Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Masamın üzerinde okunacak onca kitap dururken, neden bilmiyorum, elim Müjdat Gezen’in“Bir Köşe Yazarının Anlamlı Anıları…”na kaydı. Ama çok yanılmışım! Daha ilk tümcede çakıldım! “Müjdat Gezen, 29 Ekim 1943 yılında İstanbul Fatih’te doğdu” diye başlıyordu yazarın yaşamöyküsü.

“Yıl” ve “tarih” ayrımı konusunda yıllardır yazıp duruyorum. Demek ki ne Müjdat Gezen’e ne Kırmızı Kedi editörlerine duyurabilmişim sesimi! Müjdat Gezen ya 1943 yılında doğmuştur ya da 29 Ekim 1943 tarihinde! Ne yazık “yıl” ile “tarih”i karıştıranlar arasında “Dil Ödülü” almış kimi yazarlarımız bile var!

Gelelim kitabın içeriğine…

Daha başlarken, “Bu kitapta yazarın yazım şekli aynen korunmuştur” notunu görünce, işin içinde bir bit yeniği olduğunu anladım! Demek ki ölçünlü Türkçenin yanında bir de yazarların kafalarına göre takıldıkları bir yazım biçimi varmış!

Kitabın arka kapağını süsleyen Müjdat Gezen fotoğrafının üstündeki abartılı söz de hayli kışkırtıcıydı: “Bugüne kadar mizah yazınına hiç böyle yaklaşılmadı.”
“İçindekiler” bölümündeki yazı başlıklarını okumaya başlayınca, Müjdat Gezen’in “özgün mizah” anlayışının şifresini az çok çözmüş oldum: Kuşdiliyle gülmece!
Kitabın önsözü laf kalabalığından öteye gitmiyordu. Oradan anladığım tek şey, bu derlemenin, güya “Çubukcunun Sesi” gazetesinde Niyazi Özkan adıyla yayımlanmış köşeyazılarından bir seçme olduğu idi…

İkinci makalede “Mizah Nedir?” başlığını görünce, “Tamam” dedim, “konunun bamteli burası, şimdi düğüm çözülecek!” Ama yine düş kırıklığı! Bir sürü absürt sözcük yığını, laf salatası! Yazarın bakış açısıyla bile mizahın ne olduğunu anlayamıyorsunuz…
Artık yazıları değil başlıkları okuyup geçiyorum: “Afrika Anılarım ve Hatıralarım”, “Muvaffakiyyet”, “Tarihte Bir Gezintiler”, “Arkeloji”, “Önüme Gelen Yazı Yazıyor”, “Çarşı Pazar Herşeyi Bozar” vb...

Neden gizleyeyim, başlıklardaki bu yazım kargaşası da beni “bozmaya” başladı!

Bir “afazi” durumu mu var yoksa “laspus” mu?

Niyazi Özkan’ın köşeyazılarının yayımlandığı gazetenin adı da tam anlaşılamıyor. Kapakta “Çubukcunun Sesi” yazılı. 102. sayfadaki “Açıklama”da “Çukurcanın Sesi” diye geçiyor. 105. sayfada yeniden “Çubukçu’nun Sesi” oluyor! Ama bu kez Çubukçu’dan sonra kesme imi var. Kapaktaki “Çubukcu” da “Çubukçu” olmuş!

Müjdat Gezen, kitabın sonunda bir kurgu kurnazlığına başvurmuş. Bütün bu saçmalıkları kitabına uydurabilmek için kahramanına “deli raporu” aldırmış!
Kitabın sonundaki uzman raporlarından anlıyoruz ki Niyazi Özkan, kendini yazar sanan Alzheimer ve psikoz hastası biridir. Düşünce, uyum, işlev bozuklukları vardır ve kendisinde “içgörü kaybı” saptanmıştır. “Buna bağlı olarak duygu durumunda değişkenlik ve zaman zaman kendine zarar verme isteği, sanrılar ve deorganize düşünce biçimi hâkimdir.”

Müjdat Gezen, böyle birinin duygu dünyasını betimlerken, sıçramalı anlatımlarda işin kolayına kaçmış. Kahramanının ruhsal gelgitlerine yoğunlaşarak etkili bir atmosfer yaratmak yerine, sözcükleri eğip bükme, daha çok da anlamsızlaştırma yolunu seçmiş. Üstelik bunu yaparken de kendi içinde bir yazım tutarlılığı sağlayamamış. Aynı sözcüğü değişik biçimlerde yazarak yazım karmaşasına yol açmış. Büyük- küçük harf ayrımı ortadan kalkmış, “de/da” bağlaçları bitişik yazılmış! Kahramanımızın sözcüklerini çözmek, bulmaca çözmekten daha zor! “Teksir kâğıdı”na “tesir kağıdı” demek ya da “on beş”i “on5” diye yazmak mizah mı sayılıyor? Siz böyle bir metni başka bir dile çevirebilir misiniz?

Yerim kalsaydı, sözcük ve yazım saçmalıklarından daha başka örnekler vermek isterdim…
Sözün özü: “Türkçenin canına okuyarak mizah nasıl yapılır?” sorusuna yanıt arayanlar, “Bir Köşe Yazarının Anlamlı Anıları…”na göz atarak meraklarını giderebilir!