Halkların Demokratik Partisi milletvekili Levent Tüzel’in bakanlık görevini ret gerekçesi, HDP’li Avrupa Birliği Bakanı Ali Haydar Konca ile Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan’ın istifa nedeni oldu. Tüzel’in Davutoğlu’nun teklifini geri çevirme gerekçesi şöyle açıklanmıştı “…içeride ve dışarıda bir savaş hükümeti olarak davranan ve emekçi düşmanı politikalara imza atan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kuracağı bir hükümetin, Türkiye halklarına vereceği hiçbir şey yoktur. Bu hükümet de önceki hükümetler gibi özgürlüklere ve halka karşı bir saldırı hükümeti olacaktır.

İki bakan parti kararına uyarak istifa ettiğine göre HDP, 25 gün sonra Levent Tüzel’in hakkını teslim etmiş oldu. Bakanların partide hazırlanan istifa gerekçesi metninde aynen şöyle deniyor “… savaştan beslenen, bırakın insan yaşamını Varto örneğinde olduğu gibi mezarlıkları, camii ve cemevlerini harabeye çeviren, bebek ve çocuk katlini bile meşrulaştırmaya çalışan taraflı, bağımlı ve Saray güdümlü AKP’nin seçim hükümetinden çekiliyoruz

HDP, her ne kadar çekildiği hükümete “seçim hükümeti” dese de tanımı savaş hükümetini tarif ediyor. “Çocuk katlini bile meşrulaştırmaya çalışan” seçim değil savaş hükümetidir. HDP’nin hükümeti tanımlama biçimine takılmamın nedeni, bu hükümeti kuran kişinin verdiği adı kullanılmasından değil, Levent Tüzel’in haklılığını teyit etmekten kaçınma çabası sezmiş olmamdandır.

HDP yönetimi, şimdi bir özeleştiri yapmak durumundadır. Seslendirilmese de beklenen özeleştiri talebi, HDP’nin ay bitmeden Levent Tüzel’in çizgisine gelinmiş olmasıyla ilgili değil: Bir hafta sonra parti (HDP) kararına dönüşecek açıklaması nedeniyle Levent Tüzel’in milletvekili adayı gösterilmemesiyle ilgilidir. (Tüzel, aday gösterilmemesini her ne kadar EMEP’le HDP’nin ittifak görüşmesinin olumsuz sonuçlanmasına bağlasa da, gerçek bu.)

Selahattin Demirtaş’ın, hiçbir koşul öne sürmeden Davutoğlu hükümetine bakan vermeyi kabul etmesi yanlıştı. Levent Tüzel’in, milletvekili olduğu partiyi savaş hükümetine bakan vermekle suçlayan bir açıklama ile parti kararına uyumaması da karşılıksız bırakılmayacak bir davranıştı. Üstelik Tüzel, milletvekili olduğu partinin verdiği görevi, eski genel başkanı olduğu partinin kararına istinaden reddetmişti. Bir milletvekilinin iki parti arasında sıkışıp kalması da hoş görülemez. Sonuçta olan oldu, Levent Tüzel ve EMEP 1 Kasım seçimlerinde HDP’ye verdikleri desteğin devam edeceğini açıkladı. Tüzel ve EMEP’in açıklaması, partililerini yatıştırmasa da en azından seçime kadar durgun bir yerde tutabilirdi. Fakat iki bakanın aynı gerekçeyle istifa ettirilmiş olması, EMEP’te durgun suya taş atma hareketliliğine ne yol açacaktır.

Kabul etmek gerekir ki Kürt siyasi hareketinin EMEP’le kurduğu ilişki, bu hareketin “Türk solu” ile diyaloğunu güçlendirdi. Kaldı ki EMEP kitlesi, Kürt siyasi hareketine ittifakın dışında kalanlardan çok daha yakın/uzak duran bir hareket değildi. Buna rağmen EMEP, özellikle batıda HDP’nin teşkilatlanmasında aktif görev alarak büyük katkıda bulundu ve bunu Levent Tüzel sağladı.

Hiç arzu etmemekle birlikte bu olay, EMEP’i aşan bir kırılmaya neden olabilir. En azından “Türk solu” diye adlandırdığımız kesimlerin, Kürt siyasi hareketi ile ilişkilerinde daha temkinli davranmalarına yol açacaktır. Daha da kötüsü sonraki ittifak girişimlerinin “Kürt siyasi hareketinin vesayeti” tartışmasıyla açılacak olması ihtimalidir. Görüldüğü gibi Levent Tüzel’in aday gösterilmemesinin ve arkasından iki bakanın aynı gerekçeyle istifa ettirilmesinin, solu yeni bir sürece sürüklemek gibi riskleri var. Yeni katılımlarla büyütülüp etkin olacağı düşünülen bir hareket, riski yüksek mücadele dönemlerinde kendisi risk üretmekten kaçınmalıdır. Durgun su benzetmesini bundan dolayı yaptım; EMEP’i aşıp kıyıya vurup geri dönecek dalgalanma tehlikesine dikkat çekmek için...