Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Türkiye bu özel günü, Paris İklim Anlaşması’nı hâlâ Meclis’ten geçirilmemesinin gölgesinde geçirecek. Tek sorun elbette bu değil. Ülkedeki toprak, hava ve suya dair olan gelişmeler de iç karartıcı. Hayatı yaratan bu üç unsur artı Rant ve talan altyapılı politikaların çevre üzerinde yaptığı yıkım, ülkede adeta kutlanılacak bir çevre günü […]

Kutlanacak çevre günü bırakmadılar: Yaşamı kaybediyoruz

Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Türkiye bu özel günü, Paris İklim Anlaşması’nı hâlâ Meclis’ten geçirilmemesinin gölgesinde geçirecek.

Tek sorun elbette bu değil. Ülkedeki toprak, hava ve suya dair olan gelişmeler de iç karartıcı. Hayatı yaratan bu üç unsur artı Rant ve talan altyapılı politikaların çevre üzerinde yaptığı yıkım, ülkede adeta kutlanılacak bir çevre günü bırakmadı. Termik santrallar, HES’ler, madenler, imara açılan tarım arazileri derken solduğumuz hava makinesine, tarım yaptığımız toprak binalara, hayat kaynağımız olan sulak alanlar çöllere dönüşmüş. İşte hava, su ve toprağın yıkım hikâyesi…

***

Su hayattır hayatımız tehlikede

“Su hayattır.” Sanıyorum ki bu söze katılmayan yoktur. O zaman şunu da kolayca söyleyebiliriz: Hayatımız tehlikede. Çünkü sulak alanlar, hem iklim krizi hem de maden, HES, baraj gibi faaliyetler sonucunda yok oluyor.

WWF’in (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalma %81 ile sulak alan ekosistemlerinde meydana geldi. Türkiye’de son 50 yıl içinde, 3 Van Gölü büyüklüğünde (1,3 milyon hektar) sulak alan kaybedildi.

Kayıplarımız oldukça can sıkıcı. Örneğin; Burdur, Isparta, Antalya, Afyonkarahisar ve Konya’nın güneyinde yoğunlaşan göllerin oluşturduğu Göller Bölgesi, bu unvanını kaybetmeye doğru ilerliyor. Bölgedeki göllerin bazıları kurudu, bazıları da kurumaya yüz tuttu. Haritalarda Göller Bölgesi’ni gösteren mavi noktaların birçoğunun, yeni baskı atlaslarda yer almayacağı ifade edilmişti.

Eğirdir Gölü de büyük tehlike altında. Türkiye’nin ikinci büyük tatlı su kaynağının su seviyesindeki düzenli azalma büyük endişe yaratıyor. Sebepleri ise gölden su çeken projeler. Eber Gölü ise kendisini besleyen kolar üzerine gölet ve baraj yapılması sonucunda yok oldu. Nazar boncuğu Meke de çöle dönen göllerden biri.

Karadeniz’in dereleri yok oluyor

Özellikle HES ve maden faaliyetleriyle başı dertte olan Karadeniz’de de dereler, bu faaliyetler sonucunda kuruyor. Bölgenin kendine özgü iklimini de değiştiren bu kurumalar, tarımdan hayvancılığa kadar birçok konuya doğrudan olumsuz etki bırakıyor. Yıllık 2 bin 400 kilogram yağış oranı ile Türkiye’nin en çok yağış alan ili olan Rize’de, HES projelerinin bulunduğu vadilerdeki dere yatakları özellikle yaz aylarında susuz kalıyor. Örneğin; Salarha ve Güneysu derelerinin büyük bir bölümü HES sebebiyle kurudu. Benzer olaylar Artvin, Ordu gibi şehirlerde de yaşanıyor.

Kirlilik de başka bir sorun. Fabrika atıklarının bırakıldığı birçok nehir can çekişiyor. Bunun en can alıcı örneği ise Ergene Nehri. Nehir artık bir sulak alan özelliği taşımıyor. İçeriğinde tespit edilen ağır metaller nehirdeki canlı hayatını tamamen yok etmiş vaziyette.

***

Yüzlerce yılda oluşan toprak 16 yılda yok edildi

Bir santimi yüzlerce yılda oluşan yaşam kaynağımız toprak… Ülkemiz maalesef toprak konusunda da hiç iç açıcı değil. Toprak dendiğinde akla ilk gelen şey tarımsal üretim. Ama Türkiye son 16 yılda tarım alanlarının yüzde 8,3’ünü kaybetti. Tarım alanları 3 milyon 400 bin hektar küçüldü. Bu korkunç oran Belçika’nın toplam büyüklüğüne denk geliyor. Peki, bu kayıp nasıl oldu?İmara açılan tarım alanları bu sorunun birinci yanıtı. Sadece İstanbul’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, ‘mega projeler’ için Arnavutköy’deki 2.7 milyon metrekarelik arazi imara açıldı. Çevre Düzeni Planı’nda “tarım alanı” ve “su koruma havzası” olarak belirlenen araziye; konut, AVM, rezidans ve oteller inşa edilecek. İmara açılan tarım alanında 18 bin kişilik nüfus öngörülüyor.

Alpu’ya yapılmak istenen kömürlü termik santral ise konunun en net örneklerinden biri. Alpu Ovası, Eskişehir’in verimli tarım arazisi. Tarımsal SİT alanı. Türkiye’nin hububat ambarı…

Toprak kanunu rafta

Kamuoyu baskısına rağmen yapımından vazgeçilmeyen santral için seçimlerden önce AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir söz vermişti. Ama Erdoğan’ın “Alpu korunacak” demesinin hemen ardından yapılan yerel seçimlerden sonra bölgede sondaj çalışmaları başladı. Projenin ÇED raporu bile hazır değil. Üstelik, araziyle ilgili yapılan özelleştirmeye karşı açılan davada Danıştay 13. Daire Başkanlığı “Özelleştirme, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na aykırıdır” demişti.

***

Hava kirliliği can alıyor

Çevre sorunlarının başında hava kirliliği geliyor. Ölümcül sonuçlara yol açan hava kirliliğinin baş nedeni ise fosil yakıtlar. Yani kömürlü termik santrallar. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) limitlerine göre yaptığı değerlendirme korkunç gerçeği gözler önüne seriyor. Buna göre Türkiye nüfusunun yüzde 99,9’u kirli havaya maruz bırakılıyor.

Mayıs ayında yayımlanan “Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri: Kara Rapor”a göre ise Türkiye’de 2017 yılında yaşanan 30 yaş üstü toplam 399 bin 25 ölümün, 51 bin 574’ü hava kirliliğinden kaynaklandı. Hava kirliliği nedeniyle en fazla ölümün yaşandığı ilk üç il; İstanbul (5.851), Bursa (3.098) ve Ankara (2.139) oldu. Öte yandan Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, İstanbul’daki hava kirliliği, kabul edilebilir seviyenin tam 3.3 kat üzerinde.

Hava kirleticisi PM2,5 için ise Türkiye’de yasal sınır değer bulunmuyor. PM2,5 solunduğunda kana karışabiliyor. DSÖ’ye göre PM2,5 için küresel hava kalitesi endeksli kılavuz değerlerine uyulursa, dünyada her yaş grubunda yılda 2,1 milyon erken ölümü önlenebilir.

Hava kirliliğinde en önemli etken ise termik santrallar. Yine “Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri: Kara Rapor”a göre havası en kirli olan il Maraş. Maraş’ı Manisa ve Muğla takip ediyor. Bu illerin ortak özelliği ise her birinde kömürlü termik santralın olması.