Size laikliğin tanımını yapamam, ama bildiğim kadarıyla tarifini yapabilirim. Laikliğin tanımını yapamam, çünkü laiklik tanımlanabilecek bir kavram değil. “Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtme veya açıklama” anlamındaki tanım, bir kavram olan laiklik için geçerli değil. İnsanın kendisiyle, ailesiyle, diğer insan ve topluluklarla, devletle, bir bütün olarak doğayla (ayrıca hayvan, bitki, toprak, su vs. ile), evrenle ilişkisini düzenleyen laiklik kavramı için her tanım eksik kalır. Oysa TDK’nin “tanım” tanımına göre tanım “eksiksiz” olmalı.

Laikliği tanımlamak, hatta yeniden tanımlamak gerek diye ısrar edenler, her halükarda eksik kalacak tanımla laikliğin sınırlarını çizme, kavramın kapsam alanını daraltma derdindedir. Bunlar, yaptıkları tanımda muhtemelen kavrama anlam veren alt kavramları da dışarıda tutacaktır. Örneğin bilgiye, bilgi kullanarak üretilmiş düşünceye atıf yapılmayacak. Bu durumda yapılan şey tanım değil, tarif olacaktır. Sonunda ortaya etsiz çiğköfte gibi bir şey çıkacaktır.

Etsiz çiğköfte, zabıtanın gerçek çiğköfteye hile katan sahtekârlarla baş etmenin yollarını bulma yerine çare olarak onu değiştirmesi sonucu ortaya çıktı. Evet, elle yoğrulmamış, etsiz ve ritüelsiz bir yiyecek olan “etsiz çiğköfte”, ucuz ve pratik oluşuyla fasfood yiyecekler arasındaki yerini aldı. Halkımız kısa sürede bu ucuz yiyeceği benimsedi. Fakat fabrikada karılmış ve her köşe başında leğen içinde gördüğünüz bulgur kümesi asla çiğköfte değildir.

Laiklik, sosyal hayatımızı planlayan bir yaşam ilkesi olmaktan çıkartılmaya çalışılıyor. Savunma refleksi kırılmış kimi sol sapmaların icat ettiği “özgürlükçü laiklik”, “inançlara saygılı laiklik” dün de Ahmet Davutoğlu tarafından kullanıldı. Davutoğlu, “Otoriter bir laikcilik anlayışı değil, özgürlükçü bir laiklik anlayışına anayasamızda yer vereceğiz” diyerek laikliği herhangi bir yönetim biçimine dönüştürdü. Laiklik bir yönetim biçimi değildir ki otoriteri, özgürlükçüsü, saygılısı, saygısızı olsun; laiklik zaten yönetim biçimlerini demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, saygılı olmaya zorlar. Laikliğin kitabını yazmış kişi (Henri Pena – Ruiz, Laiklik Nedir?) “açık laiklik”, “özgür laiklik”, “çoğulcu laiklik” gibi kavramların laikliğin “yapısının ve gereklerinin gözden kaçırılması” olarak açıklar.

Meclis başkanı, bu kavramı kullanmayalım diyerek köklü bir çözüm öneriyor. İsmail Kahraman gerekçesini fiili durumla açıklıyor: “Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.” Başbakanın “özgürlükçü laiklik anlayışına anayasamızda yer vereceğiz” açıklaması ile cumhurbaşkanının “inancımı istediğim gibi yaşıyorsam mesele bitmiştir” demesi laik çevreden yükselen sesle birleşiyor gibi gözükse de mevcut haliyle bu kavramın Sünni Müslümanların güvencesine dönüştüğünün onlar tarafından da kabulü anlamına geliyor. Laikliğin bulunduğu kanun maddeleri artık bu kavramın sahiplerine değil, karşıtlarına hizmet ediyor.

Erdoğan’ın sorun olarak görmediği demokratik her kavram, pratikte anlamını yitirmiş demektir. Anayasada yer alsa bile o bizim uğruna mücadele ettiğimiz laiklik olmayacaktır. Mevcut Anayasa’da laiklik kapı gibi duruyor! Yılmaz Özdil “Götün yiyorsa dene” derken laiklik sözcüğünün Anayasadaki yerinden edilemeyeceğini kastediyorsa rahat olsun böyle bir şey olmayacak. Çünkü laiklik artık hukuki metinlerde kavram olarak değil, sözcük olarak geçiyor ve AKP bundan rahatsız olmaz. İçinde bulunduğumuz durumu, AKP’nin neden laiklik sözcüğünden rahatsızlık duymayacağını laikliğin en sık kullanıldığı mevzuatlarla yönetilen Milli Eğitim Bakanlığı tarafından dün yapılan TEOG sınavıyla izah edeyim:

Dün ve önceki gün yapılan Temel Eğitimden Ortaöğretme Geçiş (TEOG) sınavında sorulan her altı sorudan biri İslam diniyle ilgiliydi. Bu gün dur desen bile önümüzdeki elli yıla damgasını vuracak öğretmeninden akademisyenine, kamu bürokrasisinden özel sektör yöneticisine, muhtarından milletvekiline toplum yaşamına yön verme gücünü kullanacak kişilerin sıralamanın neresinde rol alacağını bu sorular belirleyecek.

Sınavlar, her ne için yapılıyorsa oraya seçilecek kişilerin seçimi ve sıralamasında kullanılan teknik bir işlem olsa da esasında eğitim sisteminin tüm ayaklarını denetler; öğrenenin nereye odaklanması gerektiğini de belirler. Bu yönüyle seçme ve sıralamada din bilgisinin belirleyici olduğu sınavlar, yönetileni de yönetenin mizacına uygun hale getirir. Bir örnek:

“İnsan, hayatı boyunca birçok şeyle karşılaşır. Bunlardan bazıları kendi iradesiyle bazıları ise başka sebeplerle gerçekleşir. İnsan, gücü oranında görev ve sorumluluklarını yerine getirir. Kendisini aşan durumlarda ise Allah’a sığınır ve Allah’tan yardım diler. Böylece insan, gönül rahatlığı içerisinde huzurlu bir şekilde hayatını devam ettirir.”

Bu metinde vurgulanan kavramlar aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?

A) Kader ve rızık B) Kader ve ecel C) Kader ve tevekkül D) Kader ve yaratma

1 milyon 174 bin 427 öğrencinin kariyeri, kendilerini aptallaştıran bu ve benzeri sorulara vereceği yanıta bağlı. Laik eğitim, öğrenciyi tevekküle sevk etmez; ona, kendini aşan durumlarda diğer insanlarla birlikte davranmayı önerir, mutsuzluğa, mutsuz olmasına sebep olanlara rıza göstermez, aksine hesap sorar; öğrenciye, insanın kendi iradesi ve bilgisi ile bireysel ve toplumsal hayatını planlamada kullanacağı yol ve ilkeleri gösterir.

Eğitim sistemi laik olmayan devlet, kıçına da yazsa laik olamaz. Çünkü laikliğin tarifinde bulunan insan ve bilgi inşa edildiği yerde yıkılmaktadır.

Önce hayatı kavramsallaştırmak, korumak gerek, sözcüğü yazacak yer bulunur.