kadın kadının kurdudur’ temalı bir yapımda her şeyi bilen anlatıcı konumunda erkek sesinin yer alması ise hayli manidar.

Kuş Uçuşu: Kadın kadının kurdu mu yoksa yurdu mudur?

Gül YAŞARTÜRK

Kuş Uçuşu Netflix’in son dönem yerli yapımlarından biri, Türk televizyon ve medya sektörüne dair ilk yapım olması kuvvetle muhtemel. Senaryo ve karakterleri bağlamında yer yer The Morning Show’a bir hayli benziyor. Roger Ailes hakkında 2016’da açılmış olan cinsel taciz davasını Harvey Weinstein tacizlerinin takip etmesi ve ardından #MeToo hareketinin başlamasıyla birlikte, medyadaki patriyarkal yapıyı eleştiren The Morning Show gibi yapımlar Amerika’da popüler hale geldi. The Morning Show sosyal medyanın cancel/ iptal kültürü yaratmadaki etkisini tartışan bir yapımdı aynı zamanda. Sosyal medya kullanıcılarının istediklerini linç edip istediklerini yüceltebilmeleri ele alınıyordu.

Sekiz bölümlük Kuş Uçuşu’nun beşinci bölümünde izleyici başkarakterler Lale, Müge ve Kenan’nın üniversite yıllarından buyana süren arkadaşlıklarını, kariyerlerinde yükselerek Öteki Taraf adındaki programı yapan ünlü bir haber ekibi olma süreçlerini izler. Üç arkadaş arasındaki çatışmalara da, çalıştıkları televizyon kanalındaki insan ilişkilerine de cinsel dinamikler ve haset yön vermektedir. Müge, Lale ile arkadaşlığı boyunca Lale’nin ‘daha alımlı’ olması nedeniyle geride durmuş ve hatta bu nedenle başta birlikte sundukları programın haber müdürü pozisyonunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Yalnız, mutsuz alkolik bir kadın olarak temsil edilir. İki kadının dostluğunun imkânsızlığı Müge’nin Lale’ye sahte haber sundurmasıyla son bölümde somutluk kazanır. Lale ile Kenan ilişkisinin niteliğine dair, geçmişe dönülen çok kısa bir sahnede Lale’nin ağlayarak “mahvettin beni zehir gibisin yeter” demesiyle bilgi verilir. Lale ile Kenan’ın meslek ilişkisi de gaslighting içeren toksik bir ilişkidir aslında. Lale, Kenan’ın düzenli olarak hakaretlerine, sözlü şiddetine maruz kalır. Kimi zaman ağlar kimi zaman alttan alır. Örneğin üçüncü bölümde, Lale teyit edilmemiş bir haberi girmek istemediğinde Kenan, “Yeni, gelişmiş insanlar… Çok acı öğreneceksin bu dünyanın varlığını. Karasal Lale di mi? Böyle diyorlar sana. Bence bunu koy bir kenara” sözleriyle Lale’nin mesleğinde yetersiz olduğunu söyler. Bu hakaretin geri planında Lale’nin boynundaki morluğu görmesi yatar. Kanalın CEO’su Gül ise mütemadiyen Kenan’ı taciz eder. Ondan ilgi görmek ister. Çalışanını, yanağında ruj izi bırakacak şekilde öptükten sonra “Oh mis gibi de kokuyorsun” diyen CEO karakteri eğer erkek olsaydı davranışlarının taciz olduğunu düşünecektik. Ancak yaşı Lale ve Kenan’dan büyük olan Gül’ün davranışlarını Kenan her seferinde gülümseyerek karşılar. Gül de tıpkı Müge gibi yalnız, mutsuz ve isterik bir kadın olarak konumlanır. Böylesi bir sunum eril yapı içerisinde yöneticilik konumunu üstlenen kadınların eril yapıyı sürdürmesini sorgulamadığı gibi aksine olumsuz anlamıyla, “kadınların artık her yerde” olduğuna ve güçleriyle birbirlerini ezdiğine dair söylemi pekiştirir. Oysa kadınların cam tavan nedeniyle sektör içerisinde yönetici konumuna yükselemedikleri ders kitaplarına dahi girmişken Gül’ün CEO’luğa yükselme sürecini izlemek, Gül’ün yakın arkadaşı kanalın sahibi olan Sulhi’yi öyküde daha fazla görünür kılmak medya sektörüne dair izleyiciye geniş bir bakış açısı sunardı kuşkusuz.

Kuş Uçuşu’nun Netflix sayfasındaki kısa tanıtımı şu şekilde “Deneyimli, idealist bir haberci. ‘Biri olmaya’ can atan hırslı bir genç. İki farklı kadın, iki farklı kuşak. Onların mücadelesinde hangisinin yöntemi baskın gelecek?”. Bu tanıtım, Lale’nin X kuşağı, stajyer konumunda başlayıp önce asistan sonra anchorwoman konumuna yükselen Aslı’nın ise Z kuşağı olması üzerinden iki geleneğin çatışmasının ele alındığı izlenimi veriyor. Ancak söz konusu kuşak özelliklerini sadece Lale’de görüyoruz, onunla aynı kuşaktan olan Kenan ve Müge X kuşağı özelliklerine sahip değiller. Benzer şekilde Aslı’nın stajyer arkadaşlarının çoğu Z kuşağı özelliğine sahip değil. Hal böyle olunca orta yaşlı bir kadınla genç bir kadının tam da yerleşik ezberi onaylayan düşmanlığının konu alındığını söylemek zor değil. Dizinin, Lale’nin idealizminin egosunun kaynağıyla, Aslı’nın neden “biri olmaya can atan” hırslı bir kadın olduğuyla, kısaca her ikisinin de karakter olarak motivasyonlarıyla da ilgilenmediğini, onları karakter olarak kurmadığını dolayısıyla iki boyutlu tiplemeler olarak bıraktığını görmek mümkün. Hiçbir bilgi birikimi olmayan, ‘bilahare’ ve ‘cerbezeli’ gibi kelimelerin anlamını bilmeyen, öğrenmeyi ve okumayı gereksiz bulan, hatta çalışırken ve bir iş yaparken dahi görmediğimiz, bugünün stajyeri yarının anchorwoman’ı Aslı’nın hırsı, biri olma, görülme isteği tamamen kendinden menkul. Son bölümün başlarında geçmişe dönülen bir sahnede Aslı ve annesini evlerinin küçük oturma odasında Lale Kıran’ı izlerken görüyoruz. Alt orta sınıf şartlarına sahip, babanın olmadığı bu kısa sahne, böylesi hasetli bir karakterin nasıl oluştuğunu anlamamız için elbette yetersiz. Medya sektörünü, kuşak çatışmasını ve haberciliğin değişen yapısını ele almak, mesleğin erkek egemen yapısını ortaya koymak yerine “kadın çekişmesi” “kadın kıskançlığı” “kadın kadının kurdudur” gibi verili söylemler öne geçiyor böylece. Lale ile Aslı’nın, dizinin yedinci bölümünde birbirini öldüresiye şiddete maruz bıraktığı sekansın görsel kültürün en güçlü eril fantazyalarından biri olduğu herkesin malumu.

Kuş Uçuşu’nda Nejat İşler’e ait olan ve belgesel seslendirmesini anımsatan tanrısal anlatıcı konumundaki ses, her bölümün başında Lale’nin dünyasını aslanlar, Aslı’nın dünyasını ise kuşlar üzerinden metaforik biçimde anlatıyor. ‘Kadın kadının kurdudur’ temalı bir yapımda her şeyi bilen anlatıcı konumunda erkek sesinin yer alması ise hayli manidar. Birbirine düşmanlık besleyen, birbirine yurt olmayan kadınların patriyarkal yapının içindeki eril konumları devşirdiklerini, anlatılan dünyanın kurallarının erkekler tarafından belirlendiğini ele vermiş oluyor zira. Zaten öykünün ilerleme çizgisi anchorwoman kariyerinin bir kadın için anne ve eş rolünü sürdürebilmekle aynı anda mümkün olmadığını, başarılı bir anchorwoman’ın çocuklarıyla tatile çıkamayan, iş ortağıyla mütemadiyen flört eden, anneden ziyade baba konumuna oturmuş bir insan olduğunu gözler önüne seriyor. Öykü, Lale Kıran’ın mesleğini bırakması ve ‘evine dönmesi’yle nihayete eriyor. Aslı anchorwoman olduğunda karşısında gözünü dikmiş ona bakan on stajyerin hepsinin de kadın olduğunu söylemeye gerek var mı?

Kadınların nasıl bir başka kadının yurdu olabileceğine dair yine Netflix’te yayınlanan Mezarlık izlemeye, üzerine konuşmaya değer bir yapım. Önem Başkomiser başta kızı olmak üzere çevresindeki kadınlarla rekabet içermeyen sevgi ve dayanışma içeren eşit ilişkileriyle güçlü ve önemli bir örnek oluşturuyor.