Meclis başkanı yeni anayasada laiklik ilkesinin olmaması gerektiğini ve dindar bir anayasaya ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Sıradan bir açıklama değildi bu. Türkiye’deki İslamcıların gerçek niyetlerinin ilk kez en tepeden, kurumsal bir şekilde dile getirilmiş haliydi. Anlaşılan o ki toplumsal ve siyasal yaşamı dini referanslar doğrultusunda belirleyen, gericiliği bir devlet politikası haline getiren İslamcılar bunun adını net bir şekilde koyma niyetinde.

Şaşırtıcı değil. İslamcıların genel ruh hali böyle. Yok birbirilerinden farkları. İktidara kurulduktan sonra ilk icraatları hep toplumsal düzeni dini referanslar doğrultusunda yeniden inşa etmek oluyor. Mısır’da da bu böyleydi Tunus’ta da, Gazze’de de. Irak ve Suriye’nin İslamcıların eline geçen bölgelerinde de benzer durum söz konusu. İran, Afganistan, Pakistan hakeza.

Şimdi Türkiye’yi de bu listeye eklemlemek istiyorlar. Yeni bir heves değil bu. Yetmişlerden bu yana hayata geçirilmeye çalışılan bir tasavvur. Yeniden ısıttılar, Meclis Başkanı üzerinden bu fikriyatı alenileştirmek, toplumun nabzını ölçmek istediler. Tepkiler üzerine şimdilik geri adım atmış gibi gözükseler de yeniden karşımıza çıkmaktan imtina etmeyeceklerdir kuşkusuz.

•••
Dinci gericiliğin hayatları kararttığı coğrafyamızda laiklik ekmek gibi su gibi yaşamsal bir öneme sahip. Laikliğin kırıntısının dahi ne kadar önemli olduğunu anlamak için yanı başımızdaki coğrafyaya, Ortadoğu’ya, bakmak yeter. Bakılsın ki “Laiklik mi kaldı ya”, “neden bu kadar telaşa mahal veriyorsunuz” tarzı durumu önemsizleştiren sinik tavırlara paye verilmesin.

Mübarek sonrası Mısır’da işbaşına gelen İslamcıların ilk icraatı ülkenin şeriatla yönetileceğini ilan etmesiydi. Haziran 2012’de Mübarek’in yerine seçilen Mursi, 1 yıl 4 gün süren iktidarı sırasında önce kendisine diktatörlük yetkileri tanıyan kararnameyi yayımladı, ardından da işi Mısır’ın şeriatla yönetileceğini ilan etmek oldu. Jet hızıyla hazırlanan yeni Anayasa taslağının ikinci maddesinde, “Şeriat kurallarının hukukun temeli olduğu” belirtildi. 236 maddelik yeni Anayasa taslağı beklendiği üzere ülkeyi ayağa kaldırdı. Haftalar süren eylemler yapıldı, güçlü bir karşı duruş örgütlendi. Tepkiler ve protestolar sonrasında Sisi yaşanan krizi fırsata çevirdi Mursi devrildi ve şeriat anayasası başarıya ulaşamadı.



Benzer şekilde Tunus’ta da Zeynel Abidin Bin Ali sonrasında iktidara gelen En Nahda Hareketi’nin başarısızlıkla sonuçlansa da ilk icraatlarından birisi “laikliği” ve “şeriat”ı tartıştırmak oldu. On bir milyonluk ülke Mısır gibi uçurumun eşiğine geldi, ama Mısır’dan farklı olarak direksiyon kırmasını bildi. Seçimle iktidara gelen İslamcı parti Nahda, protestolar üzerine İslami referanslardan, yani ‘şeriatın yasaların kaynağı olması’ talebinden vazgeçti. Öyle ki en sonunda En Nahda lideri Raşid El Gannuşi yeni Tunus anayasası taslağında ‘şeriat’ın yer almadığını bizzat kendisi açıklamak zorunda kaldı. Sonrasında ise En Nahda’dan aldıkları cesaretle Selefiler ‘Laikliğe yeter, İslam şeriatı istiyoruz’ sloganlarıyla sokaklara çıktılar.

Gazze’de ise 2007’de yönetime el koyan Hamas önce solu tasfiye etti, ardından da hemen akabinde “Bir devletimiz olmadığından şeriat ilan edemiyoruz, ancak bu bizim İslami bir toplum kurmamıza engel değil” diyerek İsrail ablukası altındaki bu küçük bölgede İslami toplum inşasına girişti. Kadın ve erkeklerin el ele tutuşmasının yasaklandığı, çarşafa girmenin zorunlu olduğu bir yönetim. Yaşam tarzı ve gelenekler şeri hukuka göre dizayn edilmiş. Ticaret, düğünler, boşanmalar hepsi şeri kurallara göre.

•••

Mısır, Tunus, Gazze örneklerini çoğaltmak mümkün. İran’a, Afganistan’a, Pakistan’a ya da halihazırda IŞİD kontrolündeki bölgelere kadar ise gitmeye gerek yok. Görülecektir ki laiklik tüm Ortadoğu bölgesinin olmazsa olmazlarındandır.

Laikliğin fiilen çoktan yürürlükten kalktığı bir ülkede Meclis Başkanı’nın, “Laikliği kaldıracağız” açıklamasının infial yaratmasının nedenlerinden birisi de bu yaşanan örneklerdir. Halklar o laikliğin kırıntısı için dahi olsa bedeller ödemeye hazır. Bu vesileyle sıkça yapılan bir yanlışa da düşmemek lazım. İslamcılarla teorik bir tartışmaya girmenin bir manası yok. Laikliği tartıştırmanın da.
İnsanlık tarihi de göstermiştir ki iki şeyle müzakere yapılmaz: Dinci gericilik ve faşizm. İkisiyle de sadece mücadele edilir.