Kuzey Kıbrıs solu kritik seçimi değerlendirdi: Ankara’nın seçim rüşveti ters teper

Kuzey Kıbrıs'ta yeni cumhurbaşkanını belirlemek için yarın sandığa gidilecek. 4'ü partili 7'si bağımsız 11 adayın yarışacağı seçimde mevcut cumhurbaşkanı bağımsız aday Mustafa Akıncı en büyük favori. Sosyal demokrat Akıncı'nın seçilmemesi için bütün kaynakları seferber eden AKP hükümeti, sağ-muhafazakar Başbakan Ersin Tatar'ı açıkça destekliyor.

Ankara'nın seçimlere yönelik müdahaleleri Kuzey Kıbrıs'ta büyük tepkiye yol açarken Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Erdoğan ve AKP hükümetinin müdahalelerini demokrasi açısından yüzkarası olarak nitelendirdi. Kuzey Kıbrıs solu yarınki seçimi BirGün'e değerlendirdi.

SOLUN, İLERİCİLERİN OY VEREBİLECEĞİ TEK ADAY MUSTAFA AKINCI

Nazen Şansal
Baraka Kültür Merkezi aktivisti

kuzey-kibris-solu-kritik-secimi-degerlendirdi-ankara-nin-secim-rusveti-ters-teper-790827-1.Mevcut Cumhurbaşkanı ve bağımsız aday Mustafa Akıncı sosyal demokrat bir çizgide olmakla birlikte, kendini sosyalist, solcu, devrimci, aydın diye nitelendirenlerin bu seçimde oy verebileceği tek aday. Akıncı, görev süresi boyunca Kıbrıslı Türk halkı adına onurlu bir duruş sergilemeyi başardı.

Öncelikle cumhurbaşkanı adayları arasında sosyalist bir kişinin olmadığını belirtelim. Kıbrıs’ın kuzeyinde devrimci yapılar ve siyasal parti olmakla birlikte bu seçimde sosyalist, devrimci bir aday yok. Ülkenin kendine özgü koşullarından, uluslararası hukuk düzleminde tanınmamışlığından, Türkiye hükümetlerinin uzun yıllardır süren siyasi müdahalelerinden ve asimilasyon politikalarından dolayı da “sol”un halk nezdinde algılanışı, emek-sermaye çelişkisi üzerine değil. Daha ziyade çözüm ve barış istenci üzerinden şekillenen bir “sol” algısı var. Son dönemlerde AKP’nin adaya ithal etmeye çalıştığı muhafazakârlaştırma ve özgürlüklere karşı dayatmalar da eklendi tabii. Öte yandan gerek “anavatan”cı Türk milliyetçilerinin gerekse açık veya örtülü göçmen düşmanlığı barındıran Kıbrıs milliyetçilerinin kimliksel bölünmeleri besleyen siyasetleri söz konusu.

kuzey-kibris-solu-kritik-secimi-degerlendirdi-ankara-nin-secim-rusveti-ters-teper-790835-1.
Mustafa Akıncı

SOLDA İKİ ADAY VAR

Bu konjonktürde seçime giderken solda görülen iki aday var. Biri, çözüm ve barıştan yana Cumhuriyetçi Türk Partisi adayı Tufan Erhürman. Diğeri ise mevcut Cumhurbaşkanımız, yine barıştan yana ve hem Türkiye hükümetine hem de Kıbrıslı Elen liderliğine karşı halkının onurlu duruşunu koruyan, sosyal demokrat bir siyasetçi olan Mustafa Akıncı.
CTP, mazisi ve tabanı itibariyle solda görünmekle birlikte, hükümet ettiği, Başbakanlık hatta Cumhurbaşkanlığı makamını elinde bulundurduğu dönemlerdeki pratiğiyle artık sol ile alakası kalmayan bir çizgide. Emekten değil sermayeden yana olduğunu, yaptığı veya yapamadığı yasalarla ortaya koymuş, kendi halkının sendikalarını Türkiye egemenleriyle pazarlık konusu etmiş, sermayenin çıkarlarını savunan Ticaret Odası Başkanı’nı partisinden milletvekili yapmış bir parti.
CTP, Türkiye ile Kıbrıs’ın kuzeyi arasında ekonomiden su yönetimine, MOBESE’lerden eğitime kadar neredeyse her konuda imzalanan teslimiyetçi protokollere onay verdi. Ülkemizdeki ilk ilahiyat kolejinin açılışı CTP’li Başbakan’ın kurdele kesmesiyle gerçekleştiği gibi bizzat Erhürman’ın Başbakanlığı döneminde gazetecilere ve Meclis’e yapılan faşist saldırıların failleri “iyi hâl”den affa uğradı. Tüm bunların yanı sıra hükümette kaldığı yıllardaki taleplere karşın bir tane bile kadın sığınmaevi açmayan, çevre örgütlerinin konuyu mahkemeye taşımasına rağmen milli parka elektrik direkleri dikerek ekolojik felaketlere yenilerini ekleyen bir partinin adayının solda tariflenmesi mümkün değil.

HALKIN ONURUNU KURTARDI

Mevcut Cumhurbaşkanı ve bağımsız aday Mustafa Akıncı ise sosyal demokrat bir çizgide olmakla birlikte, kendini sosyalist, solcu, devrimci, aydın diye nitelendirenlerin bu seçimde oy verebileceği tek aday. Akıncı, görev süresi boyunca Kıbrıslı Türk halkı adına onurlu bir duruş sergilemeyi başardı. Ankara’nın aşağılamalarına sessiz kalmadığı gibi Kıbrıslı Elen liderliğine karşı da halkının çıkarlarını savunabildi. Kıbrıslı gençliği istediği gibi yetiştirmek amacıyla AKP’nin dayattığı ve binlerce insanın sokaklarda protesto ettiği bir protokolü Anayasa Mahkemesi’ne göndererek iptal edilmesini sağladı. Halkın referandumda ortaya koyduğu barış ve federasyon iradesini tavizsiz sürdürdü. “Sol”un bazı kesimlerinin dışladığı Türkiyeli göçmenleri ayırmaksızın tüm halkın haklarını savundu. Nereden gelirse gelsin, Erdoğan’ın emriyle de gelse, faşizme karşı durdu, savaştan değil barıştan yana oldu… Tüm bunlar, yıllardır onurunu, kültürünü, doğasını, emeğini korumaya çalışan, ayrı bir halk olarak iradesine saygı bekleyen ve “var olmak ya da olmamak” dilemmasında yaşayan Kıbrıslı Türk halkını Akıncı etrafında birleştirirken Erdoğan için kabul edilemezdir elbette.

AKP VE TATAR'DAN ÇİRKİN HAMLELER

Zaten 45 yıldır var olan ama seçime beş kala çirkin yüzünü pervasızca gösteren bir müdahale de yaşandı bu hafta. Tayyip Erdoğan, “Kıbrıs’ta güç benim” dercesine BM kararlarını, Kıbrıslı Türk halkının seçtiği Cumhurbaşkanı ve Meclisi yok sayarak kapalı Maraş’ın bir bölümünü açtırttı. Ayrıca yıllar önce “göbek bağı” benzetmesiyle “asrın projesi” diye yapılan ve son dönemde arızalanan su boru hattına, tamirattan sonra yeniden bir açılış merasimi düzenlendi! Erdoğan, tüm bunları, mevcut Başbakan ve sağın en büyük partisinin adayı olan Ersin Tatar’ı yanına alarak ve devlet televizyonlarından yayınlatarak yaptı.

Seçim yasaklarının ihlali ve YSK kararlarına açıkça aykırı olan bu girişimler, aslında Tatar’ın yüzü suyu hürmetine değil, Kıbrıslı Türk halkının onurlu duruşunu gerektiğinde Türkiye’ye karşı da gayet iyi bir şekilde temsil eden Cumhurbaşkanı Akıncı’nın yeniden seçilmemesi için son çırpınışlar olarak okunabilir. Çünkü 74’ten bu yana süren asalaklaştırma, üretimden koparma, ekonomik bağımlılık, aşağılama, asimilasyon, yok sayma gibi baskılara ve son dönemde eklenen Sünni İslamlaştırma projesine rağmen Kıbrıslı Türk halkı hâlâ “Ben varım!” diyor. Barış istencimizle, kültürümüzle, sanatımızla, onurlu medyamızla, insan haklarımızla varız… Ve Kıbrıs sağı ile Türkiye hükümetinin tüm ayrıştırma çabalarına, böl-yönet politikalarına rağmen Türkiye halkları ile kardeşçe var olmaya devam edeceğiz.

kuzey-kibris-solu-kritik-secimi-degerlendirdi-ankara-nin-secim-rusveti-ters-teper-790836-1.
Ersin Tatar

TATAR’I DESTEKLEYEN AKP, BİAT ETMEYENLERİ DÜŞMAN İLAN EDİYOR

Celal Özkızan
Bağımsızlık Yolu üyesi

kuzey-kibris-solu-kritik-secimi-degerlendirdi-ankara-nin-secim-rusveti-ters-teper-790828-1.Erdoğan-AKP kendilerine boyun eğmeyen her kesimi “hainleştirdiği”nden, biat etmeyen Kıbrıslı Türklere de aynı yakıştırmayı yapmaları şaşırtıcı değil. Kendi toplumunun onurunu beş paralık eden Ersin Tatar’a destek olmaları anlaşılır bir şey.

Kıbrıs'ın kuzeyi parlamenter sistemle yönetildiğinden cumhurbaşkanlığı sembolik bir makam. Ancak, KKTC tanınmamış bir devlet olduğundan, gerek başbakanlık gerekse de dışişleri bakanlığı makamları uluslararası çevreler tarafından resmi muhatap olarak görülmüyor. Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerde Kıbrıslı Türk toplumunu temsil eden ve uluslararası çevrelerce de “toplum lideri” olarak kabul edilen makam cumhurbaşkanlığı makamıdır. Yani Kıbrıslı Türklerin iradesinin dış dünyaya açılabilen tek yüzü, cumhurbaşkanlığıdır. Özetle kuzey Kıbrıs’ın kendi iç yapısında parlamenter sistem gereği pek az yetkiye sahip sembolik bir makam olan cumhurbaşkanlığı makamı, gerek KKTC’nin tanınmamışlığı gerekse de Kıbrıs sorunu nedeniyle dış ilişkilerde önemli bir anlam kazanıyor.

VAR OLUŞSAL BİR SORUN

Cumhurbaşkanlığı makamının legal, uluslararası ve diplomatik anlamının yanı sıra, toplumsal ve siyasi bir ağırlığı da var. Bu ağırlığın üç temel gerekçesi var:

a) Genel seçimlerin aksine, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenler; gündelik hesaplardan, kısa vadeli çıkar hedeflerinden ve iç siyasetin kısmi, parçalı ve bölünmüş kaygılarından azade bir biçimde, görece daha ideolojik ve siyasi motivasyonlarla oylarını kullanıyorlar. Siyasi partilerin örgütlülük ağının ve teşkilatlarının “oy toplama kabiliyeti”, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde genel seçimlere kıyasla daha zayıf kalıyor, seçmen partilerden çok şahıslara ve o şahıslarda cisimleşmiş ideolojik ve siyasi anlamlara odaklanabiliyor.
b) Kıbrıslı Türkler için “var oluş” sorunu, Kıbrıslı Türk kimliğinin olağan bir parçası. Kökleri Osmanlı’nın adadan 19. yüzyılda çekilmesiyle oluşan boşluğa dayanan ve 20. yüzyılın ortasından itibaren Kıbrıslı Elen şovenizmine karşı iyice keskinleşen bir varoluş sorunundan söz ediyoruz. Bu sorun, 1974’ten sonraki geçici ve kısa süreli bir rahatlama evresinin hemen ardından bu sefer de Kıbrıs sorunu bağlamındaki belirsizlik, uluslararası tanınmamışlık ve en önemlisi de Türkiye hükümetlerinin Kıbrıslı Türkler üzerindeki ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi dayatmaları ile birlikte tekrardan keskin bir biçimde su yüzüne çıktı. Özelde Erdoğan’ın ve genelde AKP’nin kendine özgü hoyrat tavrı ise, yapısal anlamda zaten kuvvetli olan varoluşsal kaygılara konjonktürel anlamda da tuz biber ekti. İşte cumhurbaşkanlığı makamı, varoluş sorununun, bu soruna ilişkin kaygıların ve bu kaygıları haklı çıkaran dayatmaların yarattığı gerilimlere ilişkin hesaplaşmaların görüldüğü bir makam. Oylar da çoğu zaman bunun bilinciyle veriliyor.
c) Kıbrıs’ın kuzeyinde hükümetler istikrarsızlık, güvensizlik ve iradesizlik ile anılırken, cumhurbaşkanlığı makamı, sembolik düzeyde de olsa, Kıbrıslı Türklerin irade ve özlemlerinin daha dolaysız ve daha istikrarlı bir yansıması olarak kabul edilmekte. Bu da, bu makama toplumsal ve siyasi bir ağırlık bahşetmekte. Elbette “Kıbrıslı Türklerin iradesi”, homojen bir irade değil; çeşitli çelişkileri, çekişmeleri, gerilimleri ve kısmi uzlaşmaları içinde barındırır.

ERSİN TATAR ÇIKAR ÇEVRELERİNİN TEMSİLCİSİ

AKP ve Erdoğan destekli Ersin Tatar ile AKP’nin ve Erdoğan’ın düşman bellediği Mustafa Akıncı arasındaki rekabet de, bu varoluş sorununun ve ona içsel gerilimlerin bir ifadesi olarak görülebilir. Ersin Tatar, Kıbrıs’ın kuzeyindeki mevcut egemen yapıdan nemalananların; yani varoluş sorununun bizatihi kendisini, kendi varoluşlarının bir garantisi olarak gören kişilerin, yani mevcut durumun sürüp gitmesinden yana olanların adayı. Dahası, Türkiye hükümetlerinin dayatmalarını, dayatma olarak değil, kendi çıkarlarının bir “dayanağı” olarak gören bir zihniyetin tezahürü. Ortalama bir Mustafa Akıncı seçmeni ise; Kıbrıs’taki mevcut durumun sürmesinin Kıbrıslı Türkler için varoluş sorununun bırakın ortadan kalkmasını, aksine daha da pekişmesine yol açacağını; Erdoğan’ın ve AKP’nin dayatmalarının ise zaten Kıbrıs sorunundan ve Kıbrıslı Türklerin uluslararası tanınmamışlığından dolayı kendini sıkışmış hisseden Kıbrıslı Türkler için iyice kapana kısılmak anlamına geldiğini düşünen kişidir.

‘Toplumsal kesim” yerine “kişi” ifadesi bilinçli olarak seçildi, çünkü Akıncı’ya yönelik destek, Kıbrıslı Türk toplumu içindeki sosyoekonomik, etnik, kültürel ve siyasi ayrımları ve gerilimleri aşan ve belli başlı toplumsal kesimlere veya sınıflara indirgenemeyecek bir desteğe dönüştü. Böylesi bir bütünleşmesinin potansiyel anlamda sorunlu yanları olduğunu bir kenara not edelim (örneğin emek-sermaye çelişkisi bağlamında karşı karşıya gelen veya gelme potansiyeli bulunan toplumsal kesimlere mensup kişiler, Akıncı’ya destek konusunda yan yana durabiliyorlar); ancak, böylesi bir bütünleşmenin hayat bulmasını mümkün kılan o keskin varoluş sorununun ve kaygısının ciddiyetini de anlamış olalım. Zira Türkiye kamuoyu, Kıbrıslı Türklerin Erdoğan’ın ve AKP’nin buyruklarına boyun eğmemesini bir “Türkiye düşmanlığı” olarak geçiştirme kolaycılığı tarafından ele geçirilmiş ve gözlerini Kıbrıslı Türklerin kaygı, istek, özlem ve iradesine kapamış durumda.

Genelde Türkiye hükümetlerinin ve özelde Erdoğan-AKP yönetiminin dayatmalarına karşı çıkmak “hainlik” ile geçiştirilebilecek kadar kolay bir olgu ise, bugün Türkiye toplumunun yarısından fazlasının da “hainlik” yaptığı sonucuna varmak zor olmayacaktır. Erdoğan-AKP yönetimi, Türkiye’de kendilerine boyun eğmeyen her kesimi “hainleştirdiği”nden, kendilerine boyun eğmeyen Kıbrıslı Türklere de aynı yakıştırmayı yapması ve kendi toplumunun onurunu beş paralık eden Ersin Tatar’a destek olması elbette anlaşılırdır. Ancak Erdoğan ve AKP tarafından her gün dayatmalara ve “hain” yakıştırmasına maruz bırakılan Türkiye’deki muhalif kesimlerin de söz konusu Kıbrıslı Türkler olduğunda bir anda “Erdoğanlaşması”, Kıbrıslı Türklerin canını Erdoğan’ın ortaya koyduğu tavırdan bile daha çok acıtıyor.