Güreşçiden banka yöneticisi olur da banka yöneticisinden güreşçi olmaz mı ateist?

Mutlaka vardır hem banka yöneticisi olup hem güreş sporu yapan. Demek ki güreşçi de öteki banka yöneticilerine baka baka layığıyla bankacı olabilir. Dinsizlik yapmayın!

Evet, liyakat bu minvalde tartışılıp duruyor. Layık olmaktan kaynaklı liyakat bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumudur. Kifayettir, yeterliliktir.

Laiklik bile diyemeyip ‘layiklik’ denilen bir memlekette layık olmak ne işe yarar ki?

Burjuva demokrasilerinde iktidar liyakatsiz bulunabilir, ama çoğunluk tarafından iktidara layık görüldüğü için seçimle iktidar olmuşlardır ve layık bulunmadıkları anda yine seçimle gideceklerdir. Bu yüzden Winston Churchill “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir ve her millet icraatına tahammül ettiği yönetimin mesuliyetine ortaktır” diyebilmiştir.

Ama geçenlerde ecnebi medyanın otokrasi iftirasına maruz kalan Saray rejiminde liyakatin at binmekle ölçüldüğünü, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözünden biliyorduk. Son olarak bir de “Şeytana külahı ters giydirecekler”miş.

T24’te Aydın Engin yazdı:

“Devlet Bahçeli de iki gün önce partisinin basına kapalı MYK toplantısında konuşurken bir cümle kurdu. Aynen aktarıyorum: ‘MHP, Cumhur İttifakı’nın itibar ve iradesiyle zamanında yapılacak seçimlere hazırlanacak, şeytana da külahını ters giydirecek.’ Breh, breh, breh… Türkçe’nin hangi sözlüğünü açarsanız açın, anadiline egemen kime sorarsanız sorun ‘Şeytana külahını ters giydirmek’ deyiminin anlamı çok açık ve kesin: Çok kurnaz, hileci, aldatıcı kimse. Yani: Hilebaz. Baskın, erken ya da Bahçeli’nin özel olarak vurguladığı gibi ‘zamanında’ yapılacak bir seçimde Bahçeli, şeytana külahını ters giydirecekmiş. Bugüne kadar siyasal İslam ile Türk milliyetçiliğinin bir koalisyonun ötesine geçmiş, sımsıkı bir ittifaka dönüşmüş iktidar ortaklığının olası bir seçim yenilgisini önlemek için gerekirse savaş ortamı yaratıp seçimleri ileri, çooook ileri bir tarihe erteleyebileceği ya da devletin zorba gücünü kullanarak muhalefeti sindireceği, gerekirse kayyımlayacağı üstüne bir sürü varsayım ortalıkta dolanıyordu. Hepsi yanlışmış. Seçim yapılacak ve öyle ‘kör kör parmağım gözüne’ zorbalığa filan başvurulmayacak(mış). Sadece ‘şeytana külahı ters giydirilecek’(miş). Gel de sorma: Bahçeli ve ortağı AKP Reisi seçimde ne yapacaklar? Başka sorum yok…”

Sorunun cevabının bir kısmı ise aşikâr. Muhalefet şeytandır! Peki, mevcut rejimde muhalefetin de liyakatini, muhalefet payesine layık olup olmadığını tartışmak gerekmez mi? Muhalefet ‘majestelerinin muhalefeti’, yani günümüzde Saray Rejimi’ne değil de Saray Rejimi’nin muhalefeti olduğu ölçüde gerekir! Külahı gönüllü olarak ters giyerek, Saray Rejimi’nin söylemleriyle, onun gibi olmaya çalışarak seçmeni ikna edeceğine inanıp, onun koyduğu sınırları aşmaya provokasyon dediğinde ise güdümlü muhalefet olmaktan öteye gidemez çünkü. Muhalefet bu tarzdan vazgeçmedikçe ne diyebiliriz ki? Mesela layığını buldu derken, “dengini, yaraşır eşini buldu” gibi nötr anlamı bir yana, “hak ettiği cezayı buldu” demek istemez miyiz?

Haa, bir de “Şeytana külahını ters giydirmek” sözüyle dünya tarihinde akla ilk gelen isimlerden birisi elbette Adolf Hitler’dir. Dün gece uyku tutmayınca terapi niyetine 1945 yılı Nazi Almanyası’nda Hitler’in son günlerini ve Berlin’in düşüşünü anlatan bir film olan Çöküş’ü (Der Untergang) bir kez daha seyrettim. Hitler, son günlerini Berlin’deki sığınağında generalleri ile beraber geçirmektedir. Kızıl Ordu’nun Berlin’i kuşatması son hız devam ederken Hitler yenilgiyi kabul etmemektedir. Nihayetinde Hitler’in yandaşlarının bazıları sıvışmış ve Hitler intihar etmiş ve cesedini de yaktırmıştır. Layığını bulmuştur. İbretlik bir filmdir. Tavsiye ederim.