O bakış, bütün sözlerin üstünde, en kederli sırrımızı aydınlatıyor; baktıkça uzaklara doğru ışıyan Hrant Dink'in bakışıyla susuyorum. Yaşarken ölümün ötesine geçmiş, bilge bulut olmuş bir insanın bakışı bu...

Latife Tekin

O bakış, bütün sözlerin üstünde, en kederli sırrımızı aydınlatıyor; baktıkça uzaklara doğru ışıyan Hrant Dink'in bakışıyla susuyorum. Yaşarken ölümün ötesine geçmiş, bilge bulut olmuş bir insanın bakışı bu...

Dilime doğan cümle tuhaf ve anlaşılmaz kaçacağı için susuyorum. Kötülükle savaşan insanlar, ta derinden, dünyada kötülük olduğuna inanmayan insanlardır aslında, doğuştan gelen öyle mutlu bir haldir işte bu, kahredici mutlu bir hal. Biz öldürülmekten koruyamayız kendimizi. Kötülüğe karşı kötülük yeşertemeyen bir yürek ferahlığıyla yaşamak gibi bir mecburiyetimiz vardır.

Hep aynı şey olur sonra, gözlerimiz katilin ekrana yansıyan görüntüsüne bakmayı reddeder, içe doğru kapanır. Yaylada silah talimi yapan, işsiz, sinirli oğlan çocuğu, Cuma namazını kılıp katil erkek mertebesine yükselmiş bir edayla ifade verir, "Yasin abim duymasın söylediğimi" diyecek kadar, polis ve abikuzusu bir katil... Onun bu ince ricası, Türk polisine duyduğu iç güvenin ifadesi değilse nedir? "Abi şeyapmaya gerek yok, doğruca gidip vurdum..." Anlamıyor musunuz, bırakalım birbirimize numara yapmayı demeye getiriyor... Satır aralarından zehir sızıyor, kanlı zehir, ama yine o geri çekilme hali baş gösteriyor yüreğimde, Hrant'ın ışıyan bakışıyla kalmak istiyorum, içe doğru, uzaklara doğru derinleşerek kardeşimin bakışıyla kalmak...