Son zamanlarda Türkiye’de reformlar yapılacağına dair çok laf ediliyor. Merkez Bankası (MB) Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanının değişmesinden sonra, iktidar tarafından gelen “reform yapacağız” açıklamaları piyasaları da çok memnun ediyor. Borsa İstanbul 1.400 puana dayandı, kurlar yatay seyrediyor filan. Hatta CDS primleri bile düşüyor. Kredi faizleri hızla yükseliyor ama olsun. Sonuçta birileri bedel ödemeden de düzlüğe çıkamayız değil mi?

Çarşamba günü MB Yeni Başkanı Naci Ağbal da yaptığı basın toplantısında MB’nin uygulayacağı para politikasında önemli bir sadeleşmeye gidileceğini, fiyat istikrarının en önemli hedef olduğunu, bunun için gerekli her tür adımı atacaklarını söyledi. Kur konusunda herhangi bir hedeflerinin olmadığını, kurun serbest piyasada arz ve talebe göre belirleneceğini de söyledi. Dün bu konuda yazılanlara bakarsanız piyasaların bu açıklamalardan ve MB’nin iletişim dilindeki değişiklikten duyduğu memnuniyeti görürsünüz.

Tabii “reform” sadece para politikasında yapılmayacak. Adalet Bakanı Gül’ün açıklamalarına baktığınızda hukuk alanında da önemli reformların yapılacağını, özellikle yargı bağımsızlığı konusunda her türlü tedbirin alınacağını söylediğini görürsünüz.

Sahi reform, değişim, yeni bir dönemin başlangıcı gibi ifadeler kimi heyecanlandırmaz ki? Yoksa siz heyecanlanmadınız mı? Neden? Gerçi ben de heyecanlanmadım; ama sizin neden heyecanlanmadığınızı merak ettim.

Dün bu satırları yazmak üzere bilgisayarın başına oturduğumda, arada bir de Twitter’a bakıyordum. Anayasa Mahkemesi üyeliğine Yargıtay kontenjanından seçilecek üyeye ilişkin bir seçimin sonucunu gördüm. Hatırlayacaksınız, eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, 27 Kasım’da HSK tarafından Yargıtay üyeliğine atanmıştı. Bu atama ile geldiği yeni görevine başlamadan, Yargıtay’da yapılacak AYM üyelik seçiminin salgın nedeniyle 18 Aralık’a ertelendiği duyuruldu.

Salgın koşullarında bir değişiklik olmamasına rağmen dün söz konusu seçim yapılmış. Ne tesadüftür ki bağımsız bir kurul olan HSK tarafından Yargıtay’a atanan Fidan, yapılan bu seçimde 107 oy alarak birinci seçilmiş. Seçime giren diğer iki aday ile birlikte ismi Cumhurbaşkanı’na bildirilecek ve Cumhurbaşkanı da bu isimlerden birisini atayacak. Bir sürpriz yapıp daha az oy alanlardan birisini mi atar, yoksa Yargıtay üyelerinin iradelerine saygı göstererek onlardan en fazla oyu alanı mı atar? Kimi atayacağını ben merak ediyorum. Tahminim o dur ki yargı bağımsızlığının tesis edileceğine ilişkin açıklamaların havada uçuştuğu, bu açıklamaların piyasalarda coşku ile karşılandığı bir dönemde, seçimde en fazla oyu almış olan aday atanır. Böylelikle yargı bağımsızlığının tesisi yönünde büyük bir adımın atıldığı da tescillenmiş olur.

Neyse, nasıl olsa atama sonucunu yakında öğreniriz. Biz yine “reform” konumuza dönelim.

Başka ne konularda reformlar yapılacak acaba diye düşünürken, yazının başlığına aldığım “laf” ifadesinin anlamları aklıma geldi. Söz, boş söz ve sonuçsuz yararı olmayan söz gibi birkaç anlamı var.

Atalarımız boşuna “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” demişler de “Ayinesi iştir kişinin söze bakılmaz” dememişler.

Lafla peynir gemisinin yürümeyeceğine inanan bir toplumun, hepimizin içinde olduğunu sürekli söyledikleri Türkiye gemisinin lafla yürüyeceğine inanmasını bekleyelim mi?