Bir zamanlar erken kalkanın darbe yaptığı Latin Amerika’da darbe virüsü geri mi döndü? Yaşanılanlara bakılırsa, evet. ABD emperyalizminin “arka bahçesi”nde ardı ardına “silahsız darbe”ler gerçekleştiriliyor. Honduras, Paraguay, Brezilya derken hedefte Venezuela ve Arjantin var. Strateji, taktik ve izlenen yöntem aynı. Parlamentolarda çoğunluğu ele geçiren ABD destekli sağcı muhalifler, sayısal üstünlüklerine dayanarak, ya Paraguay’da olduğu gibi bir polis baskınını ya da Brezilya’dakine benzer şekilde bir takım mali usulsüzlükleri, bahane ederek iktidarları deviriyorlar.

Latin Amerika’da yetmişli yıllar silahlı darbe dönemleriydi. Darbe görmemiş ülke yok gibiydi. Büyük bedeller ödendi, tarifsiz acılar yaşandı. Bir kuşak adeta yok edildi. Seksenli yılların ikinci yarısından itibaren “demokratik” yönetimlere geçilebildi. Ancak cuntaların kana buladığı ülkelerde yaralar tam manasıyla sarılamadı, darbecilerle esaslı bir hesaplaşmaya girişilmedi. Bu yönde kimi adımlar atılsa da Plaza Del Mayo Anneleri’nin de gösterdiği gibi yaralar kanamayı sürdürüyor.

• • •

İki binli yılların başından bu yana “sol tandanslı iktidarlar kuşağı” tarafından yönetilen kıtada yaşananlar esasında kökeni eskiye dayanan yeni bir tür hesaplaşmanın ürünü. Güçlü bir sol damara sahip olan bölgede artan sol dalga Washington ve onun bölgesel işbirlikçileri için geçmişte olduğu gibi bugün de bir sorundu. Bu kez hesap ordu değil de parlamentolar üzerinden görülüyor. Dönüşümün nedeni, “zamanın ruhu”nun (zeitgeist) asker postallarıyla gerçekleştirilecek bir darbeye pek müsait olmaması olsa gerek!

Peki sağcılar bu cesareti nereden alıyorlar. Kamufle edilmek istense de arkadaki tetikleyici güç ABD. Latin Amerika’daki sol kazanımlara son vermek isteyen, kıtayı yeniden neo liberal yağma düzenine teslim etmek isteyen ABD’nin, sağ güçler eliyle yargı ve parlamentolar üzerinden gerçekleştirilen darbelerde büyük dahli var. Bunu darbenin muhatapları bizzat kendileri açıklıyorlar. İçerideki işbirlikçi güçler de, burjuvazisinden toprak sahiplerine, petrol lordlarından tüccarına, hepsi ABD’nin “kullanışlı figüranları” olarak ön saflarda mevzilenmeyi görev addediyorlar!

Silahsız darbe süreci ilk olarak Paraguay’da 2008 yılında hayata geçirildi. Değişim İçin Halk İttifakı’ndan seçilen Devlet Başkanı Fernando Lugo Ağustos 2008’de göreve başladı. Colarado Partisi’nin 81 yıllık saltanatına son veren Lugo, Roma Katolik Kilisesi Piskoposuydu. ABD’nin, küresel sermayenin istediğinden farklı bir figürdü. Toprak sahiplerine kafa tuttu, yoksular için çalışacağını, topraksız ailelere toprak dağıtacağını sözünü verdi. Paraguay oligarşisi, ABD’li tekellerle, Monsanto ve Cargill gibi çok uluslu şirketler için bir tehditti ve bir an önce bertaraf edilmeliydi. Kısa bir süre sonra polis üzerinden bir komplo tertiplendi. Haziran 2012’de 17 kişinin öldüğü bir polis baskınını fırsat bilen güçler harekete geçti. Senato, Lugo’yu 22 Haziran’da 22 saatlik bir oturum sonrasında görevden aldı.

• • •

Bir polis komplosu üzerinden hayata geçirilen darbe daha sonra diğer ülkelere ihraç edilecek bir “model”e dönüştürüldü. Brezilya’daki sağ muhalefet Paraguay’daki darbe sürecinden de cesaretlenerek benzer bir girişimde bulundu. Eski gerilla komutanı, solcu devlet başkanı Dilma Rousseff bütçede manipülasyonda bulunduğu iddiaları üzerinden “parlamento darbesi”yle görevinden alındı. Rousseff’e görevden el çektirilmesinden sonra devlet başkanlığına eski koalisyon ortağının genel başkanı ABD ile sıkı ilişkileri bulunan sağcı Michel Temer getirildi. Ve tesadüfe bakınız ki ABD’nin Brezilya Büyükelçisi Liliana Ayalde, Fernando Lugo’ya düzenlenen darbede de Paraguay Büyükelçisi’ydi!

“Paraguay modeli darbe” Brezilya’nın ardından bu kez de Venezuela ve Arjantin’de devrede. Her iki ülkede de muhalifler Kirchner ve Maduro’ya karşı taarruzda. Obama yönetimi petrol krizinin etkilediği Venezuela’da ekonomik sıkıntıları derinleştirmeye, krizin yol açtığı hoşnutsuzluğu sağa kanalize ederek Maduro’yu alaşağı etmeye çalışıyor. Harekete geçen sağ muhalefet ise referandum için imza kampanyasına başladı. Niyet, Mayıs sonunda Maduro’yu görevden almak. Maduro, kendisine yönelik ABD destekli “darbe” girişimini gördüğünü söyleyerek karşı hamlelerde bulunsa da Venezuela’yı zorlu günler bekliyor. Benzer tehlike Arjantin için de söz konusu. Latin Amerika’daki “silahsız darbe” sürecini yakından takip etmekte fayda var.