Siyasal, toplumsal ve rejim açısından tam bir çürüme yaşadığımız şu dönemde, “cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” çağrısı yükseltilmeli.

Bu çağrı, mevcut cumhuriyeti aşan, onu demokratikleştirecek ve gerçek laiklikle buluşturma hedefine sahip olmalı. Tepeden inmeci modellerin aksine, aşağıdan yukarıya halka dayanan, kamucu, sosyal, demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir devlet anlayışıyla savunmamız hayati önem taşıyor.

Çünkü 1946’lardan sonra İslamizasyon ekseninde muhafazakar ve milliyetçi eksendeki eğitim ve siyaset anlayışı ile bugün tek adam anlayışına dayalı mezhepçi rejim inşasına gelindi. “Kemalizm ile hesaplaşmak” hedefi üzerinden esasen, laiklik düzenin kurumsallaşmasını, demokratik cumhuriyet fikrinin toplumsallaşmasını ve çoğulcu demokratik kültürün inşasını ve kurumsallaşmasını çok yönlü bir kuşatma altına alınmıştır.

İslamcılık ve sermaye kuşatmasını önce eğitime, yani okul bahçesine kurdu. Cumhuriyet fikri yerine teokratik rejimlere özenecek, yeni Osmanlıcılık fikri burada, yeni dindar neslini, tek adam iktidarı üzerinde buradan meşrulaştırmak istiyor.

Sermayenin yeşillenerek el değişimi ile devam eden süreç, kamu hizmetlerinde din bürokrasisinin daha etkin hale getirilmesi, MEB Din Öğretim Genel Müdürlüğünün bütçesi, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinin seviyesine taşınarak, “dindar nesil” laiklik ve demokratik cumhuriyet fikrine karşıt olarak yetiştiriliyor.

Anayasada “Türkiye İslam Devletidir” yazmasa da, kamusal, siyasal ve toplumsal alanda İslamcılık merkezli dinselleşmenin yaygınlaştığına, yoğunlaştığına ve kurumsallaştığına tanık oluyoruz.

Gelecek kuşakların hakları için, nasıl bir Türkiye ve hangi cumhuriyeti savunacağımız önemlidir.

Çocuklarımıza borçlu olduğumuz gerçek laik, demokratik, çoğulcu, sosyal ve kamucu bir devlet ve cumhuriyet fikrini savunmak tarihsel bir sorumluluk ve görevdir.

Geçmişi aşma perspektifinden yoksun, onu tabulaştıran ortodoks, etnik milliyetçiliğe dayalı ulusalcı yaklaşımlar ve onun tam zıttı bir savrulmaya sarılan “Yetmez ama Evet” düşüncesi buna engeldir.Her iki siyasal odak da AKP’nin bu güce erişmesinde, doğrudan ve dolaylı destek olmuşlardır.

Çoğulcu, laik ve demokratik bir cumhuriyette, herkesin vatandaşlık esasına dayalı temel hak ve özgürlüklerini, eşit haklar ilkesiyle koruyan düşünceyi inandına savunanlara karşı, AKP’den “medet”umanlar, tekçi, dinci ve mezhepçi rejim inşasına taşeronluğu seçtiler.

2003 ve 2010 dönemin takiyeci “Ilımlı, ileri demokrasi” ruhuna teslim olanlar, adeta AKP’nin sözcüsü haline geldiler. Medyadan, “Yetmez ama Evetçi”lere, “sol liberaller”den, “aydınlarına” eleştirel düşünce, laikliğin evrensel değerlerine, bilimsel ve demokratik eğitime karşı, adım adım siyasal İslamcı hedeflerini ümmetin birliği için seferber eden AKP iktidarının ve neo liberalizmin açık ajandasına kendilerini kurban ettiler.

Etnik milliyetçilik ve dinsel ümmetçilik üzerinden inşa edilen bir devlet yerine, dili, dini, ırkı, kültürü, cinsiyeti, düşüncesi ve felsefesi ne olursa olsun, her vatandaşı eşitçe kucaklayan, insan onuruna, insan haklarına dayalı, demokratik, laik ve çoğulcu bir parlamenter yönetim anlayışının önemi, çürümenin yaşandığı, dincilik ve sermaye işbirliği ile içi boşaltılan cumhuriyetin demokrasi ve laiklik ekseninde kazanılmasının, bu dönemde ne kadar elzem hale geldiği tartışma götürmez.

Demokratik cumhuriyet demek, hiçbir kişiye, aileye, zümreye, dine, mezhebe ya da ırka ayrıcalık tanımayan, her bir bireyin eşit haklar ve eşit vatandaşlık temelinde varolduğu düzendir.

Çocuklarımıza bırakacağımız cumhuriyetin mirasında, egemenlik hakkı da önemlidir. Egemenliğin hiç bir koşulda tanrıya, camiye ya da tek adam rejimine değil, din dışı olan kamucu, laik ve demokratik devletin asli sahibi halka ait olmasını sağlamaktır.

Çok kültürlü, çok dilli ve çok inançlı toplumsal çeşitliliğimizi, monist ve tektipçi rejime kurban etmemek için, “cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” ilkesine sarılmalı.

Çoğunlukçu değil, çoğulcu demokratik cumhuriyeti, herkesin herkesle üzerinde uzlaştığı toplumsal mutabakat metni, siyaseti ve kültürü ile toplumsallaştırmalı.

Tarih tabu değildir, cumhuriyeti, cumhuriyetin kurucu iradesini, kazanımlarını, kayıplarını gerçekçi bir sorgulamaya, eleştiriye tabi tutarak, başarı hikayelerindeki haklarını teslim ederek, aynı zamanda bu tarihsel kazanınlarıda koruyan bir yerden aşma hedefiyle, demokratik cumhuriyeti laiklik ekseninde inşaya soyunmalıyız.