İsveç’te son seçimlerde oyların yüzde 30,9’unu toplayan solun en büyük partisi, Sosyal Demokrat Parti’de “bölünme” tartışmaları başladı.

İsveç’te son seçimlerde oyların yüzde 30,9’unu toplayan solun en büyük partisi, Sosyal Demokrat Parti’de “bölünme” tartışmaları başladı. Yıllar yılı sürekli iktidarda olmaya alışmış Sosyal Demokratlar, iki seçim üst üste, sağ blok partiler karşısında hükümet olma şansını kaybedince solun ince hastalığına yakalandılar. Kaygı uyandıran bu tartışmalar, partinin kadın lideri Mona Sahlin’in istifasından sonra iyiden iyiye alevlendi. “Bu partinin içinden, kaç parti daha çıkar?” hesapları yapılmaya başlandı. Sosyal Demokratlar, şimdiden üçe ayrılmış durumda. Sol Sosyal Demokratlar, orta Sosyal Demokratlar ve partinin içindeki sağcı Sosyal Demokratlar. Olayda en ilginç olan kesimi, kendini sosyal demokrasinin sağında görenler oluşturuyor. Partideki bu grubu, 39 yaşındaki Mikael Damberg temsil ediyor. Damberg, kamu sektöründe daha çok özel teşebbüs alternatifi istiyor. Vergi, okul politikaları ve göçmenler konusunda iktidardaki sağ blokla paralel düşünüyor. Vergiler düşürülsün, okullar özelleştirilsin, göçmenler “kovulsun” diyor. Orta sınıfın oylarını hedefliyor ve parti içinde, istifa eden Mona Sahlin’e bağlı olan çevreden destek alıyor.
Parti içinde yaşanan yüksek tansiyonu, biraz olsun indirebilmek için Mona Sahlin, bu haftanın başında istifa kararını açıkladı. Yorumlar, seçim kaybetmiş olsa da Mona’nın koltuğunda oturmak istediği yönündeydi. Başkent Stockholm’ün parti merkezindeki, kriz toplantısından, zorunlu bir istifa açıklaması çıktı. İstifa kararı gelmiş olsa da partinin mart ayı sonundaki kongresine kadar Mona, koltuğunda oturacak.
Mart ayındaki kongrede, kendine sağcı Sosyal Demokratlar diyen grubun karşısına çok farklı bir sol Sosyal Demokrat başkan adayı çıktı. 38 yaşında, üç çocuk annesi Veronica Palm. Parti içindeki solcuları temsil ediyor. Palm, 1998’de 25 yaşındayken İsveç’in en genç Avrupa Birliği parlamenteri oldu. 2002’den beri milletvekili ama mesleği sorulduğunda kendisi için “çocuk bakıcısı” diyor. Lise mezunu bu kadın, İsveç’te monarşiyi kaldırmak istediğini açıklamaktan çekinmiyor. Sağ hükümetin Finans Bakanı Anders Borg’u her fırsatta eleştiriyor. Borg’un sağ politikalarının, toplumdaki eşitliğe ve İsveç’in büyümesine bir tehdit olduğunu söylüyor. Geleneksel bir sosyal demokrasi politikası yürütmek istiyor. Toplanan vergilerin doğru bir şekilde, eşitlik ilkesiyle dağıtılması ilk hedefi. Partiye daha çok seçmeni, toplumun alt kesimlerinden toplayacağına inanıyor. Stockholm şehrinden, Skåne Bölgesi’nden, sanayi İsveç’i denilen çevreden ve kadın birliklerinden destek görüyor. Sendikalarla sıkı ilişkiler içinde. Güçlü sendikacılık, güçlü solu besler çizgisinde.
Geçtiğimiz eylül ayında İsveç’te yapılan genel ve yerel seçimler, 1920’lerden beri İsveç solunun aldığı en ağır darbeydi. Seçim sonuçlarına bakıp da, Kuzey Avrupa ülkelerine özgü, güçlü sosyal demokrasi geleneğinin İsveç’te sonlandığını söyleyenler de oldu. İsveç’te hep iktidar olmaya alışkın sol blok şimdi bir sınavdan geçiyor. Kendini yenileyecek ve dört yıl sonrası için güç toplayacak. İsveç Sosyal Demokratları şimdiden doğru bir refleks ortaya koydular. Seçim kaybetmiş lideri, başlarından göndermeyi bildiler. İkinci aşama doğru lideri seçebilmek. Daha da önemlisi şu işi bölünmeden yapabilmek. “Biz bu partinin orta Sosyal Demokratlarıyız” diyen partilerin de hedefi bu. Orta solcular, kim parti lideri olursa olsun bir parçalanma yaşanmadan sürecin tamamlanmasını istiyorlar.
Türk basınında, İsveç solu, “Bakın nasıl seçim kazanıyorlar!” diye her daim örnek gösterilirdi. Şimdi İsveç solunun durumu, birbirini yiyen Türk soluna bakıp dersler çıkarmaya müsait hale geldi. İsveçli Sosyal Demokratlar, ilk fırsatta partinin gelecek strateji toplantılarından birini, CHP Genel Merkezi’nde düzenlesinler. Belki bu yolla “Küçük olsun, benim olsun” anlayışının solu bir yere taşımadığını görürler. Sağlı sollu içine düştükleri yeni durumu anlamak için uygundur diye düşünüyorum.