Kutuplaşma dili ve ahmak davası
Fotoğraf: DepoPhotos

Tayfun KAHRAMAN, Dr. Öğr. Üyesi

Silivri Cezaevi’nden yazdı. (Silivri 9 No’lu Cezaevi A/47).

Türkiye geleceğimiz için çok önemli bir seçime doğru giderken bu süreçte hâkim olacak sert siyasi dil de belirginleşti. Geçtiğimiz hafta AKP Sözcüsü Ömer Çelik'in ekranlara yansıyan “Kutuplaşma siyasetin doğasında var, siyasiler kutuplaşma üzerinden siyaset yapar.” savunması ve ardından Ekrem İmamoğlu’na verilen 2 yıl 7 aylık mahkûmiyet kararı bunu kanıtlar nitelikte. Bu da AKP'nin önümüzdeki seçimde kutuplaştırıcı ve kimliklere dayalı ayrıştırıcı dilini arttıracağını gösteriyor. AKP kutuplaşmayı siyasetin özüne yerleştirme gayreti ile yine kavramları bükerek siyasi dilini meşrulaştırma yoluna girdi. Parti Sözcüsü Çelik’in otoriter siyasetin araçlarından birini normalleştirme girişimi kullanacakları dili gösterirken, İmamoğlu’na verilen ceza ise karşılarına koydukları kutbu, yani düşman tanımlarını deşifre etti.

Kutuplaşma aslında otoriterliğin enstrümanlarından biri ve bize kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik ve özgürlükçü bir siyaset alanı bırakmıyor. Otoriter siyasetin teorisyenlerinden Carl Schmitt'e göre, kuvvetler ayrılığı esasına dayanan bir sistem, siyasal alanı sınırlarken devleti de inkâr etmektedir. Ona göre bir toplumun özgül siyasi karakteri, onu diğer topluluklardan ayıran, karar almaya dayalı siyasal birliği ve düşmanı tanımlama yeteneğidir. Diğer bir anlatımla bu yaklaşımı ile çoğulculuğu reddederken çoğunluk hâkimiyetindeki bir siyasal alanı kutsamaktadır. Bu anlamda ona göre düşmanını tespit edemeyen, yani kutuplaşmayı sağlayamayan otoriter iktidar varlığını da koruyamayacaktır.

Buna göre gücün tek elde toplandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini sürdürmek isteyen AKP iktidarı için kutuplaşma dili kaçınılmazdır. Otoriter ve kuvvetler ayrılığını kaldıran çoğunlukçu sistem olmazsa Cumhurbaşkanlığı sistemi de işlemeyecektir. Fakat bu şekilde birlikte yaşama ufku hayal olurken, bu dil AKP'nin bu ufka hiçbir zaman sahip olmadığını da göstermektedir.

Bu ufku hayalden hakikate geçirecek bir siyasetin dili ancak toplum kesimlerinin uzlaşması ve müzakeresi üzerine kurulu çoğulcu bir yaklaşım ile gelişir. Tarafların müzakere ile karar alarak ve birbirini gözeterek politikalarını biçimlendirdiği, kuvvetler ayrılığına dayalı denge ve denetleme mekanizmalarını içeren bir siyaset alanı için ilerici adımlara ihtiyacımız var. Düşman tanımı ile karşıtını ilan ederek siyasal birliğini kuran AKP iktidarı, uzlaşmacı bir yaklaşım ile Schmitt’in işaret ettiği gibi kaybetmeye mahkûm olduğundan kutuplaşma dilini tercih etmekte ve bu dili normal siyaset alanının içinde göstermeye çalışmaktadır. Aksi halde, yani kutuplar arası uzlaşmacı dilin hâkim olduğu bir sistemde otoriter siyasetin yaşama şansı yoktur. Otoriter iktidar ancak kimlikler üzerinden toplumu kutuplara ayırarak insanların arkasında toplanmasını sağlar; düşmanını yaratmadıkça taraftar toplayamadığı gibi siyasal birliğini de kuramayacaktır.

Bu nedenle farklı kesimleri temsil eden bileşenler ile çoğulculuğa dayalı uzlaştırıcı siyaset dilini kullanan Altılı Masa karşısında AKP iktidarı, yine toplumu kimliklerine ayırarak taraftar toplamaya çalışacaktır. Çünkü karşısındaki müzakereye dayalı uzlaştırıcı dille gireceği mücadelede başka bir şansı yok. Bu amaçla elindeki iktidarın sağladığı ekonomik güç, devlet kurumları, yasama gücü, yargı mekanizması, medya gibi tüm araçları düşmanı işaret etmek ve taraftarlarını arttırmak üzere kutuplaşmayı sürdürmek için kullanması; kendi varlığı için hayati bir önem taşımaktadır. Ancak bu şekilde yarattığı krizler ile olağan koşullarda uygulanması mümkün olmayan kararları hayata geçirebilmektedir.

Böylece kendi temsil ettiği gruplar açısından aldığı kararların meşruiyetini tartışma konusu olmaktan çıkarabilmektedir. Ekrem İmamoğlu’na verilen mahkûmiyet kararı yanı sıra İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, toplantı ve gösterilere izin verilmemesi, hakaret davaları ve daha birçok örnekte gördüğümüz hukuk dışı uygulamalar, kutuplaşma dili ile hayata geçirilmektedir. Böylece kutuplaşan bir siyaset alanında kendisi için kabul edilebilir ve meşru ilan edilen uygulama ve söylemler karşı taraf için hukuk dışı olacaktır. Cumhurbaşkanı’nın Gezi Direnişi’ne katılanlara “çürük ve sürtük” demesinde bir hakaret görülmezken, Ekrem İmamoğlu’nun kendisine “ahmak” diyen İçişleri Bakanı’na aynı sözcükle cevap vermesi, YSK'yi hedef aldığı gerekçesiyle hakaret olarak tanımlanmakta ve cezalandırılmaktadır. Yani kutuplaşma dili sonucu ortaya konan düşman tanımı ile otoriter iktidar, hukuk dışı olanı olağan hale getirmekte ve karar alma yetkisi ile kendini hukuk kurallarından muaf tutmaktadır. Ekrem İmamoğlu’na verilen hukuksuz mahkumiyet kararının muhalefetin hızlı bir şekilde aldığı inisiyatif ve kitleselleşen tepki dolayısıyla AKP'ye yarar değil zarar getireceği söylense de, beklentileri yarattıkları bu kriz ortamının normalleşmesi, olağandışı olanın olağan hale gelmesidir. Elbette, AKP bu hukuk dışı kararın alınmasına yönelik girişimlerini söylendiği gibi bir hata sonucu yapmamış; siyasal birliğini koruyacak, seçim öncesi kendi saflarını sıklaştıracak bir hikâye yaratmak için hamle etmiştir.

Sonuç olarak AKP'nin yarattığı bu kriz ve imza attığı bu hukuksuz karar bir yanlışlık eseri ya da gaf değil, evvelce pek çok örneğini gördüğümüz, seçim sürecinde benzerlerini göreceğimiz otoriter iktidarlarını ne pahasına olursa olsun korumak üzere kurgulanmış bir hikâyedir. Bu nedenle AKP Sözcüsü ön alarak olağan dışı uygulamalarını normalleştirmek, hukuk dışı kararlarını meşru göstermek üzere kutuplaşmayı siyaset alanı içine alarak kavramları zorlamaktadır. AKP'nin iktidarını korumak üzere elinde kalan tek araç, günlük hayata dokunan somut politikalar yerine ayrıştırıcı söylemler ve uygulamalar ile kullanacağı kutuplaştırma yöntemidir. Görünen o ki, önümüzdeki seçim süreci çoğunlukçu otoriterizm ile çoğulcu siyaset alanı arasında iktidar kaynaklı düşmanlaştırıcı bir dil çerçevesinde sert bir ortamda devam edecektir.

Ekonomik sorunların bu kadar yakıcı olduğu bir ortamda günlük hayatı kolaylaştıramayan AKP iktidarının söylem ve uygulama boyutunda seçim için elinde başka bir enstrüman da kalmadı. Seçime giderken vatandaşa anlatacakları bir projesi kalmayan iktidar ortakları bu süreçte daha birçok hukuksuz uygulamaya imza atmaya çalışacak, siyaset alanını daraltmak üzere kutuplaşma dilini yoğunlaştıracaktır. Buna karşı yapılması gereken müzakere ve uzlaşmayı temel alan çoğulcu siyaset alanının aktörlerini arttırarak toplumsal tabanını genişletmek olacaktır. Siyaseti toplumsal barış ve uzlaşı için bir araç haline getirmek, daraltılan siyaset alanını hayata dokunan somut projelerle vatandaşların sorunlarına çözüm üreterek genişletmek umut ve heyecanı yükseltecektir. İktidarın kutuplaşma diline karşı diyalog ve uzlaşıyı, keyfiliğe karşı hukuku savunmak, muhafazakâr seküler ayrımını ortadan kaldırmak; siyasetin ayağının gerçekliğe basmasını, güven tesis eden bir dil ve ortam oluşmasını sağlayacaktır. Altılı Masa, kendi özgün çok kimlikli yapısı ve Saraçhane Mitingi’nde ortaya koyduğu fotoğraf itibariyle Kürt kimliğini de kapsadığı oranda iktidar umudunu ve heyecanını canlı tutacaktır.