Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı, 6 Temmuz 1996 gecesi, Lefkoşa’nın Kızılbaş Mahallesi’ndeki evinin önünde öldürüldü.

Adalı, Kıbrıs’ta doğmuştu ama çocukluğu ve gençlik yılları Türkiye’de geçmişti. İlk, orta ve lise öğrenimini Antalya’da tamamlamış; 1955 yılında Kıbrıs’a yerleşmişti.

Edebiyata ve gazeteciliğe meraklı bir gençti. Yazı yaşamına şiirle başlamış, daha sonra düzyazıya yönelmişti. Gazete ve dergilerde çalışmış; Beşparmak Yayınları’nı kurarak kitaplar yayımlamıştı. On yıl kadar Rauf Denktaş’ın Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapmış; daha sonra Devlet Televizyonu BRT’de çalışmış; 1987 yılında emekli oluncaya dek çeşitli devlet kurumlarında görev yapmıştı…

Sanatçı duyarlığı ve yurtseverlik duygusu yüksek bir insandı. Başlangıçta ulusalcı çizgide yazılar yazarken daha sonra yönetimdeki yozlaşmayı görerek Denktaş’ın politikalarını eleştirmeye başlamıştı. Yazılarında “Kıbrıslılık” kimliğine vurgu yapıyor, Türkiye’nin vesayetçi tutumuna karşı çıkıyor, ülkenin bağımsızlığını savunuyordu. Bu amaçla “Bağımsız ve Federal Bir Kıbrıs İçin Temas Grubu”nun kurucuları arasında yer almıştı…

Sol görüşlü Yenidüzen gazetesinde yazdığı yazılar yüzünden aşırı milliyetçi çevrelerin hedefi olmaya başlamıştı. Sürekli tehditler alıyordu. Evi birkaç kez taşlanmış, hatta kurşunlanmıştı. 4 Temmuz 1996 tarihindeki “Sopa ve Sıpa” başlıklı yazısı kimilerine göre bardağı taşıran damla olmuştu. Çünkü o yazıda Rauf Denktaş’ın “Anavatan/ Yavruvatan” politikalarını çok sert biçimde eleştiriyor; Ada’nın kuzeyinin Türkiye’ye bağımlılıktan kurtarılmasını istiyordu…

Sonunda korkulan oldu. Kutlu Adalı, Türkiye bağlantılı karanlık odaklarca ortadan kaldırıldı…

* * *

Adalı cinayeti, genellikle Mağusa’daki St. Barnabas Manastırı baskını ile ilişkilendirilir.

Bu baskın sırasında Mağusa’da Adli Şube Amiri olan ve olayı soruşturmakla görevlendirilen Tema Irkad, Kıbrıs’taki Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın soruşturmayı engellendiğini söylüyor…

Ailesinin sinema oyuncusu Muzaffer Tema’ya duyduğu hayranlıktan dolayı adını “Tema” koyduğu bu polis amiri, o gün yaşadıklarını Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan Kanal SİM’den Sami Özuslu’ya şöyle anlatıyor:

“Baskının yaşandığı gece kumarhane kontrolleri yapıyorduk. Polis telsizlerinden o güne kadar işitmediğimiz bir çağrı geldi. Ne olduğunu anlamadık. Durum şüphe uyandırmıştı ama bilgi verilmediği için bir şey yapamadık. Kumarhane denetlemelerini bitirdik. Ertesi gün göreve geldiğimde olayı öğrendik. Dönemin Polis Genel Müdürü Ahmet Zaim Bey beni aradı. ‘Akşam St. Barnabas’ta bazı olaylar oldu, bölgeye git’ dedi. Biz de gittik. Kazı yaptıkları yeri gördüm. Alt kısımdaki mezar bölümünü kazmışlardı. Yerde bir metrekarelik bir bölge kazılmış, toprak dışarı atılmıştı. (…) Tahkikat yaparken polis müdürü geldi, o da soruşturmaya başladı. Ancak bir telefon geldi, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı aradı, ‘Olay yerini terk edin’ dedi. Soruşturmayı tamamlayamadık...”

* * *

14 Mart 1996’yı 15 Mart’a bağlayan gece gerçekleştirilen St. Barnabas baskınının gizemi o gün bugündür çözülemedi. Silahlı baskının, manastırdaki gömünün ve ikonların kaçırılması için yapıldığı söylendi. Kimileri ise bu baskının, PKK’nin Kuzey Kıbrıs’taki uzantılarına yönelik operasyonların bir parçası olduğunu, manastırda silah arandığını ileri sürdü. Oysa Tema Irkad, sabahleyin manastıra gittiklerinde ikonların yerinde olduğunu, ayrıca kazılan bir metre karelik alanda silah saklanamayacağını söylüyor…

Kutlu Adalı, manastır baskınının perde gerisini araştıran yazılar yazdı. Cinayetle baskın arasında ilişki kurulmasının nedeni budur.

Ancak Adalı, bu olaydan yaklaşık dört ay sonra öldürüldü. Oysa Yenidüzen’deki “Sopa ve Sıpa” yazısı cinayetten iki gün önce yayımlanmıştı…

Kutlu Adalı, Kıbrıslı Türklerle Rumların bir arada barış içinde yaşamasını savunduğu için belli çevrelerce “Rumcu” damgası yemiş ve “bileti kesilmiş” bir gazeteciydi. St. Barnabas baskınıyla ilgili yazıları olayın görünürdeki gerekçesi olabilir. Ancak ben bu cinayetin, birlik yanlısı Kıbrıslı Türklere gözdağı vermek için işlendiğini düşünenlerdenim…