Nakşibendi tarikatının dört halifesinden biri sıfatını taşıyan Abdülkerim Çevik geçtiğimiz günlerde öldürüldü. Ardından, Bakanlar, milletvekilleri, valiler yasa boğuldu. İktidar medyasında, yüzlerce davayı ‘şeriat usulüne göre’ çözüme kavuşturan hoca olarak Çevik’in arkasından övgüler düzüldü. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da yapılan bir toplantıda ‘şeriat ilan edilmesi’ tartışıladursun, şeriat hayatın pek çok alanında tarikatlar eliyle ve elbette devletin koruması altında- yürürlükte!

***

Diyanet’in faiz fetvası; cübbeli cübbesiz pek çok muşmula suratlının televizyon ekranlarını kaplayarak bu fetvanın doğruluğuna yanlışlığına ilişkin tartışmaları; Erdoğan’ın İsmailağa ziyareti de başka bir şey ifade etmiyor. Emperyalizmin tezgahında büyütülmüş bu tarikatlar, yıllarca devlet eliyle bir sivil toplum organizasyonu olarak tanımlanarak meşrulaştırılmaya; bu yolla toplumsal, siyasal ve ekonomik alanda etkin kılınmaya çalışıldı. Gelinen noktada da devlet iktidarından pay alan bu yapılar; faşist iktidar blokununun toplumsal alandaki etkin güçleri olarak konumlanıyor. Devletin bir parçası haline gelmiş bu yapıların gerektiğinde (Erdoğan’ın kamu güvenliğini sağlamak üzere resmi güçler yetmiyor dediği) rejimin karanlıktaki yedek güçleri de olduğu akılda tutulmalı.

***

Zayıflayan iktidar bloku açısından tarikatlar bugün ayrıca bir önem teşkil ediyor. AKP’nin bir iç parçalanma sürecine doğru girmesi etki alanındaki tarikat-cemaat yapılarının da bundan etkilenmesi ihtimalini ortaya çıkarıyor. Taban hareketliliğini de kaybetmeye başlayan AKP açısından bu kesimleri konsolide etmek, önümüzdeki dönemin stratejisinde önemli bir yer tutuyor. Bu yüzden iktidar bir yandan şiddet ihtimaline vurgu yaparak muhalefet üzerinde baskı kurmaya yönelirken öte yandan da doğrudan şeriat ve din ekseninde toplumu kutuplaştıracak politikaları devreye sokuyor ve tam da burada tarikatlar özel bir önem kazanıyor.

***

Devletin ve toplumun hücrelerine işlemiş bu karanlık yapıların varlığı ve oluşturduğu riskler ortada. Muhalefet blokunun ise sağa yönelmiş politikaları çerçevesinde, tarikat-cemaatlere dahi açılmaya varan yönelimleri ise malum. Bunu yapabilmek için de şimdi laikliği bir kenara bırakma lakırdıları bir siyasal strateji dehalığı olarak öneriliyor. Hadi laikliği bir kenara bırakalım; tarikat yurtlarında cehennem yaşatılan, 5 yaşında zorla başı kapatılan çocukları; cahil bırakılmış toplumun dini duygularını sınırsız sömürerek -her türlü pisliğin taştığı- tarikatları bir yana bırakalım... Hep beraber halkın geleceğini pençesi altına almış bu karanlık düzenlerini değiştirecek bir mesihi bekleyelim... Hoş bu sıralar iktidar kanadından yükselen seslere bakılırsa onun da eli kulağındaymış...

***

Bunları da, hani şu sağ-sol yok liberal safsatalarını bir yana bırakalım... Ülkeyi bu karanlığa sürükleyen milliyetçi, gerici sağcılığın her türüne karşı; laiklik mücadelesini okullar başta olmak üzere toplumsal hayatın her alanında savunmadan bu karanlık rejimle mücadele edilemeyeceği bilelim, onun için birleşelim!