Yine tek kutuptan, saraydan saraydan konuşuyorlar, yine gündem belirliyorlar.

Saraylıların dedikleri ve eyledikleriyle yetinirsek, şimdiye kadar olup bitenlerle üç vakte kadar üç neticeye ulaşırlar: Bir, bu badireyi kendi çıkarlarına atlatırlar, vah ki vah… İki, bu badireyi atlatacağız derken başımıza yeni badireler açarlar, vah ki vah… Üç, bu badireyi atlatamazlar, daha beterlerine maruz kalırız, vah ki vah…

O halde ahlayıp vahlamadan kendi işimize bakıp üç vakte kadar kendi sebeplerimizle kendi neticelerimizi yaratma peşinden gitmeye devam etmeliyiz.

“Kısa sürede dediklerimiz yine ispatlandı” kaytarmasına kapılmadan… Görüldü ki, siyasette ve toplumda milli mutabakat kisvesiyle kutuplaşmayı kaldırmaya çabalamak, muhalefeti muhalefet etmesinden vazgeçirmek, tek kutuplu (kutupsuz!) bir ortama sürüklenmektir… Zira var güçleriyle sadece kendi kutuplarını tahkim ettiler, ediyorlar. Devletin dağıldığı ortamda bu ihtiyaç hayati bir ihtiyaç onlar için, ‘the cemaat’ten korktuklarından, öteki cemaatleri cemiyetleştiriyorlar. Başkomutanlarının emrinde ordulaşıyorlar. İşte faşizmin ‘yeni’ halleri böyle.

Ders bir: Faşizmden iyi niyetli hamleler (mutabakat!) beklemek düpedüz salaklıktır.

Bölgedeki gelişmelerden medet ummak? O da yangını benzinle söndürme gibidir. Kaldı ki Ortadoğu haritada gördüğümüz sadece o coğrafya da değil artık, Batı emperyalizmi orayı karıştırdıkça, fitilini ateşlediği bombalar canlı canlı ABD’de ve Avrupa’da patlıyor. Nitekim küreselleşme dediler ve Ortadoğu’yu da kendi bünyelerine taşıdılar. 20. yüzyılın ulusal kurtuluş savaşları bile bu kadar korkutmamıştı emperyalizmi, şimdi canlı bombalardan ve canını kurtarmak isteyen mülteci akınlarından dehşete kapılıyor. Avrupa’da faşist partiler güçleniyor. ABD ise manyak faşist Trump mı yoksa emperyalist-şahin Hillary mi ikileminde!

Ders iki: Batı’dan (emperyalizmden!) hayır beklemek siyaseten ahlaksızlık ve düpedüz salaklıktır.

İçeride parlamenter muhalefet düzleminde iki odak var. CHP ve HDP… HDP ‘çözüm sürecinde’ ince siyasetler peşindeydi, CHP ise darbe girişimi sonrasında… Elbette ve ne yazık ki ince siyasetlerde yenen kazıkların kalın olması kaçınılmaz. CHP’ye ve HDP’ye bel bağlamadık, bel bağlamıyoruz. HDP zaten şu sıralar Kandil siyaseti, Rojava siyaseti derken neredeyse siyasetsiz, devre dışı gibi. Kürt sorunu bakımından tespitlerimiz ve tercihlerimiz geçerli: Çözersen ‘bağ’ olur ve hatta iki halk arasında kopmaz bağ olur, çözmezsen ‘dağ’ olur! Ama artık Kürt hareketinin ısrar ettiği siyaset yüzünden de Kürtler makûs talihlerini yenemiyorlar, sadece ABD kazığı yiyorlar. Öte yandan en az altı ay sürecek geçiş döneminde mesela CHP’ye hiç bu denli mecburi bir misyon atfedilmemişti. AKP’ye endeksli siyaseti bırakıp emekten ezilenden yana ve AKP’ye karşıt siyasette kendi meşrebinde kararlı olabilirse, laiklik için elindeki son atımlık barut boşa gitmeyebilir. Kararlı olmazsa AKP kazığını sadece CHP değil herkes yemiş olur.

Ders üç: HDP yine görece özerk muhalif söylemiyle devreye girmediği, CHP milli mutabakat zırvalığıyla AKP tarafından kandırılmaktan kurtulmadığı sürece mevcut parlamenter muhalefetin kısmen bile işe yarayacağını sanmak da bir nevi salaklıktır.

Bu derslerin bileşkesi şöyledir: FETÖ tasfiye edilse de, cihatçı resmi, gayri-resmi çeteler kol gezerken, devlet cihat ilan etmişken alınacak başka ders yok… Var olduğu kadarıyla bile Haziran meclis ağları bundan sonra durumdan vazife çıkaracak, aksi halde gelip bizleri kıtır kıtır kesecekler! Viva la muerte (yaşasın ölüm) diye hamaset kesmenin faydası yok, direnme tecrübesi ve bilinci ve bunun örgütlenmesi şart. Bu şartın gereği ise ABD emperyalizmi karşıtlığıyla (!) faşizmin, faşizm karşıtlığıyla (!) emperyalizmin yanına geçmeyen bağımsız bir siyaset!

Madem devrimciler olarak sıradan ve sahici insanlarız, mevcut koşullarda ancak kısacık ve küçücük mutluluklarımız ve ufacık çarelerimiz olabilir, bunun artık farkındayız! Kısacık ve küçücük mutluluklarımızı çoğaltarak upuzun ve kocaman umutlarımız ve çarelerimiz peşinde koşabilmek için hayatta kalacağız. O halde yapacaklarımız, ufacık ve küçücük de olsa, hayatta kalabilmek uğruna, katiller karşısında ölümüne direnmek tek çaremiz. Neden? Elbette direnirsen her zaman kazanacaksın diye bir şey de yok, ama direnmezsen her zaman kaybedersin… Bakın işte, Tarık Akan sevgimiz onun da direnişten yana olmasından ötürü değil mi?