Yani anlayacağın okuyucu, dün içler dışlar çarpımı yapamamışlar, bugün sola trigonometri dersi vermeye çabalıyor. O yüzden diyoruz; sakin olun, o devirdiğiniz sandalyeyi kaldırın ve yumruğunuzu masadan çekin.

Liberallerin bitmek bilmeyen YAE sevdası

SERHAT HALİS

Yumruğunu masaya vurup, tüm hışmıyla sandalyeyi devirenler, yükselen dalganın kaldırma kuvvetiyle üzerimize üzerimize geliyorlardı. Bilmiyorlar ki her dalga; bağrında, üzerinde sürüklediği şeyi alabora etme istidadı taşır.

Geçtiğimiz günlerde “yetmez ama evetçi” libarellerin özrüne ve pişmanlığına dair yazıldı çizildi. İlk aşamada bu, iyi bir gelişme gibi görünse de, yazılan ve söylenenlerin ne olduğuna dikkatlice bakınca, aslında ortada bir özür ya da pişmanlık olmadığı anlaşıldı. YAE’cilerin, zamanında siyasal islamın trenine binmiş oldukları için, bugün pişman olduklarına dair herhangi bir emareye rastlanmadı bu açıklamalarda. Üstelik, özür ve pişmanlık diye lanse edilen yazı ve açıklamalardan anlaşıld ki; sol liberaller hala sola ders verme ve had bildirme yarışındalar.

Evet, sabahtan erken kalkanın sola had bildirme telaşı içinde olduğu günlerden geçiyoruz. Adı geçen bu telaş, türkiye siyasal hayatında belki de en tutarlı şekilde kendisini vareden bir eğilim. Bu “had bildirme trendi”nin insanı şehvete sürükleyen albenisi karşısında, gün geçmiyor ki “plazadan sarkmış bir kızıl bayrak” daha; bağıra çağıra, çatık kaşları ve saldırgan küstahlığıyla solun nasıl olması gerektiğine dair ahkâm kesmesin. Bu ahkâmın en canhıraş savunucuları ve bu uğurda kendini en çok heder edenler ise; her zamanki gibi sağlı-sollu, kadınlı-erkekli liberaller.

“İnançlara özgürlük” sakızını çiğnemekten yorgun düşmüş çeneleriyle her fırsatta sola bir kırmızı kart göstermeye ve “Türkiye’de sol halktan kopuktur” demek için; Balkanlar’dan gelecek soğuk hava kütlesini bahane etmeye hazır sol liberallerden bahsediyoruz. Onlar ki, “yetmez ama evet” edebiyatını insanlığa armağan edenler olarak tanırız. Yine onları hayatta hiçbir karşılığı olmayan tutarsız politik önörüleri nedeniyle Türkiye’yi siyasal islama teslim edip, yurt dışına çıkanlar olarak hatırlarız. Solu yakasından tutup sağa doğru çekmek üzerine kurulu ideolojik konumlarıyla biliriz.

Kâinatı sadece kendileri etrafında dönen amaçlı bir organizasyondan ibaret sanan 'Stoacılık’la, ortalıkta arz-ı endam eden bu liberal takımı, bugün hala YAE’cilikleriyle ilgili bir özeleştiri vermekten kaçınıyor, hata yaptıklarını kabullenmiyor, kibirli bir edayla yaptıklarını doğru bile buluyorlar. “Özgürlükçülük” adı altında, zamanında siyasal islamın Türkiye, Avrupa ve Suriye’de savunuculuğunu yapmış olan bu kesim; hatırlanacağı üzere mevzubahis Şam Adra’da “İslamcı” çeteler tarafından ekmek fırınında yakılan Aleviler olunca; “üç maymunu oynamak” şöyle dursun, adeta Sumatra Ormanları’nda orangutan kolonisi oluşturmuşlardı.

Özgürlük savunusu ve buna bağlı olarak gelişen mücadelede, birinci derecede sorumlu ve belirleyen özne olan “sol”a yönelik, bugün plazalardan ya da Batı kentlerinden yükselen yüksek volümlü bağırtıların sahipleri, yani AKP’nin bugünlere gelişinde rolü olan sağ ve sol liberal “hanfendiler-beyefendiler”; kaçtıkları Avrupa ülkelerinde, portakallı likör eşliğinde envai çeşit deniz böceğinin tadına bakarken; geride bıraktıkları yıkıntıda insalar işten atılıyor; hiçbir özgürlükleri tanınmıyor; açlık ve yoksulluğa mahkum ediliyor; kadın, çocuk, yaşlı, genç, hasta ve hatta bebek demeden cezaevlerine dolduruluyor.

90’lı yıllarda evinden alınan, kolları ve bacakları kesildikten sonra “dipsiz” bir kuyuya atılarak üzeri taşlarla kapatılan insanların olduğu bir ülkede; dönemin başbakanı Tansu Çiller’in danışmanının, nikah şahitliğini yapan kişi, hala YAE savunuyor ve bugün sola “Kürt dersi” vermeye çalışıyor.

Politik öngörüleri, siyasal islamcıların Türkiyeyi Avrupa’ya götüreceği umudunu taşıyacak kadar zayıf olan liberaller, bu halleriyle islam ve siyasete dair ortalama bir bilgiye sahip, sıradan yurttaşın bile gerisine düşmüşlerdir. Avrupa’ya gideceklerini düşünerek siyasal islam trenine binenler, sabah gözlerini açtıklarında trenin, adeta asırlar öncesinin Ortadoğu’sunda bir çölde kör makasa çekildiğini gördüler. Ancak ceplerinde o çölden kurtulacak biletleri vardı. Anında gitmek istedikleri Avrupa’ya geçtiler. Arkalarındaki o çölde, içinde milyonlarca insanı taşıyan Türkiye trenini bırakarak tabi.

2021 yılında bile, köyden kasabaya okumak için kara lastikle kilometrelerce yol yürümek zorunda kalan binlerce çocuğun olduğu bir ülkede; Amerika’da eğitim almış ve muhtemelen yazacağı anılarında içtiği kaliteli Bourgogne şaraplarından bahsedecek olan kişi; hala YAE’ciliği nedeniyle pişman olmadığını, Türkiye’nin demokratik ve ekonomik kalkınması için bugün olsa yine aynı tavrı takınacağını söylüyor.

Büyükelçi olan babasının mesleği icabı dünyanın bir kısım yerlerindeki havuzlu villalarda yaşamış YAE’ci bir başka liberal; derste yoklama yapan sınıf başkanı edasıyla; dersi dinlemeyenleri kara tahtaya listeliyor adeta ve tüm suçu sola yüklüyor, solu darbecilikle itham ediyor.

Yani anlayacağın okuyucu; dün içler dışlar çarpımı yapamamışlar, bugün sola trigonometri dersi vermeye çabalıyor. O yüzden diyoruz; sakin olun, o devirdiğiniz sandalyeyi kaldırın ve yumruğunuzu masadan çekin. Üzerinde(n) yükseldiğiniz o dalganın boyu sizi aşıyor, en iyisi artık başka sularda yüzün! Sel üstünde saman çöpü misali.