Kim bilirdi bir büyüme hormonu eksikliğinin bir takımın yazgısını değiştirebileceğini

Kim bilirdi bir büyüme hormonu eksikliğinin bir takımın yazgısını değiştirebileceğini. Ailenin, aylık 900 doları bulan tedavi masrafının altından kalkılması mümkün değildi.

Talihin her zaman muktedirlerin yanında olduğunu fısıldayan Romalı düşünürlerin sağlamasını yapmak, Barcelona’ya düşecekti. Kulübün o zamanki sportif direktörü Carles Rexach, iki saniyede kararını vermiş; Lionel Messi adındaki 11 yaşındaki çocuğun her türlü masrafı üstlenilmişti. Kader ağlarını örmüştü bir kere.

Futbolun yeni mesihi Barcelona altyapısında sayısız rekora imza attıktan sonra A Takım’a yükseldiğinde henüz 16 yaşındaydı. 18’inde İspanyol vatandaşlığına hak kazandığı günden itibaren Katalan devinin vazgeçilmezlerinden biri olmaya başlayan Arjantinli yıldızın ülkenin futbol ilahı Diego Armando Maradona’ya benzetileceği günler pek yakındı...

Kısa sürede dünya futbolunu sarmaya başlayan Messi fırtınası, büyümeye başlıyor, yeşil sahalarda gösterdiği zarafet değme baletlere taş çıkartıyordu. Ölümüyle birlikte baleden bazı hareketlerin silinmesine yol açan Nijinsky misali, tekniğin güçle birleştiği noktada aklın sınırlarını zorlayan maestro, her fırsatta şaşırtmaya devam ediyor. Üst üste dördüncü kez kazandığı Altın Top Ödülü bile yine teferruat kalıyor; taneyle değil çuvalla gol atıyor!

Cumartesi akşamı Granada iki defa fileleri sarsan 27 yaşındaki süper yıldız kariyerindeki gol sayısını 401’e çıkardı. Bunların 331’ini büyülü sol pabucuyla kaydeden Messi, sağ kramponuyla da 53 kere tabela değiştirmiş. Biri Şampiyonlar Ligi finalinde olmak üzere 1.69’luk küçük dev adamın kafayla attığı gol sayısı ise 15. Kalan ikinin biri göğüs, biri el. Allah bilir elle gol atmasa, Maradona’ya bu kadar benzetilmeyecekti ya neyse.

En sevdiği takım deseniz evet doğru tahmin ettiniz. Barcelona’nın her şeyinin bugüne kadar en çok ağlarını bulduğu takım Real Madrid. Ezeli rakiplerine 21, onların hemşerisi Atletico’ya 20 gol atan küçük dev adam, ayrılıkçı Katalanların yüzünü güldürüyor olsa gerek.

Tango diyarından çıkan bu büyük yeteneğin “Tanrı’nın Eli”ne değebilmesi için bir Dünya Kupası’nın kulpunu tutması gerekiyor sanki. Onu başardığında korkarım Arjantin din değiştirecek, çok Tanrılı olacak. Fakat bu sene finalde üzülen Messi’nin yaşı hatırlandığında, Rusya’da düzenlenecek 2018’deki turnuva onun son şansı olabilir.

Peki en çok golü kim attı... İşte bu sorunun yanıtını vermek hiç de kolay değil. Tevatüre muhtelif, sayısız şehir efsanesi karşımıza dikiliyor.

Brezilya ikiye bölünmüş durumda. Birçokları Pele’nin hazırlık karşılaşmalarındakiler de dahil attığı 1283 golü biliyor fakat Siyah İnci’nin 1000. golünü attığı yıl olan 1969’da ölen Arthur Friedenreich’ı tanımıyor. Alman bir babayla siyahi bir annenin oğlu olan kaplan nam-ı müstearıyla da tanınan yıldızın gol adedi birçoklarına göre 1329. Pele hayranları ise 1239 diyor, bahsi kapatıyor. Yeşil sahalarda ilahlaşan ilk siyahlardan Friedenreich’ın maruz kaldığı ırkçı saldırılardan kurtulmak için saçlarını kremlediğine dair söylentiler bugün hâlâ anlatılıyor.

Tüm karşılaşmaları sayarsanız, Gerd Müller’in gol sayısı 1461.. Hem de “Bombacı”nın 1000. golü 1974 Dünya Kupası finalinde gelmiş. Resmî maçlara baktığınızda bu inanılmaz sayı yarıya düşüyor, Almanların efsanevi forveti 735’de çakılıyor; bu istatistiğe göre tarihin beşinci sırasında yer alıyor. Onun bir üstünde Ferenc Puskas var. Bir döneme damgasını vuran Macarların futbol ilahının siftah adedi 746. Üçüncü sıradaki Pele’nin karşısında 767 yazıyor; ikincilik koltuğunda da 772 resmî gole imza atan Romario oturuyor.

İlk sırada kuvvetle muhtemel birçoklarınızın adını duymadığı Josef Bican bulunuyor. Rapid Wien’de yıldızlaşan santrfor, Slavia Prag’da adeta gol olup yağmıştı. 1998’de adı bir asteroide verilen “Pepi”, 600’ü ligde olmak üzere resmî maçlarda 800’ün üstünde gol atmıştı. 1913- 2001 yılları arasında yaşayan oyuncu, kariyeri boyunca işçi sınıfının sevgilisi, iktidarların tiksindiği bir adam olmayı başarmıştı. Adı bugünlerde hatırlanmasa da en çok o atmıştı.