“Kuşlar ve yaralar çocukların ilk bilgisidir”

Ümit Kartoğlu

Gökçe Coşkun’u Twitter’da eş, dost ve çocukların bulduğu kuşları ve diğer hayvanları misafir olarak kabul edip tedavi etmesinin hikâyeleriyle tanıdım, bir de güzelim kuş fotoğraflarıyla… Nihat Behram, Kuş Takvimi şiirinde “Kuşlar ve yaralar çocukların ilk bilgisidir” der. Gökçe’ye çocukluğunu düşündüğünde ilk bilgilerinin ne olduğunu soruyorum. Gökçe, güneşin hep çiçekler üzerinde olduğu, kuşların durmadan öttüğü bir çocukluk hatırlıyor, “Yapraklar arasında kuyruk altı sarı olan kuşlar görürdüm” diye sürdürüyor.


“5-6 yaşlarında dedemin kekliklerini ve sülünlerini birlikte izlerdik. Dedem benim için kuş kapanı kurardı. Kapana yakalanan kuşları gider kurtarırdık. İlk kez saka ile orada karşılaştım. Kafası kıpkırmızı, siyahlıklar ve sarılıklarla harika bir kuştur. Kafesten alıp elime vermişti. Avcumun içinde kıpır kıpır ediyordu. Sonra salmamı söyledi ve avcumu açıp onu gökyüzüne bıraktım. Hâlâ hatırlıyorum o gün rüyamda saka görmüştüm. Dedem nedenini bilmediğim şekilde hayvanları tedavi etmeye çalışırdı. Kendi bilgileriyle hiçbir çıkar gözetmeksizin hayvanlara yardım etmeye çalışırdı.”

Gökçe, o yaşlarda buna çok anlam yükleyemediğini ama büyüdükçe dedesinin bu yardımlarının altında yatan nedenleri kavramaya başladığını söylüyor. Kentle temasının okulla birlikte arttığını, her sabah annesiyle Bülent Ortaçgil dinleyerek kent merkezindeki ilkokula gidişini anlatıyor. Kent ve evlerinin olduğu yerin çok farklı olduğunu, kendine sürekli niye insanların beton yığınlarında hapis yaşadıklarını sorduğunu söylüyor.

“Bu iki yer arasında yalnız çevre değil insanlar da çok farklıydı. Bu çelişkiler zihnimi meşgul etmeye başlamıştı ve her uykudan önce düşünür oldum. Bana yaban hayatını fark etmemi sağlayanın bu çelişki olduğunu düşünüyorum. Hep evimizin orada olsaydım belki bu denli değerini anlayamazdım. Bu sebeple her ilkbahar bahçede kendiliğinden açan çiçekleri beklemek, meyveleri dalından kuşlarla beraber toplamak ve gece yarasalarla beraber koşturduğumuz sokaklar daha değerli oldu.”

Gökçe’nin veteriner hekim olma kararının bugünlere dayandığını öğrenmek hiç de şaşırtmıyor beni. Bugünün yaban hayatı farkındalığının militanı olmanın o günlerde nasıl şekillendiğini anlatmasını istiyorum.

kuslar-ve-yaralar-cocuklarin-ilk-bilgisidir-1024775-1.



“Çocukken edindiğim farkındalık ve dedemle geçirdiğim zamanın ardından bir soru sordum: Ben veteriner hekim olmayacaksam kim olacak? Bu tercihim hayvanlara olan bağımı daha da güçlendirdi. Yıllar içinde sürekli zarar gören yaban hayatına tanıklık etmek çok acı verici. Bu yüzden kendimi veteriner hekim olarak yaban hayatı üzerinde ‘koruyucu hekimlik’ yaparken buldum. Bu süreç ilk başlarda yaban hayatı farkındalığını sağlamakla başladı, daha sonra yardıma muhtaç yaban hayvanlarına yardım ve akademik çalışmalarla devam etti.”

1974’e girerken sevgili Christine Straw’ın armağanıydı bana “In Wildness is the Preservation of the World” kitabı (dünyanın korunmasının ancak vahşilikle mümkün olduğunu anlatan). Bu yıl 60. yayın yılı kutlanan bu kitap, doğa fotoğrafçısı Eliot Porter’ın fotoğraflarını Amerikalı doğa bilimci ve şair Henry David Thoreau’nun metinlerinin süslediği, beni büyüleyen bir kitaptı. Eliot Porter fotoğrafın güçlü bir propaganda aracı olduğunu söyleyerek çevrenin ve doğanın savunulması için de fotoğrafı bir silah olarak görüyor. Hatta fotoğrafın rolünün sağlıklı bir insan ırkının teşvik edilerek hayatta kalması olduğuna kadar ileri götürüyor. Gökçe’ye kendi çektiği fotoğrafları düşündüğünde yüklemek istediği misyonların olup olmadığını soruyorum.

“Benim yaşamımda fotoğraf çekmek oldukça önemli. Çünkü fotoğraflar benim yaban hayatıyla olan temasımı sağlamanın yanında benim için bir farkındalık aracı oluyorlar. Örneğin yaban hayatı içerisinde kuşları seviyorum. Kuşları sevdiğim ve onların güzelliklerini başkalarının da fark etmesi için fotoğraflıyorum. Kimi zaman onlar için dağlara tırmanıyorum, kilometrelerce yol yapıyorum ve saatlerce kamuflaj içinde bekliyorum. Onların en güzel anlarına tanıklık edip o ânı yaşıyorum. Ama o ânın ölümsüzleşmesi bir fotoğrafla oluyor. O fotoğraf, hikâyesi ile birçok kişiye o ânı yaşatıyor. Örneğin kent merkezinde bir parkta çektiğim kızılgerdan, yalıçapkını, mavi baştankara, karatavuk ve ibibik fotoğraflarını görenler ‘biz sizinle aynı şehirde mi yaşıyoruz’ diye soruyorlar. Bu etkiyi sağlayan fotoğrafın gücü. Fotoğraf çekmek için oldukça emek ve zaman harcıyorum. Porter’ın 1960’lı yıllarda filmli makineler ile duran kuşlardan daha çok kanatlarını açmış uçan kuşları fotoğraflamaya çalışması gibi. Özetle kuş fotoğraflarım kuş fotoğrafçıları için değil, kuşlar ve onların farkındalığı için.”

Flamingolar, Gediz Deltası, İzmir

Sözü kuş gözlem etkinliklerine getiriyorum. “Kuş gözlem etkinliklerini hem kuşları gözlemek hem de gözlemciler arasındaki iletişimin artması için yapıyoruz” diyor Gökçe: “Etkinlik için belirli bir alan ve rota belirleniyor. Genelde sabahın ilk ışıklarıyla rota üzerinde gözleme başlıyoruz. Fotoğraf makinesi veya dürbünü olmayanlar bile bu gözlemlere katılabiliyor. Rotamız üzerinde karşılaştığımız kuşları not alıyor ve etkinlik sonunda çeşitli platformlara bu gözlemleri yüklüyoruz. Bu tür etkinlikler özellikle yeni başlayanlar için oldukça yararlı. Herkesin hayatında bir kez bile olsa bir kuş gözlem etkinliğine katılması gerektiğini düşünüyorum. Hayata farklı bir pencere açtıracağına eminim.”

Son olarak 36 gram olarak asfaltta bulunan karatavuk yavrusu Cimcik’in 13 günde 69 grama ulaşıp “insandan uzak bir yaşam dileğiyle” doğaya salınışının hikâyesini izledik Twitter’da (https://bit.ly/3aaqHQd). Gökçe’ye en çok hangi hayvanların getirildiğini soruyorum ve gelmelerindeki en önemli sebepleri, bir de insan elinin değmediği ortamlarda da benzer şeyler olup olmadığını. “Yaban hayatının tehdit unsurlarının hepsi insan kaynaklı” diyor Gökçe. “En fazla vaka kuşlardan geliyor. Habitat kayıpları, cama çarpma, trafik kazaları, avcılık gibi birçok insan kaynaklı tehdit meydana geliyor. Bulunan yardıma muhtaç kuşlar bana getirilmenin yanında Türkiye’nin birçok ilinden insanlar mesaj atarak ‘Ne yapabiliriz?’ diye soruyorlar. Elimden geldiğince hepsine yardımcı olmaya çalışıyorum.”

Kuşlar ve yaralar çocukların ilk bilgisiyse, çocuklarda yaban hayatı farkındalığının büyüdüklerinde kalıcı olması için neler yapmak gerektiğini merak ediyorum. Bunun cevabının çocukların yaban hayatını tanımalarından geçtiğini söylüyor Gökçe. Saklamanın, gizlemenin onu bize sadece yabancılaştıracağının altını çiziyor, onun için “Küçük yaşlarda yaban hayatını öğretici dersler, filmler, oyunlar ve aktiviteler planlamalıyız” diyor, “Pencereden baktıklarında, evlerinin kapısından çıktıklarında, parkta yürürken, denize girerken çevrelerindeki diğer canlıları görmeleri, onların yaşam hikâyelerine ortak olmaları gerekiyor. Yaban hayatını tanımadan koruyamayız.”