‘Bakur’ filmi merkezinde sansüre karşı festivaller ellerinden geleni yapıyor, daha fazlası intihar etmek. Onlardan bir şey beklemek yerine, başka ne yapabilirize bakalım. Belki hukuk bir işe yarar

‘Kuzey-Bakur’un sansürü

Beyoğlu’nda bir arkadaşıma rastladım. Sansür nedeniyle filmlerin yarışmadan çekilmesine çok üzülmüştü. Ama kızgındı da. PKK gibi bir örgütün propaganda filmi buna neden olmuştu. Buna nasıl izin verilirdi ki? Hem film yasaların istediği izni almamıştı. Yasalar herkes içindi, onların da uyması gerekirdi.

Ben de cevaplamaya çalıştım. Bir defa festivallerde herkes için aynı yasalar yürürlükte değil. Yabancı filmlerden eser işletme belgesi istenmiyor. Sadece “bazı” yerli filmlerden isteniyor.  Bir film sansürlenmek isteniyorsa, eser işletme belgesi sahibi olmadığı akla geliyor.  Festivallerde vizyona hiç girmeyecek olan bir sürü yerli film gösteriliyor. Belgesel ve kısa filmlerin çoğu bu kategoride. Bu filmler eser işletme belgesine neden ihtiyaç duysunlar? Ayrıca festivaller son dakikada başvuru yapılabilen yerler.  Won Kar-Wai’nin sabaha kadar son rötuşlarıyla uğraştığı “In the Mood for Love”ı ertesi gün Cannes’da gösterdiğini hatırlıyorum.

“Kuzey-Bakur”, PKK propagandası mı yapıyor? Diyelim ki yapıyor. Propaganda filmi ilk kez gösterilmeyecek sinemalarımızda. Bir sürü Hollywood filmi Amerikan askeri müdahalelerinin ve askeri gücünün propagandasını yapmıyor mu? “Koz” neyin propagandasını yapıyordu? “Hür Adam”? “Ülkücüler”?


Biz de karşı fikirlerimizi söyleriz!
Eğer “Kuzey” bir propaganda filmiyse beş para etmez deriz geçeriz, seyirci de gitmez zaten öyle bir filme. Biz de karşı fikirlerimizi söyleriz ya da. Benim söyleyeceklerim olacaktır bir PKK propaganda filmine. Hem de çok.

Ertuğrul Mavioğlu’nun da dediği gibi “O kamplar orada duruyor”. Bu bir gerçeklikse, benim de o gerçeklik hakkında bilgi sahibi olmaya hakkım var. Hükümet, PKK hakkında film yapmayı, PKK için eylem yapmakla bir tutuyor. Akılları bu şekilde manipüle etmek istiyor: Bir yanda kanun nizam var, diğer tarafta anarşi ve terör. Halbuki tam tersi geçerli. Bir yanda eşitsiz kanunlar, kurallar ve birilerinin diktatörce başkalarını terörize etmesi var,  diğer tarafta eşitlik, fikir özgürlüğü isteyenler.


Festivaller hükümetin umurunda mı?
Sinemacıların, Kuzey gösterilmiyorsa benim filmim de gösterilmesin tavrını çok asil buluyorum. Keza festival yönetiminin bu kararı desteklemesi de aynı asillikte. Fakat yine de üzgünüm. Benim aklıma yapılacak başka bir şey gelmiyor ama bizim için vaha niteliği taşıyan festivallerimizi birer birer yitirmek de istemiyorum. Kendimize yani filmcilere ve festivalcilere zarar vermeyen başka ne yapılabilirdi? Bilmiyorum. Keşke başka bir yol olsaydı. Hükümetin umurunda değil zaten festivallerin, yarışmaların yapılmaması. Hatta sevinçle ellerini ovuşturuyorlardır.  Zaten yıllardır İstanbul Film Festivali’ne bir alternatif yaratma çabası içindeler. Zaten yıllardır Ankara Film Festivali’ne Gökçek zerre yardım yapmaz. Bu adamlar, “Aman da festivaller yapılamıyor, eyvah” diye üzülecek değiller. Fırsat eşitliği, haksız rekabet, fikir özgürlüğü filan gibi kavramlardan yola çıkılıp, hukuki bir mücadele verilemez mi? Hukuk varsa tabii.

Festivaller bence ellerinden geleni yapıyorlar, daha fazlası intihar etmek. Onlardan bir şey beklemek yerine, başka ne yapabilirize bakalım. Belki hukuk bir işe yarar.


***
Hayal mi, gerçek mi?




TEK AŞKIM

“Tek Aşkım” başrol oyuncuları Mark Duplass ve Elisabeth Moss’un mükemmel performansları nedeniyle seyredilmeli. Ama açıkçası filmin yarısından sonra beni kaybetmeye başladığını da söylemeliyim.

Film, ilişkilerinde eski heyecanı yitirmiş bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Erkeğin başından geçen bir maceranın şok dalgaları ilişkide tsunami etkisi yaratmıştır ve çift bir evlilik terapistinden medet ummaktadır. Fantezilerinde kurdukları mükemmel eş gerçekte karşılarına çıksa ne olurdu? Kendilerinin mükemmel ama gerçek olmayan alternatiflerini, gerçek kendilerine tercih ederler miydi? Ne saçmaladığımı merak ediyorsanız filme gidin. Filmin fantastik boyutunu açıklamak hem güç, hem de doğru değil.