Lacan psikanalizde yöntem olarak yapısalcılığı kullanır. Bunu kazıdığımızda, bunun göstergebilime ve ardından dilbilime yaslanan bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz

Lacan’a ulaşan mektup

MURAT ÖZBEK

Edgar A. Poe’nun “Çalınan Mektup” öyküsü, karakter Dupin’in içinde yer aldığı bir dizi öykünün içerisinde dikkatleri fazlaca çekmiş olanıdır. Öyküde Kraliçe kendisine gelen bir mektubu önüne koymuşken ani bir şekilde bakanın odaya girdiğini fark eder. Bu esnada mektubu gizlemenin Bakan’ın (Öyküde aynı zamanda yüksek mevkili kişi olarak geçer.) dikkatini çekeceğini düşünüp mektubu masaya koyar, ama görünürde mektubun içeriği değil, yalnızca adres kısmı vardır. Bunun üzerine öyküde yüksek mevkili olarak tarif edilen kişi mektubun önemini sezip onu cebindeki bir başka mektupla değiştirir. Hikâyenin bu kısmını Paris Polis Komiseri’nden, Dupin’den bu mektubu bulması için istekte bulunurken, dinledik. Yani polis çalınan mektuba ulaşamamış. Komiser, mektubu aradıkları süreci anlatırken bakanın odasını nasıl didik didik ettiklerini detaylıca anlatıp okuyucuda bulunması artık imkânsız olan bir mektubun söz konusu olduğu hissini uyandırıyor. Tabii böyle bir imkânsızlığın talihini değiştirmek için bir büyücü gerekir. Yok eğer mektubu bulmak için hâlâ denenmemiş yol ve yöntem varsa bunu yapacak olan kişinin de sihirbaz olması gerekir. Yani mektubu bulacak kişi, okuyucunun gözünde tükenmiş olan ya da hiç var olmamış olan bir yol veya yöntem kullandığında olmayan bir şeyin gücünü arkasına almış olacak. Hikâyenin bu ilginç kısmını daha da ilginçleştiren gelişmeler de var. Mektubu çalan kişi kimliğini gizlememiş. Mektubun yerine bıraktığı şey bizzat mektubu kendisinin aldığını iletmek için bıraktığı mesajdır. Yani burada gizlendiğini gizlemeyen birinin peşine düşme söz konusu.


Üç Bakış Üç Yapı

Gelelim öykünün Dupin’in içinde yer aldığı bir dizi öyküden daha bilinir olmasına. Bu öyküye önem atfeden şey onun Lacan tarafından yapısalcı bir analizinin yapılmasıdır. Lacan bu öyküde üç ayrı bakışın -üç ayrı yapı- olduğunu söyler ve bu bakışları bir psikanalist olarak yapısalcı analize tâbi tutar. Bu üç bakışın birbirinin tekrarı veya birbirinin yerine geçen ve birbirlerini yerinden eden yineleme otomatizması üzerinden değerlendirir. Bu yer değiştirmenin önemi onun kuramının güvenilirliğinin bir testi olmasından gelir. Bu bakışların her biri imgesel, simgesel ve gerçek ile temsil edilir. Tüm bu işlemler bilinçdışının da bir dil gibi yapılandığını söyleyen Lacan’ın kuramının gücünü verir. “Yer”i bilinçdışı olarak kabul ettiğimizde, sihirbazın egonun savunma mekanizmaları olduğunu da kabul ederiz.

Bu üç bakış kabaca şöyle tarif edilir:

“Birincisi hiçbir şeyi görmeyen bir bakıştır: Kral ve polis.

İkincisi: Birincisinin hiçbir şey görmediğini gören ve sakladığı şeyin gizliliği konusunda kendisini aldatan bir bakış: Kraliçe ve sonra Bakan.

Üçüncüsü ise: İlk iki bakışın, gizlenmiş olması gereken şeyi, onu gasp edecek kişiye karşı korumasız bıraktığını gören bakış: Bakan ve nihayetinde Dupin.”
Böylece mektup öznelerarası yer değiştirmeyi sağlayan, böylesi bir gücü elinde tutan bir gösteren olarak belirir. Onun önemi ona gösterenin yerinin verilmesinden gelir. Özneler her yer değiştirdiğinde mektup kendi önemini yineleme otomatizmi olarak onaylar. Buradaki yapı aynaya bakan bebeğin kendi imgesiyle karşılaştığında neyle karşı karşıya olduğunun bilincinde olmamasının verdiği ruh haliyle eşdeğerdir. Ya da Donald W. Winnicott’un Oyun Ve Gerçeklik kitabındaki deyişiyle aynada yüzümüzü her incelediğimizde her şeyin yolunda olduğuna dair güvencemizi tazeleriz. Ama yüzümüzü incelemenin yerine güzel olup olmadığımızı kontrol ettiğimizde ve yüzümüzde güzel olmadığımıza dair yeterli kanıt bulduğumuzda her şeyin (Burada sözünü ettiğim her şey benliğe dair her şeydir.) yolunda olduğuna dair şüphenin giderilebileceği fikrinin aksine inanmak gerçekleşmeye başlamıştır.

Lacan’ın Yapısı

Bu kısa yazıda Lacan’ın tüm kuramına değinmem mümkün olmasa da yazının başlarında bahsettiğim sihir beklentisine “imgesel” üzerinden değineceğim. Lacan psikanalizde yöntem olarak yapısalcılığı kullanır. Bunu kazıdığımızda, bunun göstergebilime ve ardından dilbilime yaslanan bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Mesela bilinçdışı dil gibi yapılanmıştır ifadesini önemli kılan şey cümledeki “yapı” ifadesidir ki bundan dile olan bakışının göstergebilimle eşleştiği sonucunu çıkarabiliyoruz. Bu bakış açısında her şey göstergeler sisteminin toplamı olduğu için ruhsal yapıyı da buna dâhil edebiliriz. İmgesel ise ruhsal yapının kendini gerçekleştirme sürecinin erken safhası olarak ifade edilebilir. Hikâyenin tamamında Dupin bakanın odasına gider ve etrafı kolaçan ederken gözlerden hiç uzak olmayan şöminenin hemen üstünde hafifçe kırışmış halde mektubun (Hiç saklanmamış olan mektup) durduğunu fark eder. Burada sihrin gerçekleşmesini sağlayan bir diğer konu ise öykünün başlarında, hatta diğer polisiye öyküleriyle beraber Dupin’in analitik zekâsından, çözümleme yeteneğinden söz edilerek ona dair güçlü bir fikir oluşturulmasıdır, Poe tarafından. Ayna evresinin gerçekleştiği bir dönemle paralel olan imgeselden kendimizi diğer nesnelerden ayırıp öznelliğin yolunu bulmak için simgesele geçmemiz gerekir. Henüz geçmemişken gerçekleşen şey ise dış dünyayı kendimizin uzantısı olarak kavramamızdır. Dolayısıyla öyküde imkânsızı gerçekleştiren Dupin bir gösteren olarak bizde benliğimizin bir parçası olarak yer edinir. Lacan, Poe’nun bu sihir numarasını yaparken yeterince eğlendiğini ima etmekten geri durmaz.

Son olarak mektubun içeriğinin önemli olmamasının Lacan için önemi mektubun saf gösteren olarak gösterilen olmadan güçlü bir işleve sahip olmasıyla ilgilidir. Nitekim gösteren ve gösterilenden oluşan gösterge Saussure için bir a4 kağıdının iki yüzü gibidir, birbirinden ayrılamaz. Lacan’ın bu öykü üzerinden söylediği şey gösterenin öncelikli olduğudur. Bu da onu sadece psikanaliz içerisinde değil yapısalcılık içerisinde de farklı bir konuma oturtur.

*Jacques Lacan, “Çalınan Mektup Üzerine Seminer”