Film bir kabasabada ırkçılığa karşı çıkarken ve insanlığın kardeşliğinden dem vururken, Müslümanların Müslümanlığını özenle ve yalanlarla gizleyerek aslında Fransızların ulusal marşı Marseillaise’in yazarlarından pek de uzağa düşmüyor

Liberalin gizli ırkçılığı

Türkiye’de siyasal İslamcıların mağduriyet edebiyatları midemi bulandırıyor. Bencil, benmerkezci, ağlak ve intikamcılar. Batı’nın Müslümanlara bakışı da midemi bulandırıyor. Onlar da Müslümanları mağdur göstermemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Eğer Müslümanları mağdur gösterirlerse, bir sonraki filmlerinde gözü dönmüş terörist olarak nasıl gösteririz diye düşünüyorlar.

MAĞDUR EDİLME HALLERİ
Oscar ödüllü “Milyoner” (Slumdog Millionaire; 2008) filminin çıkış noktasıyla önümüzdeki “Aşk Tarifi” filminin çıkış noktası ve Müslümanlara bakışı aynı: Müslüman eğer filmin olumlu kahramanıysa Müslümanlığını mümkün olduğu kadar gizleyeceksin. Müslüman kahramanın mağdur edilme nedeni dini inancıysa bu sefer düpedüz yalan söyleyecek ve dikkati başka nedenlere çekeceksin.

 


“Slumdog Milionaire”in kahramanının dramı, annesinin linç edilmesiyle başlar. Kimdir linç eden; masum insanlar neden linç edilirler? Bunların cevabını filmden değil başka yerlerden öğrenmek zorundayız. Mumbai Ayaklanmaları sırasında yüzlerce Hindu ve Müslüman ölmüştür. İsyanlar Müslümanların mağdur edilmesiyle başlamış, daha da mağdur edilmeleriyle bitmiştir. Ölen Müslüman sayısı Hindulardan çok daha fazladır. Arundhati Roy bu konuyu da içeren güzel bir konuşma yapmıştı Hrant Dink adına verilen ödülünü Boğaziçi Üniversitesi’nde alırken. Roy olaylara sert de bir ad koymuştu: Müslüman Soykırımı!

MİLYONER VE AŞK TARİFİ
“Aşk Tarifi”nde de mutlu, mesut yaşayan bir aile birdenbire bir güruhun saldırısına uğrar. Ailenin annesinin öldürüldüğünü öğreniriz sonradan. “Milyoner”in ve “Aşk Tarifi”nin seyircisinden özenle gizlediği gerçek, iki filmde de eli kanlı çetelerin saldırısına uğrayanların ve  öldürülen anne figürünün tek günahının Müslüman olmaları olduğudur. Mağdurların Müslüman olduğunu isimlerinden anlarız. Milyoner’in kahramanı Cemal, “Aşk Tarifi”ninki Hasan’dır. “Aşk Tarifi” bir de yalan söyler. Linççi katiller seçim sonuçları nedeniyle (?) ayaklanmıştır. Ne seçimi, hangi seçim? Hasan’ın ailesi politik olarak aktif bir aile midir ki saldırıya uğrar? Cahil ve duyarsız, klişeleri yutmaya hazır seyirci kitleleri bu soruları nasıl olsa sormayacaktır. Batılı seyirci, yoksul ülkelerde olan biteni anlamaya ne kadar istekli olabilir ki? Filmin yapımcılarından Spielberg bunları bilmeyecek de başka kim bilecek? Batılı için bir “slumdog” yani gecekondu köpeği ancak başarılı olduğu zaman anlatılmaya değer bir hikâyeye sahip olur. Ya da “Aşk Tarifi”ndeki gibi “gutter”dan yani pis su kanallarından, kanalizasyonlardan çıkıp da başarılı olduğunda filme konu olabilir.

AŞK TARİFİ’NDE NELER VAR?
Neyse, bu konular fazla derin. “Aşk Tarifi”nde, dediğim gibi Müslüman bir Hintli aile saldırıya uğruyor, anne ölüyor, ailenin diğer üyeleri önce İngiltere’ye, oradan da Fransa’ya göçüyor. Ailenin mesleği aşçılıktır. (Ailenin Müslüman olduğuna dair diğer tek ipucu da şaraptan haz etmemeleridir ama bu bir zevk meselesi de olabilir.) Ailenin İngiltere’de kalmama nedeni oradaki meyve-sebzenin tatsız tutsuz oluşudur. Fransa’da küçük bir kasabada bir işyeri açan aile, kasabanın diğer restoranının sahibesiyle (Helen Mirren) sıkı bir rekabete de girişmiş olur. Bir masal tonunda ilerleyen film, bir masal tonunda da biter. Gökten üç elma düşer, falan filan.

Filmden aklımda kalacak olan en önemli şey Fransa Ulusal Marşı Marseyez’in (Marseillaise yazılır) ırkçı sözleri oldu.  Marseyez’de vatandaşlardan silahlara sarılıp aristokratların “saf olmayan kanları”nı akıtmaları isteniyormuş. Saf olmayan kan ne demek? Fransa Fransızlarındır demek! Nitekim filmde ırkçı bir karakter, Hintlilerin lokantasının duvarına, bu sloganı yazıyor. Film bu türden kabasaba bir ırkçılığa karşı çıkar ve insanlığın kardeşliğinden dem vururken, Müslümanların Müslümanlığını özenle ve yalanlarla gizleyerek aslında Marseyez’in yazarlarından pek de uzağa düşmüyor. Bir yandan biz ne liberal ve hoşgörülüyüz diye mastürbasyon yaparken, diğer yandan bu dönemde (ISİS çağında) kurcalanmaması gereken önyargıları kurcalamayarak statükoyu korumaya devam ediyor. Söylemeden edemeyeceğim, Hintlilerin gümrük memuruna dertlerini anlattıkları bir sahne var. Kahramanımızın hayat hikâyesini merakla dinleyen gümrük memuru herhalde komedi olsun diye konmuş. EU vatandaşı olmayan herkes orada farklı bir deneyim yaşandığını iyi bilir.  

Fakat politik doğruculuğu bir kenara bırakıp, filmi bir masal izler gibi izleyebilir ve pişman olmayabilirsiniz. Haftanın diğer filmlerinden “Adalet”in (The Equalizer) apaçık faşizan mesajı yanında “Aşk Tarifi”ne solcu bile denilebilir (gülücük işareti). “Temmuz Soğuğu” adam, hatta evlat öldürerek erkekleşen kahramanlarıyla başka bir vaka olarak vizyonu renklendirirken yapılacak en iyi şey Filmekimini beklemek de olabilir.