Halkların arasındakİ İlİşkİlerİn tarİhİ aslında bİr hafıza yaratıyor. Tıpkı okuduğumuz Rus romanları gİbİ ama daha kanlı canlı bİr hafıza

Laleli ve Puşkin

> KEMAL CAN KAYAR kemalkyr@gmail.com

“Laleli’de çalışmak dünyanın yarısını görmektir” diye bir söz vardır. Laleli, sırtını yasladığı Kumkapı’dan gelen keman sesi eşliğinde, terden sırılsıklam olmuş gömlekleriyle dolaşan arabacıları, “Bajavusta, Basmatri Madam” diye müşteri çekmeye çalışan tezgahtarları, kaçak işçi dolu depoları, sokaklarında gezen 72 milletten insanı, sararmış otel lobilerinde müşteri bekleyen fahişeleriyle dünyanın diğer yarısıdır. Cemal Süreya’nın yazdığı, “Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız” dizesi, Cemal Süreya’nın da Laleli’yi dünyanın geri kalan kısmından ayırdığına delil olarak gösterilebilir.

Laleli Sovyetler Birliğinin yıkıntıları üzerinde filizlenen acı umutlar tarlasıdır. Dünyanın en büyük felsefi ve iktisadi sistemini ayakta tutamayan Sovyet halkı Laleli’de kapitalizmin en laçka haliyle yüzleşecektir. 93 Harbi’nde mitralyöz çığlıklarından yanına yaklaşılamayan Rus insanına yüz sene sonra Laleli caddelerinde pandik atmaya tenezzül edilecek, yüz yıllardır sıcak denizlere inme takıntısı olan Rus halkı gerçek anlamda ayağını sıcak suya ilk Laleli’de sokacaktır. (Tabii parasını ödeyerek)

Laleli aslında büyük bir travmanın üzerine kuruldu. Seksenli yıllar bitip doksanlı yıllar başlarken dünyada çok farklı bir durum ortaya çıktı. İletişim ve ulaşım olanaklarının gelişmesiyle birbirini tanıma fırsatı olmayan halklar birbirine temas etmeye başlar. Farklılıklarını kendi gözleriyle görürken çelişkiler de daha çarpıcı bir şekilde ortaya çıkar. Zaten iki toplumunda da tarihsel olarak büyük ve benzer çelişkileri vardır.

Laleli halklar arası çöpçatanlık merkezi
Bir türlü Avrupalı olamamış iki halk Laleli’de yeni bir yaşam formu oluştururlar. Laleli esnafı kurnazdır. Müşterilerine deri ceket yerine çorap göndermeyi sever, en az iki üç dili ana dili gibi konuşur. Hesap makinesinden hızlı hesap yapar. Bu yüzden hesap makinesini zaman kazanmak için kullanır. Laleli’ye alışveriş yapmaya gelen Ruslarsa genelde kadınlardır. Erkekler Rusya’da dükkanın başında durur. Laleli esnafı ülkemize gelen bu kadınları uzunca bir süre Demirperde’nin arkasında azmış fahişeler olarak gördü. Tabii bunda Türkiye’deki Sovyet Rusya propagandasının da büyük payı var. Çünkü anlatılana göre komünistler Allahsız ve ahlaksız olurlardı.

Bu yüzden Anne Karanina’yı okumadan yeni Tolstoylar çıkıp romanı yeniden yazmaya çalıştı. Beyaz tenli sarışın bir kadın Laleli sokaklarında yürürken atılmadık laf kalmadı. Ruslar bir ara Laleli’ye küstü. Sonra geri geldiler. Bir kısmı burada bile kaldı. Evlendi, aile kurdu. Kimisi Türkçe’yi Ada Sahilleri’ni Müzeyyen Senar gibi söyleyecek kadar öğrendi. Aksaray pavyonlarında ünlendi. Zengin işadamlarıyla evlendi. Bu inişli çıkışlı ilişkiyle, Laleli iki halkın birbirini tanımasında tarih kitaplarını aradan çıkardı. Rusların teyplerinde dinlediğimiz Çaykovski’yi, kestanecilerin ıslıklarında duyduk. Kafamızda kendimize Stalin ve Lenin’in olduğu fotoğraf yerine Tanya ve Nataşa’nın olduğu yeni bir resim yarattık. Mesela Filipinli deyince gözümüzün önünde ne canlanıyor. Belki silik bir fotoğraf. Ama Rus deyince gözümüzün önünde net bir fotoğraf canlanıyor artık. Yani dediğim gibi halkların arasındaki ilişkilerin tarihi aslında bir hafıza yaratıyor. Tıpkı izlediğimiz Amerikan filmleri gibi tıpkı okuduğumuz Rus romanları gibi ama daha kanlı canlı bir hafıza.

Birbirimizi ne kadar tanıyoruz
Gerçekten her temas iz bırakır. Rusların Laleli macerası şu açıdan önemli. Burada kurulan diyalog geleceği yaratıyor. Bunları niye anlatıyorum. Çünkü son zamanlarda halklar birbirini anlamıyor ya da birbirini anlamaktan korkuyor. Medeniyet kucağında çocuğu olan babalara çelme takıyor. Küçücük bir çocuğun fotoğrafı Batı medeniyetinin çok sıkı korunan duvarlarını hazin bir şekilde yıkıyor. Ben türküsüyle halay çektiğim Kürde düşman olabiliyorum.

Ortadoğulu’nun keşfettiği alfabeyi kullanan Norveçli hiç tanımadan Ortadoğulu’ya düşman olabiliyor. Devletler birbirine düşman olur ama insanlar düşman olmaz. Bu yüzden birbirimizden ne götürdüğümüz önemli değil birbirimize ne bıraktığımız önemli. Unutmayalım, Rusların sıcak sulara inme emelleri belki gerçekleşmedi ama bir Kürt gencinin sıcak tenine nüfuz edebildi Ruslar. En büyük sömürge tenlerde kuruldu. Puşkin’in Erzurum yolculuğundan yüz elli sene sonra karşılıklı dökülen onca kana, edilen onca küfüre rağmen, beraber Puşkin şiirleri okuyabildi iki sevgili Laleli’de.