Kuzey Kıbrıs’ta hükümet krizi ve Falyalı
Doç. Dr Yonca ÖZDEMİR
Bildiğiniz üzere Kuzey Kıbrıs salı gecesinden beri Başbakan Ersan Saner’in sosyal medyaya düşen videosu ile çalkalanıyor. Zaten uzun süredir krizlerle boğuşan Kuzey Kıbrıs siyaseti bu son olayla iyice karışmış durumda. Aslında Kıbrıs’ta yaşayanlar için aşırı şaşıracak bir durum yok. Özellikle iktidardaki sağ Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) mafya ile olan yakın ilişkileri biliniyordu ama kimse bunu pek yüksek sesle dile getiremiyordu. Şimdi bu son olaylarla her şey afişe oldu diyebiliriz.
İşin magazinsel tarafını bir kenara bırakıp siyaseten ne anlama geldiğini irdelemek çok önemli. Bu videodan anladığımız KKTC’nin sağ partilerinin (şimdilik bilindiği kadarıyla UBP ve Demokrat Parti) sadece Halil Falyalı ile yakın ilişkileri olduğu değil, ayrıca bu mafya liderinin bu partilerdeki siyasetçilere şantaj yapmaya çalıştığıdır. Peki, şimdiye dek bu ilişkiler mafya liderine ve bu siyasetçilere ne gibi menfaatler sağlamıştır? Müstehcen videolar karşılığından mafya lideri siyasetçilerden ne tip ayrıcalıklar koparmıştır ve kopartmaya çalışmaktadır? Derin bir siyasi yozlaşmışlığa işaret etmeleri sebebiyle öncelikle bu soruların cevabı aranmalıdır.
Kıbrıs’ta uyuşturucudan temin edilen para trafiğinin merkezinde olduğu iddia edilen Halil Falyalı Kuzey Kıbrıs’ta geniş bir kumarhane ve yasadışı bahisçilik ağını kontrol etmekte. Hatırlarsanız Sedat Peker mayıs ayında yayınladığı bir videoda eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ı hedef almış, onu Mehmet Ağar’la birlikte kokain ticareti yapmakla suçlamış, bu ağın destekçilerinden birinin de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olduğunu söylemişti. Peker, söz konusu videoda Halil Falyalı’nın da bu ağın merkezinde olduğunu iddia etmişti. Soygun, zorla alıkoyma, şiddet tehdidi ve ciddi darp suçlamalarıyla aranmakta olan ve sonra 14 Ekim’de polise teslim olarak cezaevine yollanan Falyalı’nın bu videoları az bir ceza almak için kullanmayı planladığı söyleniyor.
Bu kirli ilişkiler yumağının bu kadar açıkça ortaya çıkmış olması Kuzey Kıbrıs’ta hem siyasi bir deprem yaratmış durumda, hem de KKTC projesinin iflasına işaret etmekte. Daha geniş bir perspektiften bakarsak, dünyada tanınmayan, uluslararası hukukun dışında kalan ve de Türkiye’ye göbeğinden bağlı bu ülkeciğin Türkiye bağlantılı kirli işlerin merkezi ya da uzantısı haline gelmiş olması kaçınılmazdı diyebiliriz. İsviçre merkezli Ulusötesi Organize Suçlara Karşı Küresel Girişimi’nin daha yeni yayınlanan son raporunda Kuzey Kıbrıs’ın IŞİD’den petrol almaktan insan, silah ve mal kaçakçılığına kadar pek çok yasadışı işin mekânı olduğu açıklanıyor. Tabii bir de uyuşturucu kaçakçılığı var. Sadece Falyalı’nın Türkiye’de 10 dosyası olmasına rağmen şimdiye dek hakkında bir işlem yapılmamıştı. Amerika’da da Falyalı hakkında uyuşturucu ticareti ve kara para aklamaktan açılmış bir dosya ve yakalama kararı var. Ancak, Amerika KKTC’yi devlet olarak tanımadığı için Amerika ile Kuzey Kıbrıs arasında suçluların iade anlaşması bulunmuyor ve KKTC’den çıkmadığı sürece Falyalı iade edilemiyor.
Aslında her şey özellikle son bir senedir Kuzey Kıbrıs’ta tamamen kaybolmuş olan siyasi iradenin acı bir yansıması. Hatırlarsınız, geçen sene ekimdeki KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Türkiye alenen müdahale etmiş ve Ersin Tatar’ın kazanmasını sağlamıştı. Ardından UBP’ye de müdahale edip kurultaylarının yapılmasına engel olmuş, TC hükümetinin istediği kişinin, yani Ersan Saner’in başbakan olması sağlanmıştı. O günden beri Kuzey Kıbrıslılar kendi iradelerinin gasp edildiğini ve KKTC’nin tamamen bir Türkiye kuklası haline geldiğini hissetmekte. Fakat bu gasp edilmiş siyaset de kaçınılmaz olarak çıkmaza girmişti. Zaten hükümet azınlık hükümeti olduğu için Meclis bir süredir çalışmaz hale gelmişti. Hükümetin erken seçim tarihi belirmekte ayak diremesi sebebiyle 7 Ekim’den beri meclis toplanamıyor durumdaydı ve sonunda 13 Ekim’de istifa ettiler. Anlayacağınız zaten Falyalı skandalından önce ciddi bir siyasi kriz vardı. 30-31 Ekim tarihlerinde UBP’nin ertelenen kurultayı var. Saner’in kurultayda genel başkanlığa aday olması artık mümkün değil. Normal şartlarda Cumhurbaşkanı’nın derhal hükümet kurma görevini başka bir partiye vermesi ya da erken seçim tarihi belirlemesi gerekir. Ancak Cumhurbaşkanı Tatar hala düşmüş hükümeti görevde tutmakta kararlı. Adanın kuzeyi hiç olmadığı kadar büyük bir otorite boşluğu içinde. Kuzey Kıbrıs bu irade gaspından ve mafya ilişkilerinden nasıl sıyrılır bilemiyoruz ama mevcut durumun KKTC için çok ciddi bir meşruiyet krizi yarattığı kesin. Tatar’ın “iki devletli çözüm” ısrarı sebebiyle uluslararası arenada da artık muhatap bulamayan Kuzey Kıbrıslılar gün geçtikçe yurtlarının ve umutlarının ellerinden kayıp gittiğini hissetmekte.
*ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Programı