Aylar önce bir yazımda, liberallerin AKP’yi Kemalist yapmalarının ironisine değinmiştim. Deniz Yıldırım da, “sendikaorg”da “Yoksa liberaller Kemalist mi?” başlıklı yazısında, AKP’nin Kemalist olduğu hükmünü veren liberallerden söz edip neden bu sıfatlandırmaya ihtiyaç duyduklarını sorguluyor. Yazı güzel;  okumanızı öneririm. Bu haftanın yoğun gündemine karşın, bu yazıda biraz olsun bu konuyu irdelemek istiyorum.

Kuşkusuz, liberal aydınlar ve düşünce sistematikleri hakkında söylenecek çok şey var. Şu ekonomi-siyaset ayrılığı mesela! Şu neo-liberalizm derken, hükümete vururken, kapitalizmi ağza almamak mesela! Yani konu uzun; ancak, bunları bırakıp son günlerdeki AKP’nin Kemalistliğine gelelim! Bu ülkede otoriter devlet, ulusalcı yaklaşım, vesayetçi demokrasi gibi siyasal anlamda ürkütücü ne varsa bunları Kemalizm kavramı altında topluyor; sonra da, Kemalist düşünceyi ortadan kaldıracakları umuduyla güçlenmesine yardımcı oldukları AKP’yi, “Kemalist” yapıyorlar!  AKP gibi, saltanatın ve hilafetin kaldırılmasından, devletin din karşısındaki konumuna, eğitimde ve hukukta laiklik anlayışını benimsenmesine kadar Cumhuriyet’in getirdiklerine –hadi, düşman demeyelim- ters düşen bir partinin Kemalist olması mı; yoksa, islamcı-muhafazakâr ideolojiyle Kemalizmi birleştirmek mi daha ironik; düşünmek lazım! 

Biliyorum; Kemalizmi konuşmak kolay değil; yalnız ideolojik değil duygusal olarak da çok yüklü bir kavram. Söyleyeceğiniz her şey bir tarafa dokunacak; ne deseniz makbule geçmeyecektir. Ancak, durmadan yeni ezberler üretilirken konuşmaktan kaçınmak da doğru değil. Baştan söyleyeyim; kendi adıma Türkiye’deki siyasal günahların hepsinin, yerleşmiş gibi görünse de, “Kemalizm” adı altında kavramlaştırılmasını yanlış bulmaktayım. Böyle yaptığınızda, bugün AKP’yi de– hatta kimi Kürtleri de-Kemalist  diye nitelemek gibi bir tuhaflık yapmaktan başka çareniz de kalmıyor!

Evet, Türkiye’de tek parti yönetimi ve sonrasında militarist, kutsal devletçi, ulusalcı çevrelerin kendilerini Kemalist diye gösterme gayretleri var. Varolmak adına burada güç aradıklarına da kuşku yok. Ancak Atatürk ve bıraktığı mirası, kutsal devlet, vesayetçi demokrasi, ulusalcı ve totaliter anlayışlarını sürdürmek için bazen bir silah(darbeler), bazen bir kalkan (siyasetçiler) olarak araçsallaştıranlara karşı onları Kemalist diye nitelemek yerine, onları bu ülkenin kurucusundan ayırmak çok daha anlamlı bir gayret olurdu diye düşünüyorum. Bu dili kullananların toplumun önemli bir kısmına yabancılaştıkları gibi bir gerçek görmezlikten gelinemez. Ayrıca Atatürk’ün bu topluma armağanları da çok; bunları yaşatmak ve çoğaltmak varken, bunların canına okuyacakları Kemalist diye nitelemek kendi ayağını kesmek gibi bir şey!

Bir de, Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine düşman çevrelerin Kemalizmi var ki, başta laiklik olmak üzere eğitimden hukuka kadar yapılan her dönüşümün karşısında olan bu çevreler için Atatürk’ün totaliterlikle, baskıyla özdeşleştirilmesi ekmeklerine yağ sürmekte!

 Atatürk döneminin totaliter nitelikleri, eleştirilecek yanları yok mu; var tabii; hem de çok! Ancak bu dönemi, çağın koşulları içinde değerlendirmek bir yana, önüne koyduğu hedefi ve bu yolda gerçekleştirdiklerini dikkate almadan değerlendirmek olabilir mi? Hadi liberallerin üzerinde durdukları konudan bir örnek verelim; örneğin çok partili yaşama geçiş deneyimlerinin olumsuz sonuçlanmasını Atatürk’ün otoriterliğine, vesayetçi anlayışa bağlayalım da; bu tür niyetlerin ortaya konmasına hiç mi anlam vermeyelim?

Bugün Kemalizmi yerden yere vuran siyasal İslam iktidarda ve demokrasiyi, yalnız kendileri için istediklerini yaşayarak öğreniyoruz. Bir zamanlar bunları söyleyenleri niyet okumayla suçlayan liberaller ise, çareyi AKP’yi Kemalist yapmakta buluyorlar! Oysa bunca yıla karşın siyasetin ve demokrasinin bir türlü işlerlik kazanamaması gibi sorunları Kemalizme bağlayıp rahatlayacaklarına, asıl failleri ve nedenleri düşünme zamanı! Muhafazakâr-İslamcı çevrelere düşünsel-siyasal anlamda verdikleri armağanlarla nasıl kalkındırdıklarını düşünme zamanı!