Aşağıdan yukarıya yeni bir nesil yetiştiriliyor. Bu yeni rejim kendisinden olmayan herkese ve her şeye teokratik aklın hüküm kıldığı çağdışı bir yelpazeden saldırıyor. Toplumsal yaşamın öncelikli belirleyeninin din olması isteniyor

Laikliği (yeniden) kazanacağız!

CANAN KAFTANCIOĞLU
Dr., CHP PM üyesi

Uzun uzadıya yazdım önce. Laiklik kelimesinin latince “laicos”, yunanca “laikos” kelimesinden türediğinden tutun da, laikliğin belirli dönemlerde yapılmış tanımları ve Atatürk’ün laiklik hakkındaki sözlerini alt altta sıraladım. Tanımlar, sözler derken ciddi bir yekün tuttu. Eskiden kitapları karıştırır sayfalar arasında boğulurken, gelişen teknolojiyle, neredeyse bir tıkla ulaşabildiğimiz terminolojik kavramlar ve tanımlar önemini yitirdi birden. Yanlış anlaşılmasın laikliğin tanımlanması konusunda yazılan ve söylenenler önemsiz olduğundan değil, AKP programında yer alan ve laiklikle ilgili, aşağıda alıntıladığım cümleleri okuyunca meselenin tanımlarla ilgili olmadığını bir kez daha fark ettiğimden. “delete” tuşunun hakkını verdim haliyle. Laiklik düşmanları da iş yazmaya/söze gelince riyakarca neredeyse bizlerle aynı cümleleri kurabiliyor.

AKP programında;

• Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.

• Partimiz, dini insanlığın en önemli kurumlarından biri, laikliği ise demokrasinin vazgeçilmez şartı, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olarak görür. Laikliğin, din düşmanlığı şeklinde yorumlanmasına ve örselenmesine karşıdır.

• Esasen laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını ancak inançsız insanların da hayatlarını tanzim etmelerini sağlar. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir.

• Partimiz kutsal dini değerlerin ve etnisitenin istismar edilerek siyaset malzemesi yapılmasını reddeder. Dindar insanları rencide eden tavır ve uygulamaları ve onların, dini yaşayış ve tercihlerinden dolayı farklı muameleye tabi tutulmalarını anti-demokratik, insan hak ve özgürlüklerine aykırı bulur. Öte yandan dini, siyasi, ekonomik veya başka çıkarlara alet etmek veya dini kullanarak farklı düşünen ve yaşayan insanlar üzerinde baskı kurmak da kabul edilemez.” diye yazmakta.

Birçok konuda olduğu gibi laiklik konusunda da asıl mesele ne söylendiği ya da yazıldığından ziyade ne yapıldığı, neden yapıldığı ve nihai amacın ne olduğu. Öyleyse, tanımları bir kenara bırakıp yaşam pratiğinde neler olduğuna bakalım. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın 25 Nisan 2016 tarihinde söyledikleri malumun ilamı aslında.

Ne demişti İsmail Kahraman? “Dediğimiz gibi bu anayasanın herhangi bir yerinde Allah lafzına rastlanmıyor ama anayasalar inanca göre tasnif edildiğinde bu 1982 Anayasası da 1961 Anayasası da dindar anayasalardandır. Neden mi? Diyanet İşleri Başkanlığı idare içerisinde vardır. Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı, din dersi zorunludur ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik zaten yeni anayasada olmamalıdır.”

Siyasetin puslu havasında, günümüzün moda deyimiyle at izinin it izine karıştığı günlerde bu laiklik düşmanlığı neden? Uzun yıllardır laikliğin yok edilmeye çalışılması son yıllarda da bu konu da azımsanamayacak yol alınmış olmasının altında yatanlar neler? Ve son olarak, kaybettiğimiz laikliği yeniden, nasıl kazanacağız?

Tersten başlayalım. Cumhuriyetin bütün kazanımları ve kurumlarını yok ederek adım adım siyasal islamın taşlarını döşeyen AKP, laikliği, hayata geçirmek istedikleri siyasal islam rejiminin önündeki en büyük engel olarak görmüştür ki bu doğru bir tespittir. Zamanında “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları atan, birilerinin “ laikçi teyzeler” diye aşağıladığı kesim AKP’nin nihai amacını o günden görenler ve bunun olmaması için mücadele verenlerdi. Bugüne gelindiğinde o laikçi teyzelere hak teslimi yapmak lazım. Yine o dönemler “Memleketin tek meselesi laiklik mi?” diye soranlar ise AKP’nin siyasal islam yolunun kolaylaştırıcılarıydı.

Evet memleketin tek ve en büyük meselesi laiklik aslında. Memleketin diğer bütün meseleleri laiklik ile bir şekilde ilintili. Laiklik tek başına ve sadece kendinden menkul bir kavram değil. Dayandığı cumhuriyet rejiminin önemli teminatlarından biri olmanın yanı sıra yaşamımızın her alanına temas etmekte. Laik eğitimin olduğu bir toplumda dindar ve kindar nesiller yetişemeyecek, daha dört yaşında sokakta oynaması gereken bebeklerimize sübyan okullarında din eğitimi veriyoruz adı altında telaffuz bile edemediği zırvalar ezberletilmeyecektir. Laik bir ülkede işçilerin “bu kadarına şükür” diyerek daha fazla sömürülmesinin önüne geçilecek emek ucuzlatılarak vahşi kapitalizm semiremeyecektir. Kadın sömürüsü de imkansız hale gelecektir. Örneklerde görüldüğü gibi hukuktan eğitime, iş hayatından köydeki işçisine kadar herkese, her şeye dokunuyor laiklik. Ve yine islamcı faşizmin büyük bir kararlılıkla oluşturmaya çalıştığı biat eden toplumun önünde ki en büyük engel.

Akıl ve bilim yerine dini referans alanların, dini de siyasi çıkarları uğruna suistimal edenlerin laiklik düşmanlığı şaşırtıcı değil. Ancak kendini solda tanımlayan, seküler bir kesimin laikliği modası geçmiş bir kavram gibi görmeleri anlaşılır değil. Laiklik ve sekülarizm eşitlenir oldu son zamanlarda. Halbuki sekülarizm bilim ve aklın hedeflenmesi, laiklik ise din, ırk vb. ilişkilerin insanları kastlaştırmaması, ötekileştirmemesini içeriyor daha çok. Devlet ve politika dinsel doktrinlerle yasalar koyamaz ve taraftar toplayamaz. Gerçekçi ve bilimsel analizlerle politika ve yasa yapmak önerilir. Böylece insan odaklı, toplumsal çatışmaları azaltan bir yönetim şekli amaçlanır. Bugün karşı karşıya olduğumuz durum bunun tam tersi. Sistem kendini laikliğe saldırarak, laikliği yok ederek yeniden inşa ediyor. Rejimin yapı taşları dinsel motiflerden oluşuyor. Toplum din eksenli bir şekilde yeniden biçimlendiriliyor. Eğitim sistemi bu dönüşümün en önemli mecralarından biri. Aşağıdan yukarıya yeni bir nesil yetiştiriliyor. Bu yeni rejim kendisinden olmayan herkese ve her şeye teokratik aklın hüküm kıldığı çağdışı bir yelpazeden saldırıyor. Toplumsal yaşamın öncelikli belirleyeninin din olması isteniyor. Din olması isteniyor ki yeni rejim kendi politik özneleriyle ebediyete kadar memleketin muktediri olabilsin. Ebediyete kadar saraylarda saltanatlıklarını sürebilsin. İsteniyor ki işçi sınıfı, yoksullar bu hamaset yüklü toplumsal, siyasal ve sosyal dönüşümden patronlara karşı isyan etmeyi tamamen unutuncaya kadar etkilenerek etkisizleşsin, lümpenleşsin. Çarklar dönsün, fabrikalar üretsin, sendikalar ya kapansın ya da tamamen egemenlikleri altına alınsın. Kimse isyana teşebbüs dahi etmesin. Patron nasıl olsa alnının teri kurumadan “kendince” işçinin hakkını verecektir.

Bu rejim, bu yeni yapı, bu ısrar sürdürülebilir değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu mekaniği bunu ebediyete kadar bünyesinde bir ur gibi taşımaz, taşıyamaz. Uğruna hayatlarını feda ederek kurdukları bu Cumhuriyet’in asli dayanağı laikliktir. Kadını kadın kılan, özgürlüğü ciğerlerimizde hissetmemizi sağlayan laikliktir. Emeğin cumhuriyetinin olmazsa olmazı laikliktir. Yoksulun hakkının, kız çocuğunun eğitiminin, işinin, geleceğinin zarureti laikliktir. Gökyüzünün ve yeryüzünün arasındaki bu en güzel topraklarda insanca, kardeşçe, hür yaşamanın da olmazsa olmazı laikliktir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yiğit evlatları, cesur kadınları dedelerinin ve ninelerinin türlü cefayla kazandığı güzel Cumhuriyet’i de laikliği de sonuna kadar savunacak ve AKP iktidarının yok etmeye çalıştığı laikliği yeniden kazanacağız!